Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 16.09.2023
Okunma Sayısı : 333
Yorum Sayısı : 1
Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek---3. Bölüm---

VII. Protokolden:
''Siyasette başarının ilk şartı, girişimlerin gizliliğidir. Politikacıların söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmamalıdır.''
*****
''Politikacıların söyledikleri ile yaptıkları aynı şeylerdir.'' Diyebilen bir tek Allah'ın kulu var mıdır acaba tüm yer yüzünde?
*********
VIII. Protokolden:
''Ülkemizde sorumlu mevkilere Yahudi kardeşlerimizi getirmemizde herhangi bir sakınca kalmadığı zamana kadar, bu mevkileri bir süre için, geçmişi ve şöhreti halk ile arasında uçurumlar oluşturan kişilere teslim edeceğiz. Bunlar, emirlerimize karşı gelmeye yeltenirlerse cezaî müeyyideler ve ortadan kaybolmalarla karşı karşı kalacaklardır. Bütün bu tedbirler, bu kişileri son nefeslerine dek çıkarlarımızı korumalarını sağlamak içindir.
IX. Protokolden:
''Her şeyi yutan bütün terör hareketleri bizimle baş göstermiştir. Monarşiyi geri getirmek isteyenden tutun da, demagoglara, sosyalistlere, komünistlere ve her tülü ütopyacılara kadar, her fikirden insan hizmetimizdedir. Bunların hepsine bir görev verdik. Her biri kendi adına yönetimlerin son kalıntılarını yok ediyor, düzenin bütün kurumlarını yıkıyorlar. Bu faaliyetler yüzünden bütün devletler ıstırap çekiyorlar. Onlar huzur istiyorlar ve barış için her şeyi feda etmeye hazırlar. Fakat biz onlara bunu vermeyeceğiz. Ta ki beynelmilel süper yönetimimizi tanıyıp, ona itaat edene kadar.''
X. Protokolden:
''Darbemizi gerçekleştirdiğimiz zaman bütün halklara şunu söyleyeceğiz: “Her şey korkunç bir şekilde kötü gidiyordu, herkes çektiği acılaryüzünden tükenmişti. Biz; milliyetler, sınırlar, para birimlerinin farklılığı gibi size ıstırap veren her şeyi ortadan kaldırıyoruz. Şüphesiz bize tabi olup olmamakta hürsünüz. Fakat size tavsiye ettiklerimizi hiç tecrübe etmeden haklarında herhangi bir hükümde bulunmanız mümkün olabilir mi?”
XI. Protokolden:
''Yahudi olmayanlar koyun sürüsüdür ve biz de kurtlar. Koyun sürüsüne kurtlar daldığı zaman ne olur biliyorsunuz.
Tanrı bize, biz seçilmiş ırka bütün gözlere bizim zayıflığımızmış gibi görünen “dağılma”yı ihsan etti ve bununla, bizi şimdi
bütün dünyanın hükümdarı olmaya çok yaklaştıran gücümüzün ortaya çıkmasını sağladı.''
XIII. Protokolden:
''Bütün halkları, yüzyıllardır hiç kimsenin tahmin bile edemediği bir siyasi plan doğrultusunda gizlice bizim organize ettiğimizden kim şüphelenebilir?
Çok yakında her çeşit spor ve sanat yarışmalarının düzenlenmesini basın vasıtasıyla gündeme getireceğiz. Bu çeşit ilgi alanları meydana getirerek onların zihinlerini, bizim onlarla mücadele etmemizi gerektirecek konulardan başka taraflara yönelteceğiz.''
******
Sanırım en başarılı oldukları konu bu olsa gerek. Özellikle ülkemizde her vatandaşın yüzlerce şahsi sorunu yanında ülkenin binlerce sorunu olduğu halde falanca hatunun doğurduğu çocukların kaçı nikahlı kocasından, kaçı sevgilisinden konusu televizyonlarımızda reyting rekorları kırdığına göre...
*****
XV. Protokolden:
''Biz krallığımızı kuruncaya kadar geçecek süre içinde şöyle bir yöntem izleyeceğiz. Dünya üzerindeki bütün ülkelerde Hür Mason Locaları kuracağız ve çoğaltacağız. Bu localara sosyal ve kamuda şöhret yapmış ve şöhret kazanabilecek herkesi çekeceğiz. Çünkü bu localar bizim başlıca haber alma kaynaklarımız ve etkileme vasıtalarımız olacaktır.
Ölüm herkes için kaçınılmaz bir sondur. En iyisi bu sonun, görevimizi yapmamıza mani olanlara, bu görevi baltalayanlara bizden daha yakın olmasını sağlamaktır. Gerektiğinde Masonlar’ı dahi, kardeşliğin korunmadığı gibi gerekçelerle
idam ederiz. Sadece ölümle cezalandırdıklarımız değil, gerekirse hepsi normal bir hastalıktan ölmüş gibi ölürler.
*****
Mustafa Kemal Atatürk...
Mason Localarını kapattırdıktan kısa süre sonra öldü. Bir avuç insan dışında herkes onun normal bir hastalıktan öldüğüne inandı ve hâlâ öyle inanıyor. Oysa doktorlarının çoğu ve hatta ilaçlarını temin eden eczası bile Masondu. Lakin bugün hâlâ Mustafa Kemal Atatürk'ün normal bir hastalıktan ölmediğini söylemek neredeyse Atatürk'ün manevi şahsiyetine hakaret suçu kapsamındadır.
*****
Evet, çok çok özet, hatta özetin de özeti olarak Siyon Protokollerini tanıtmaya çalıştım buraya kadar.
Şimdi bir başka konuya geçiyorum ama hemen belirteyim: Ele alacağım konu Siyon Protokolleriyle sıkı sıkıya bağlıdır.
Siyonizmin kurucu-babası Teodor Herz 1896'da yayınladığı ''Der Judenstaat (Yahudi Devleti)'' adlı kitabında Yahudilerin Filistin'de kutsal kitaplarda anlatıldığı şekli ile bir devlet kurma düşünü kaleme almıştı. Bu düşü gerçekleştirmek için de Papayla, Alman Kaiser'i Wilhelm'le, Avrupa'nın çeşitli prensleri, politikacıları ve nihayet söz konusu bölgenin kontrolünü elinde tutan Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit ile görüştü.
Ancak II. Abdülhamit'le görüşmesi öyle zannedildiği gibi hemen olmamıştı.
Evet, Teodor Herzl 1896- 1898 yıllarında Padişah II. Abdülhamit ile görüşmek için İstanbul'a geldi ise de başarılı olamadı ancak yine de Polonyalı politikacı Philip de Nevlinsky aracılığı ile isteklerini II. Abdülhamit'e kadar iletmeyi başardı. İstediği şey ise Hayfa ve Kusüs'ün dış mahallelerinde Yahudilere toprak satılmasına müsaade edilmesiydi.
Padişah II. Abdülhamit, Nevlinsky aracılığı ile şu mesajı iletti: '' Arkadaşınıza söyleyin ben toprak satmam. Çünkü o topraklar bana değil milletime aittir.''
II. Abdülhamit ''Toprak satmam'' derken kastettiği topraklar Kudüs'tü. Mesela '' Tüm tebaamız ve bu arada Yahudiler rahat rahat ve serbestçe Mezopotamya toraklarında yerleşebilir. Bunda engel yoktur.'' Diyordu.
Yani efendim Teodor Herzl'ı huzur-u şahaneden kovma diye bir şey olmadığı gibi Yahudilerin Kudüs dışında Osmanlı topraklarından, canlarının istediği her yere yerleşebileceklerini söylemişti Nevlinsky aracılığı ile.
Evet, söylemesine söylemişti ama bu arada Osmanlı Devleti 75 Milyon altını bulan Düyun-u Umumiye borçları sebebiyle oldukça zor durumdaydı ve II. Abdülhamit al takke ver külah bir pazarlık sonucu bu borçları 32 Milyon altına indirmeyi başarmıştı. İlle velakin 32 Milyon altını ödeyecek gücü de yoktu.
İşte bu noktada Teodor Herzl bir kez daha ortaya çıktı ve 1901 Yılında bu sefer Padişahla direkt görüştü. Görüşmede de yine Hayfa ve Kudüs'ten Yahudilere yerleşmek üzere toprak verilmesi halinde 32 Milyon Altın borcun %80'inin Avrupa'daki zengin Yahudilerden toplanabileceğini ifade etti.
II. Abdülhamit iki seçenek arasında kalmıştı: Ya Kudüs'ten toprak satacaktı ki bunu hiç istemiyordu, ya da borçları ödeyecekti ki bunun da imkanı yoktu.
Kara kara düşünen Padişah, zannedildiği gibi Teodor Herzl'a '' Defol huzurumdan mel'un herif '' Filan demedi. '' Daha önce de söylemiştim, ben toprak moprak satmam.'' da demedi. Yani özetle '' Teodor Herzl'ın teklifi cebimizde dursun, bakalım başka alternatif bulabilir miyiz?'' Düşüncesiyle onu bekletti.
Bu arada 1902 Yılında Teodor Herzl, Tarabya'dan Sultan II. Abdülhamit'e yazdığı mektupta işi daha da ileri götürerek '' Padişahım ! Emredin hem şu borçlarınızı ödeyelim hem de en büyük muhaliflErinizden Jön Türk Lideri Halit Ziya Bey'i ortadan kaldıralım.'' Dedi.
Ancak 10 Mart 1902'de 40,000 Pound'luk, 15 Mart 1902'de 1,000,000 Franklık ve 800,000 Franklık teminat mektupları, Viyana Konsolosu Mahmut Nedim Bey vasıtasıyla Sultan II. Abdülhamit'e sunulmuş olmasına rağmen hükumetin Duyun-u Umumiye ile yaptığı görüşmeler sonucunda borç erteleme başarıya ulaşmış ve Herzl'in teminat mektuplarına ihtiyaç kalmamıştı.
Peki II. Abdülhamit'in Kudüs konusunda bu kadar hassas olduğu halde Kudüs toprakları Yahudilere satılmadı mı?
Maalesef satıldı.
Kısa zamanda çok para kazanma hırsı maalesef padişah fermanı filan dinlemiyordu.
Bugün itibariyle 6302 sayılı Kanunla değiştirilen Tapu Kanununun 35. maddesinin 1. Fırkası ''Yabancı uyruklu gerçek kişilerin edindikleri taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikteki sınırlı ayni hakların toplam alanı, özel mülkiyete konu ilçe yüz ölçümünün yüzde onunu ve kişi başına ülke genelinde otuz hektarı geçemez. Bakanlar Kurulu kişi başına ülke genelinde edinilebilecek miktarı iki katına kadar artırmaya yetkilidir.” Diyor.
2022 Yılı itibariyle yabacılara satılan tarım arazileri hakkında ise bir önceki Çevre, Şehircilik Ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, 5 milyon 219 bin 309 metrekare tarım arazisinin yabancılara satıldığını söylüyor. Tabii bunlar resmi satışlar. İşin içinde bir de gayri resmi satışlar var ki onun boyutlarını bilen yok. Sadece dehşet bir satış olduğu biliniyor ( Bunu son bölümde anlatacağım. )
İlginç olan ise Türkiye'den tarım toprağı alan ülkelerin başında 1. Sırada Ürdün 2.Sırada Filistin 3. Sırada İsrail'in gelmesidir ve sanırım Ürdünlü veya Filistinli olarak ülkemizden tarım toprağı satın alanların aslında İsrailli olduğunu söylemeye gerek yok.
*****
DEVAM EDECEK.
( Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek---3. Bölüm--- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 16.09.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.