Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 21.08.2022
Okunma Sayısı : 373
Yorum Sayısı : 15
KERBELA KATLİAMI NİÇİN OLDU? KERBELA’DAN SONRA NELER YAŞANDI?---9. BÖLÜM--

Hz. Ömer, Mescid-i Nebevi’de bir Mecusi haini tarafından hançerle yaralanınca ve bu yaralar sebebiyle öleceğini anlayınca sahabeden altı kişiyi çağırarak içlerinden birini halife olarak seçmelerini tavsiye etti. Bu altı kişi şunlardı: Hz.Osman, Hz.Ali, Abdurrahman b. Avf, Sa‘d b. Ebû Vakkās, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm...

İçlerinden Abdurrahman b. Avf ‘’ Aramızdan birini hakem tayin edelim. O hakemin hakemliğinde halifenin seçimi gerçekleşsin’’ Dedi. Diğerleri hakem olmaktan çekinince onların da onayı ile kendisi hakem oldu ve üç gün süren istişareler sonunda halife aday sayısı ikiye inmiş oldu 1- Hz. Ali 2- Hz. Osman

Önce Hz. Ali’den Allah’ın kitabına ve resulünün sünnetine uyma, ayrıca ilk iki halifenin siyasetini takip etme hususunda teminat istedi. Hz. Ali ‘’ “Gücümün ve bilgimin yettiği kadar” Diye cevap verdi.

Daha sonra Hz. Osman’a sordu. Hz. Osman tek kelimeyle cevap verdi: ‘’ Evet ‘’

Hz. Osman’ın hiç bir tereddüt göstermemesi, lehine artı puan olduğu için Hz. Osman’ın halifeliğe daha uygun olduğunu söyledi. Diğer şura üyelerinin de kabulü ve onayı ile Hz. Osman halife seçildi ve daha sonra başta Medine halkı olmak üzere Müslümanlar herhangi bir itiraz olmaksızın Hz. Ömer’in ölümünden BEŞ gün sonra Hz. Osman’a biat ettiler 3. Halife olarak.

Dört halife içinde en uzun süre ( 12 yıl ) Halifelik yapan Hz. Osman’ın halifeliğinin ilk beş senesinde ( 644-649 ) her şey güllük gülistanlıktı. Fetihlerle İslam Devleti sınırları daha da büyümüştü. İslam Devleti ilk kez denizlerde de fetihler gerçekleştirmiş ve Kıbrıs feth edilmişti. Alınan ekonomik önlemlerle halkın refah seviyesi arttırılmıştı. Halk refaha bolluğa ve günümüz tabiriyle lükse alışmıştı.

Söylemeye hacet yok, bu lüks ile birlikte artık yaşam şekli de değişmişti. Hasır üzerinde uyuyan peygamberin ümmeti onun ölümünün üzerinden sadece on iki sene geçmiş olmasına rağmen artık bırakın çadırlarda yaşamayı, normal kerpiç evleri bile beğenmiyor, özellikle valiler kendilerine saraylar yaptırıyorlardı. Erkekler ipekli kumaşlardan elbise giyiyordu ve içki içenler günden güne artmaktaydı.

Sonra?

Sonra refaha, lükse ve aşırı tüketime alışan her toplumun başına gelenler İslam Devleti dediğimiz bu devletin başına da geldi ve ekonomik kriz baş gösterdi.

Her ekonomik krizde olduğu gibi bu ekonomik krizde de tabii olarak kabak Hz. Osman’ın başında patladı ve yine ekonomik krizin doğal bir sonucu olarak fitne kazanları ateş üzerine konarak kaynatılmaya başlandı.

O çok sevilen ve sayılan Hz. Osman gitmiş onun yerine neredeyse herkesin eleştirdiği yerden yere vurduğu bir Hz. Osman gelmişti. Onu o kadar çok şeyle suçluyorlardı ki...

Mesela: Devletin önemli görevlerine hep Ümeyye oğullarını ( Yani Emevileri ) veya kendisine yakın olanları getirmiş olması...

Aslında bu suçlama hiç de haksız değildi. Çünkü Hz. Osman Suriye Genel Valiliğine Ebusüfyan oğlu Muaviye’yi, Kufe Valiliğine önce anne bir kardeşi Velid bin Ukbeyi, ardından da akrabalarından Sa’d bin As’ı, Mısır Valiliğine süt kardeşi Abdullah bin Sa’d ebul Sehr’i, ( İlk yalancı peygamber--- Sonra tevbe etmiştir. Bunu yazmıştım ) Basra valiliğine dayısının oğlu Abdullah bin Amir’i getirmişti. Amcasının oğlu ve ileride öldürülmesinde en büyük pay sahibi olacak olan Mervan Bin Hakem’i de Devlet katipliğine getirmişti.

Bize göre ( en azından bana göre ) edep ve hayanın timsali, Hz. Muhammed’in iki kez damadı olmuş olan Hz. Osman bu insanları akrabaları ve yakınları olduğu için değil o görevlere layık olduklarını düşündüğü için o görevlere getirmişti ama fitne kazanı öyle düşünmüyordu. Ya da düşünse bile bir önemi yoktu. Maalesef o görevlere getirilenlerin bazıları da adeta Hz. Osman’ın topuğuna kurşun sıkıyorlardı. Hz. Osman halifelikten indirilmeliydi.

Mesela Hz. Osman’ı, atadığı valilerin içki içmesi ile suçluyorlardı.

Mesela Hz. Osman’ı Beyt’ül Malı ( Devlet hazinesi ) kendi yakınlarına peşkeş çekmekle suçluyorlardı.

Mesela Hz. Osman’ı feth edilen topraklara akrabalarını yerleştirip onlara çok geniş topraklar vermekle suçluyorlardı.

Hatta Hz. Osman’ı, Hac için geldiği Mekke’de farz namazlarını ( öğlen- ikindi ve yatsı ) dört rekat kılmakla suçluyorlardı. Onlara göre Hz. Osman Mekke’de ikamet etmeyen bir kişi olarak bu namazları iki rekat kılmalıydı. Dört rekat kılarak Peygamber sünnetini çiğniyordu.

Bütün bunların üzerine Hz. Osman’ın valilerinden Saîd b. Âs da bir mecliste, “Sevâd-ı Irak( Aşağı Irak- Fırat ve Dicle nehirleri arası ) Kureyş’in bahçesidir” deyince kabilecilik fitnesinin de fitili ateşlenmiş oldu. Iraklılar ‘’ Bizim kılıçlarımızla aldığımız topraklar nasıl Kureyş’in olur?’’ Diyorlardı.

Gördüğünüz gibi olaylar aslında bugün hiç de yabancısı olmadığımız şeyler değil mi?

Bu arada Hz. Ali, Ebuzer-i Gıffarî, Talha bin Ubeydullah, Zübeyir bin Avvam devamlı Hz. Osman’ı uyarıyor ve bu gidişin sonunun hayra alamet olmadığını acilen bir şeyler yapmasını telkin ediyorlardı.

Evet... Konuyu çok daha fazla uzatmayalım.

Tüm bu sebepler Hz. Osman’a karşı Medine’de bir isyana sebep oldu. İsyancılar Hz. Osman’ın evini 22 gün boyunca kuşatıp ondan halifeliği bırakmasını istediler. Hz. Osman ise çok daha önce Hz. Muhammed ona çok büyük bir fitne sonucunda şehit olacağını bildirdiği ve şehit edilmeden önceki gece rüyasında ‘’ Ya Osman ! Sakın vazgeçme! Yarın iftarı birlikte yapacağız.’’ dediği için bu isteği geri çevirdi.

İsyancılardan 14 kişilik bir grup - üzerlerine bir ordu gönderilebileceği endişesiyle- 22 günlük bir kuşatmadan sonra Hz. Osman’ın evine girdiler ve Kur’an okumakta olan Hz. Osman’ı şehit ederken onu korumaya çalışan eşi Naile bint-i Farasife’nin paraklarını doğradılar.( Hz. Osman’ın şehit edildiği anda okumakta olduğu Kur’an-ı Kerim Topkapı Sarayı Müzesinde ‘’ Kutsal Emanetler’’ bölümünde ziyarete açıktır.) Cenazesi sadece on kadar insanın kıldığı bir cenaze namazı sonrasında Bâki mezarlığına defnedildi. ( Bazı rivayetlerde ise bir Yahudi mezarlığına defnedildi daha sonra Muaviye döneminde Cennetü’l Bâkî mezarlığı genişletilerek Hz. Osman’ın mezarı da bu mezarlığa dahil edildi.)

Evet... Hz. Osman öldürülmüştü ve katilleri konusu maalesef Hz. Ali’nin başına bela olmuştu.

Kim öldürmüştü Hz. Osman’ı?

Onun odasına 14 kişi girmişti ve bunlar arasında Hz. Ebubekir’in oğlu Muhammed de vardı. İsimleri tespit edilen diğerleri Kinane b. Bişr, Amr b. Hamık el-Huzaî, Sevdan b. Hurman el-Muradi idi.

Hz. Osman’ın katlinden hemen sonra Sahabelerin ileri gelenleri ve bu arada Talha ve Zübeyir, Hz. Ali’ye gelerek onu halife seçmek istediklerini hilafete en layık kişinin kendisi olduğunu söylediler.
Hz. Ali bu karmakarışık ortamda halife olmaya hiç istekli değildi. ‘’ Ben bu konuda tarafsızım. Halk kimi seçerse ona uyarım’’ Dedi.

Sonuçta Hz. Ali Halife ilan edildi. Ancak bu ilan daha öncekiler gibi Mescid-i Nebevi’de değil Hz. Ali’nin isteği üzerine halka açık bir alanda herkesin gözü önünde kendisine biat edilmesi ile gerçekleşti.

Hz. Ali Halife seçilir seçilmez Hz. Osman’ı kimin/ kimlerin öldürdüğünü araştırmaya başladı.

Hz.Ebubekir’in oğlu Muhammed’e ‘’ Sen mi öldürdün? Diye sordu. O da ‘’ Hayır. Ben eve girdim ama Osman’a kılıcım değmedi. Onu kim olduklarını bilmediğim iki kişi öldürdü’’ dedi.

Hz. Ali, Hz. Osman’ın eşi Naile’ye sorunca o da Muhammed bin Ebubekir’i doğruladı. Ancak kendisi de katillerin kim olduğunu bilmiyordu zira tanımıyordu.

Hz. Osman’ı kimin öldürdüğü belli değildi dolayısıyla da kanının hesabı sorulacak herhangi biri yoktu. Kısas kime uygulanacaktı belli değildi.

Birileri Hz. Osman’ın evine zorla girmişti ama ona kılıç çalanlar kimlerdi?

Hz. Ali’ye göre işte bu bilinmiyordu ve bulunması imkansızdı. Katil yoksa kısas da yoktu ve şeriatın emrettiği şey buydu.

Ama Hz. Ayşe- Talha- Zübeyir Muaviye ve daha nice sahabe önderlerine göre Hz. Ali hiç umursamıyordu Hz. Osman’ı kimin öldürdüğünü. Hatta biliyor ama koruyordu.

Fitne kazanı kaynayıp durmaktaydı ve bu bölüme kadar adını anmadığım Yahudi asıllı Abdullah İbni Sebe’nin işte tam da bu ortamda fitne kazanının altına tonlarca odun taşıdığı rivayet ediliyordu.

Hz. Ali’ye ilk biat eden Talha idi. Ancak Talha’nın bir eli çolak olduğu için bazı kişiler onun bu biatını uğursuz addettiler ve Hz. Ali’nin çok büyük uğursuzluklarla karşılaşacağını söylediler.

Böyle bir kehanete inanmak elbette mümkün değil ama Hz. Ali’nin halifelik döneminde yaşadıklarına baktığımızda halifeliğin onun için uğurlu kademli olduğunu söylemek de mümkün değildir.

Devam edecek... 
( Kerbela Katliamı Niçin Oldu? Kerbela’dan Sonra Neler Yaşandı?---9. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 21.08.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.