Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 4.04.2022
Okunma Sayısı : 889
Yorum Sayısı : 7

17 Mart 1821'de Mora'da başlayan Rum/Yunan isyanı aslında bir bağımsızlık mücadelesinden çok Türk katliamıydı. İsyancılar bağımsız bir Yunanistan'ı kurmayı elbette istiyorlardı ama bundan daha çok istedikleri şey Yunanistan ve Adalarda tek Türk bırakmamaktı.
Rum Ortodoks Kilisesi’nin tarihini yazan İngiliz yazar Steven Runciman ileride bu katliamlara şu şekilde dikkat çekmişti:
''Bu, Yunanlıların bağımsızlık veya kurtuluş savaşı değildi; Türklere ve öteki Müslüman azınlıklara karşı başlatılmış olan bir yok etme savaşıydı ve başlıca kışkırtıcılar Rum Ortodoks Hıristiyanlardı.''
Aynı yazar Mora Yarımadasındaki katliamları şöyle anlatıyordu:
Ayaklanma başlar başlamaz, Yunan haydut Petros Mavromihalis, öteki adıyla Petrobey, çapulcularıyla birlikte dağlardan inerek, liman kenti olan Kalamata’ya girdiler ve Patras’taki güruhu gölgede bırakacak bir şekilde bütün Müslüman erkekleri öldürdüler; genç kadın ve çocukları köle olarak sattılar. Bu “zaferi” kutlamak için kentteki ırmağın kenarında 24 papaz ayin düzenledi. Kalamata felâketini, Patras ve Livatya’daki bütün Müslümanların katli izledi.
İleride bir Tripoliçe Katliamı yaşanacaktır ki onu kelimelerle anlatabilmek mümkün değildir. Ancak olayın net olarak anlaşılabilesi için şöyle bir rakam vereyim:
1818'de yapılan nüfus tahminlerine göre, Mora ve Orta Yunanistan'da 63.615'i Türk olmak üzere toplam 938.765 insan yaşamaktaydı.1821 yazına gelindiğinde( Yani üç sene içinde ) Türklerin tamamı öldürülmüş veya yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda bırakılmışlardı.
Padişah II. Mahmut bu isyan ve katliam haberini aldığında çılgına dönmüştü. Derhal İstanbul'da ne kadar Rum varsa hepsinin kılıçtan geçirilerek misilleme yapılası yönünde bir ferman hazırlatsa da devlet ileri gelenleri suçsuz günahsız insanların katlinin şer'an caiz olmadığı gibi böyle bir durumda tüm Avrupa devletlerini karşımıza alacağımız konusunda padişahı uyarıp böyle bir katliamdan vaz geçirdiler Ama yine de padişah bu işin arkasında kimlerin olduğunun araştırılmasını ve cezasının verilmesini istedi.
Halet Efendi aslında dolaylı da olsa bu işin en önemli sorumlularındandı. Ancak tabii ki padişaha '' Uzaklarda aramayın sultanım. O sorumlu burnunuzun dibinde'' Diyecek hali yoktu. İyi de ya Vezir-i Âzam Paşa yaptığı araştırma sonunda Halet Efendi'nin de bu işte en az Patrik kadar sorumlu olduğunu keşfederse?
Kolayı vardı: Yine bir sürü ayak oyunlarıyla sadrazam Ispartalı Ali Paşa'yı sadrazamlıktan uzaklaştırdı ve onun yerine Benderli Ali Paşa'nın sadrazam olmasını sağladı. Benderli Ali Paşa İstanbul'dan çok uzaklardaydı. Olaylar hakkında bir bilgisi yoktu. Bir araştırma yapsa da Mora İsyanı ile kendisi arasında bir bağ bulması mümkün değildi.
Benderli Ali Paşa 21 Nisan 1821'de İstanbul'a gelip sadaret Mührünü aldı ve daha yol yorgunluğunu üzerinden atmadan işe Patrik V. Gregorius'u sorgulamakla başladı. Öyle ya Rumlar bir isyan yaptığına göre patriğin bundan haberi olmaması düşünülemezdi.
Patriğe isyanla ilişiği olup olmadığını sordu. Patrik '' Hiç haberim olmadı'' Dedi. Paşa '' Ulan basit bir fahişenin yaptığı fahişelikten bile haberi olan sen nasıl olur da böyle bir isyandan haberin olmaz'' Deyince patrik '' ben doksan yaşında bir ihtiyarım. Nereden bilebilirim ki'' Dedi. Paşa '' Sen bilmezsen ki bilir?'' Diye sorunca da '' Sinod Meclisi '' Bilir dedi. ( Patrikleri seçen ve 12 kişiden oluşan Metropolitler Meclisi )
Benderli Ali Paşa hiç makul bulmadı patriğin cevaplarını ancak öldürülmesini de düşünmüyordu. Patriğin Kadıköy'e götürülüp hapsedilmesini istedi. Ancak Padişah ferman gönderdi Ali Paşa'ya. Özetle ''As şerefsizi'' Diyordu.
Benderli Ali Paşa böyle bir şeyin Osmanlı Devleti açısından hiç de iyi sonuçlar doğurmayacağını. İsyanı daha da ateşleyeceğini ileri sürdü. Hele de 22 Nisan'da asmak çok büyük bir infiale sebep olabilirdi zira o gün Rumların Paskalya Bayramları idi. Ayrıca V.Gegorios azledildiğinden yeni patrik de o gün seçilecekti. Böyle bir günde patrik asmak hiç uygun olmayacaktı. Ama Padişah II. Mahmut belli ki Rumlara '' İsyancının sonu işte böyle olur. Patriğinizi bile astım size ne yapmam.'' mesajı vermek istiyordu.
Benderli Ali Paşa Patrik V. Gregorius'un suçlu olduğuna inansa da asılmasını hiç uygun görmese de eli mahkumdu. 22 Nisan 1821 de Rumların Paskalya Bayramında ve yeni patriklerini seçtikleri haberi kendisine gelir gelmez Patrik Gregorios'u Patrikhane'nin Petro Kapı denilen orta kapısında astırdı.
Patriğin cesedi tam üç gün ibret-i alem için o kapıda sallandırıldı. Daha sonra ceset oradan Yahudiler tarafından indirildi.
Evet.. Daha önce sorulmuştu: Neden Yahudiler?
İki sebepten: 1- Bu tür işleri yapma görevi onlara ait. 2- Hz. İsa'nın Hıristiyan inancına göre çarmıha gerildiği gün Paskalya günüydü. Ona ihanet eden Yahudiler onun çarmıhta ölümünden sonra onu çarmıhtan indirmişlerdi. Şimdi de Patriğin cesedini aynen Hz. İsa'nın cesedi gibi darağacından indirmek işi yine Yahudilere verilerek gözdağının katmerli olması sağlanmak istenmişti.
Peki Yunan isyanının tüm kabağı Patrik V. Gregorios'un başında mı patladı?
Hayır bu isyanla ilişkileri olduğu düşünülen üç de metropolit asıldı.
Kayseri, Edremit ve Tarabya metropolitleri de Balık pazarında ve Kaşıkçılar hanı önünde ve Parmakkapı'da idam edildiler.
Peki Osmanlı devletinde ilk kez mi bir patrik idam ediliyordu?
Hayır. IV. Murad Zamanında Patrik I. Kril Rum tebaa arasına mezhepçilik nifakı soktuğu için 1638'de idam edilmişti.
Ayrıca Padişah IV. Mehmet döneminde yine böyle bir isyanı kışkırttığından dolayı Patrik III Parthenius idam edilmişti Köprülü Mehmet Paşa tarafından 1657'de
Ama Patrikhane kapısına asılarak idam edilen ilk ve son patrik V. Gregorios idi.
Cesedi alan Yahudiler karnını yarıp içine taş doldurdular ve bir sandala koyup denize açıldıktan sonra salladılar denize.
Ruslara göre bu cesedi daha sonra Rus Gemiciler denizden çıkarıp Rusya'da St. Petersburg şehrinde defnettiler.
Yunanlılara göre bu kutsal ceset denizden çıkarıldı ve Odessa'ya götürülüp orada defnedildi.
****
Benderli Ali Paşa patiği astıktan bir kaç gün sonra Padişah II. Mahmut'un huzuruna çıktı ve ona '' Valla patriği astık ama asıl çıbanbaşı Halet Efendi denen şu lanet heriftir. Asıl asılması gereken odur. En azından onu tüm görevlerinden azledin sultanım'' Dedi.
Sultan '' Merak etme düşünürüz'' Dedi.
Düşündü de.
Ertesi gün Halet Efendi'ye Benderli'nin onun hakkında ne düşündüğünü söyledi.
Sonuç?
Benderli Ali Paşa sadrazamlığının daha dokuzuncu gününde sadrazamlık görevinden azledildi. ( Sadrazamlık görevine son verildi. 30 Nisan 1821)
Azil sebebi zavallı bir patriği(!) suçsuz günahsız yere(!) idam etmek böylece Avrupa Devletlerinin tüm hışmını Osmanlı'nın üzerine çekmekti.
Evet Benderli Ali Paşa da Halet Efendi'nin ustalıklı bir manevrasıyla bertaraf edilmişti. Öyle ya padişah için de aslında bir kurban gerekiyordu Avrupa Devletlerinin patrik asmak dolayısıyla duydukları kızgınlığı gidermek için. Benderli'den alası mı olurdu kurbanın?
Benderli Ali Paşa daha sonra Kıbrıs'a sürülse de bir kez '' Halet Efendi tehlikeli adam'' Demişti ya artık yaşaması mümkün değildi. Nitekim de Kıbrıs'a gönderildikten yaklaşık bir ay sonra idam edildi. Bir patriği idam eden sadrazam olarak tarihe geçtiği gibi Osmanlı tarihinde son kez idam edilen sadrazam olarak da tarihe geçti.
Halet Efendi bir kez daha sıyrılmıştı çok önemli bir badireden ama patriğin asılması artık onun da suyunu kaynatmaya başlamıştı zira onu besleyen Rumlar '' Bir patriği bile asılmaktan kurtaramadığına göre sen bizim ne işimize yarasın?'' diye düşünüyorlar ve onu beslemekten vaz geçiyorlardı. Halet Efendi beslenemeyince arkasını dayadığı yeniçerileri besleyemiyordu. Yani giderek her şey aleyhine dönüyordu. Padişah artık yavaş yavaş iktidarı tek başına ele alabilirdi.
*****
Evet... Gelecek bölümde Mora İsyanının gelişmesi ve sonucu. Tepedelenli Ali Paşa ne oldu? Halet Efendi belasını buldu mu yoksa hiç bir şey olmadı mı? Sorularının cevapları ile bitirmeye çalışacağım.
( Osmanlı Devleti'nin Fethullah Güleni Halet Efendi--4. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 4.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.