Renklerin boy verdiği, derinlerde saklı bir gülüşsün yüreğimi celbeden aşkın haset yüklü gölgelere de verip veriştirdiği.

Her hazanda makul bir güneş dilerken evrenden…

Her hüzünde dahi saklı iken mutluluk…

Uğurlu sayımsa illa ki on üç.

Rengim mahzun ve soluk olsa da rakımı yüksek bir dağda cirit atıyor düşlerim ve düş pazarından ısmarladığım her gülücük de adresime teslim.

Dün teslim oldum birliğime ve bilmiyordum bakaya kaldığımı.

Bu gün ise yüreğimin emir eriyim ve tüm emir kiplerine kucakladım bir avazda.

Ne tekerim kırık.

Ne de takılıyım düne.

Bazen pedallarında hayallerin bazense yerimde saydığım belki de ifa ettiğimden de çok öte bir hüznün içimde çöreklendiği ve işte az da olsa gülümser gibiyim hem bakma da gözlerimin ıslaklığına.

Ses etmeden yaşamak da yetmiyormuş.

Ses ettiğimde ise hep geri püskürtüldüğüm.

Sevdikçe sevesim gelirken artık ses dahi etmiyorum birini yüreğime almışken ve bu duygu sırf aşktan da ibaret değil.

Yürek çatımın altında oynaşan binlerce duygu ve inan ki abartısız hissettiğim tüm bunlar ve tümden gelen bir coşkuyla tüm evreni sevip sahiplenebilirken bu tümevarımla sonunda kendime ulaştım ve artık kendime severken seslenmiyorum kendime:

‘’Hey, sen pembe düşlü kız bekleme yapma.’’

Direksiyonu bir kırıyorum ki ve işte zincirleme kazaya sebebiyet vermeden soluğu ıssız bir sokakta alıyorum ve bu sefer gözüme kâğıt toplayanlar ilişiyor ve gün içinde mademki kimse ile selamlaşmadım ya da içimden gelen tek bir sözcüğü dahi söyleyemedim ve kapısını açıp yüreğimin yanına sekiyorum çocukların:

‘’Aç mısın?’’

Sorulacak soru mu?

Sonra ceplerine tıkıştırıyorum kalan paramı ve ‘’kendinize iyi bakın’’ deyip gönül rahatlığı ile uzaklaşıyorum.

Huylu huyundan vazgeçmiyor işte ve aralıksız çaldırıyorum telefonlarını telefonumda kayıtlı kim varsa ve elbet yanıt alamadığım için içime akıtıyorum gözyaşımı ve sevgimi pay edemediğim bir dünya dolusu insan için nasıl da yanıyor içim.

Yanan gaz lambası geliyor aklıma fi tarihinde hayal meyal hatırladığım.

Kışın salonda yanan sobamız geliyor aklıma hani ailecek masaya toplanıp da kızarmış ekmekle kahvaltı yaptığımız.

Ve günümde mevcut her kim her ne ise.

Sessizliğin verdiği acı ve hüzün çöküyor içime ve sevebildiğimden de öte elimden bir şey gelmezken başım yana düşüp de karanlıkta kendimle konuşurken ve dürtükleyen birisi omzumdan elbet günü öldürüp yeni bir güne öykündüğüm ve tüm günün stresini içimde yaşarken yazabiliyor olmanın verdiği huzur ve ümit ile konuyorum sandalyeme kanatlarımdaki ıslaklığı silip damarlarımdaki mürekkebi de çalkalayıp uzanıyorum beyaz ve temiz sayfanın üzerine.

Hala kirlenmemiş biri olarak seviyorum yüreğimi.

Belki de insanlar sevgiden ve ilgiden çekiniyorlar fazlasıyla.

Sevgi kirletir misali içime akan sevgi nehri bazense ç/ağlayan yürek şelalem ve varlığımla dokunulmaz olduğum da değil varlığımla dokunmadan sevdiğim kim varsa…

Dünde kalanlar hep aynı yerde.

Gün içinde sayıları artan yaşayan ölüler.

Sevdiğim kim varsa bir yerlerde işte ve umurlarında olmadığım gibi bir de kendimi bir ömür suçlamışken:

Onları seviyor olmam ve karşılık alamamam hep benim suçummuş gibi sadece kendimi suçladığım ve işte sonunda keşfettiğim o gizemli şifre.

Ne zamana ayak uyduruyorum ne de haris gölgelere üstelik ben gölgeleri dahi zararsız ve masum bellemişken.

Gecenin ilerleyen saatleri ve yalnız olduğum halde hissettiğim o sıcaklık ve umut teknem yavaş yavaş yol almaya başlamışken ve yüreğim kan değil de sevgiyle karışık mürekkep pompalarken…

Öncemde mevcut nerede ise herkes ve safça sevdiğim.

Anımda saklı bir kudret Rabbime koştuğum.

Yarınlarsa artık umurumda değil ne de olsa her şeyi oluruna bıraktığım gibi elimden geleni de yaparken ve herkesten fazla bir güç sarf edip ayakta kalmak adına nihayetinde kendimle de uzlaşıp ilerleme kaydetmişken.

Gün içinde karşılaştığım herkes ve her duygu ise çat kapı üstüne üstük sokaktan gelen sesler ve perdeyi aralayıp bakıyorum dışarıya gecenin kör karanlığında ve ayazında ekmek teknesini dolduran birkaç çocuk ve adları kâğıt toplayana çıkmışken ya da kiminin hor görüp de sokak çocuğu ya da serseri diye nitelendirdikleri.

Birileri birbirini illa ki bazı densiz sıfatlarla itham ederken ve ben de bundan payımı çoktan almışken…

Derken kulağıma gelen o fısıltı ve de gaipten gelen coşku oysaki yalnızım ve çevremde kimse yok ama hala da duyuyorum o sesi:

‘’Hey, sen bekleme yapma. Otur da tamamla yazını.’’

Karşı gelmem mümkün mü üstelik bir ömürlük yenilgi addedilen her şeye herkese müteşekkir iken…

Yoksa nasıl nasıl severdim kendimi ve de hayatı?


( Bekleme Yapma... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 5.10.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.