‘’Gözlerin kaç gece eder
Dudakların kaç karanfil
Gülünce sehpalar devriliyor
Kızgınlığın kaç yanardağı’’ (Alıntı)
Çekinceler saklı iklimde
Devirdiğim bardaklar
Deminde çayın deminde yalnızlığın
Ah, bir de körpe düşler
Bin yaşında olsam ne ki, Süheyla?
İçimin çeşmesinden akar
Oluk oluk acılar
Yine de üstüne alınma sen
Zemherilere alışık olduğum kadar
İçin için hecelerim ismini
İçerlediğimse yalan, Süheyla
İçimdeki derdest çocuktan sorsunlar
beni
Seni de benden sorsunlar
Utançla seviyorum derken seni
Bak sadece usul usul gözlerime
Ezberledim hem ben senin şiirlerinin
rengini
Rabbim bahşetmişken sana
Gözlerinde gördüğüm her şiir
Şiir gibi sevdiğimse sen ve içinde
saklandığın şehir
Bir imla hatası olsam bile
İmha edemedim ben bu aşkı, Süheyla.
Kekremsi kimi duygum
Kimisi kindar
Kimisi sevgiden bihaber
Hem ben severim de onların yerine
Semiren sözcüklerimden örerim
saçlarını, Süheyla
Korkarım seni kırmaktan
Dile getiremem de sevdiğimi
Şiirlerimdir sana duyduğum aşk.
Şiarımsa mutluluk ve huzur öncesi
Yaşadığım kadar yaşattığım her şafak
Hani gün doğmadan, Süheyla
Hani, şafağım atsa da zaman zaman
Ah, bir seni atamadığım yüreğimden
Sevecen yüzünde saklıdır iklim
Her iklimse senden ibaret
Ben de senden
Geriye ne mi kaldı, Süheyla?
Elbet sana ettiğim her dua
Bitimsiz yaşadığım özlem
İki cihanda da aziz ol, Süheyla.
Sudan sebeplerle kimse yıkamaz beni
Yıkandığım kadar aşkın sağanağıyla
Yılmadan seveceğim seni,
Gel ya da gelme rüyalarıma
Yeter ki taş değmesin ayağına,
Süheyla…