Bir düş’ün esintisi olduğunu
bilmiyordum işte
İçimdeki buklelerin sarardığını
görmemiştim henüz
Sözcüklerse kıvrımlı
Yâd edilesi yıllar nice kımıltıya
zemin hazırlayan
Gölgeli saatin tik takları
Hezimet yüklü gecenin gür sesinde
Saklı telaşı yola koymak adına
Mavi panjurlu rüyaların da ikbali
iken
Uyandığımda hatırlamayacağım
Belki de yeis dolu iç sesimdi
Kendime olan düşkünlüğüm
Bir o kadar taşkınlığım
Gürül gürül akan hüzün çeşmesinin
başında.
Başıma buyruk değildi üstelik
yaşadığım
Yaşattığım kadar iç sesimi
Debisi yoktu işte mevsimin
Derdest edilmiş kimliğin esintisi
Her halede vardım
Her halükarda yoktum da
Nazarında kiminin
Nezleli sesinde yağmurun
Oysaki güneşin ta kendisiydi
Saf tuttuğum her dönemeç
Kendime aktığım
Dolup dolup taştığım.
İvedilikle firar etmeliydim
Kâbuslardan
Kanıma dokunan renksiz dünyalar
Rengimle meftunu olduğum gök kubbe
Daha nasıl anlatırdım sahi sevdiğimi?
Anlayan biri vardı illa ki
Beni bana sunan İlahi Sesi
Duyduğum beş vakit
Kimliksizlik neydi hem?
Kanımda, ruhumda bana aralıksız eşlik
eden.
Bir mimariydim
Bazen kaskatı kesildiğim
Belki de idare lambası mazinin
Günümde saklı
Kulvarımda farklı
Kundak bezinde saklıydım belki de
evrenin
Yaşım değildi katık ettiğim
Yâd ettiğim o iklim ki
İnsanların illa ki birbirini sevdiği.
Mecazi bir firardım ben gökten yerden
Bulunduğum nokta değildi hem beni
benden eden
Varmak illa ki varmak enginlerden
Elimi eteğimi çekmedim kendim ve
yüreğim
Ezeli ebedi kimse haz etmeyen
Hali hazırda için için sevebildiğim
Üstelik her şeye rağmen.
Arındığım her yük ve gölge
Adağımdı illa ki karşılık bulacak
insanlığımın nezdinde
Vakit geç ya da erken
Diri bir ruhta vücut bulan her dua
Dinginliğimi illa ki O idi bana sunan
her halükarda…