İtiraf ediyorum; kötü hem de çok kötü bir oyuncuyum. Dahası hür irademle yapıyorum bu itirafı. Anlayacağınız kimse kafama silah filan da dayamadı, üstelik mahkeme salonunda ifade verirken de yapmadım bu itirafı. Herhalde adli bir suç işlemiş olsaydım, bu yeteneksizliğimle, kesinlikle ağır bir cezaya çarptırılırdım.


Şaka bir yana, az iş açmadı başıma hani bu eksik yönüm. Çok kere cezalandırıldım ömrüm boyunca ve yalnız kalmama da mal oldu sayısız kere.


Beceremedim gitti farklı bir role bürünmeyi. Konservatuar seçmelerinde büyük ihtimalle sonuncu olur ve kapı dışarı edilirdim.


Nasıl şaşıyorum yüze gülüp arkadan konuşanlara. Kocaman bir ‘’aferin’’onlara her kimse ve her nerdeyseler. Sayıları da azımsanmayacak kadar çok üstelik.


Gerçekçi olmak gerekirse, azıcık da olsa rol yeteneği gerekebilmekte özellikle de iş hayatında ve sosyal yaşamda. ‘’Mültefit’’kelimesiyle eş değer tutabiliriz bunu. Dengeleri korumak, düzeni ve hiyerarşiyi sağlamak adına da oldukça gerekli. İşte, tam da kaybettiğim nokta…


Sayısız olayla ve muhtelif insanla oldukça çatıştım bu konu yüzünden. Bir de hakkaniyet duygusu girdi mi işin içinde, sonuç akıllara zarar. Az hakkım yenmemiştir hani muhalif ve realist yapım yüzünden.


Net, doğal olmak pek de hoş karşılanmıyor her ne hikmetse.Hele ki; bankacılık, finans gibi ciddi disiplin gerektiren sektörlerde bu tip davranışlara hiç mi hiç mahal verilmemekte. İşinizi istediğiniz kadar doğru, düzgün yapsanız da yeterli gelmemekte. Öyle ki; yadırganmak oldukça olası. En azından iyi niyetiniz kolalıkla suiistimal edilebilmekte. İstemediğiniz kadar iş yükü yıkılabilir ya da kolaylıkla kullanabilirsiniz özellikle iş hacmi açısından ya da beşeri ilişkilerinizde.


Ya beyazımdır ya da siyah. Ne zaman ki gri olmaya kalktım, kendime olan saygımdan taviz veriyorum. Allah’tan her şeye rağmen, içimde sürekli yeşeren bitmek bilmez bir sevme yetisi var da, insanları sevip, sayıp, değer vermeye meyilliyim her an.


Çocukluğumdan bu yana hep böyle oldum. Her ne kadar çatlaklar olsa da binamda, temelin sağlam olması oldukça işe yarıyor. Birkaç rötuşla, çatlakları onarmak olası, her ne kadar bilsem de neresi rötuşlu ya da değil.


Hayatım boyunca yalana da asla itibar etmedim. Ne yazık ki bunun erbabı sayısız insan da tanımadım değil hani… Özellikle son birkaç yıl zarfında oldukça deneyim sahibi oldum bu tip insanlar konusunda. Öyle ki; yaşadıklarım ve gözlemlediklerim sayesinde kapsamlı bir tez hazırlayabilirim, üstüne üstük yaşadıkları kişilik bozuklukları üzerine ahkâm kesip, doktoramı bile alabilirim.


Sonuç itibariyle oldukça tahribat aldım, tamamen bir kentsel dönüşüm yaşıyorum ruhumda. Ayrıntılar bende kalsın… Diğer taraftan çok merak ediyorum, kendileriyle nasıl barışık oldukları konusunda. Ta okul yıllarımdan bugüne uzanan bir süreç yaşadıklarım. Dolayısıyla da çözemedim gitti insan denen mefhumu. Bencil egolarını daha da mutlu etmek ve fani hevesler uğruna nasıl da ödün vermekteler hem kişiliklerinden hem de insanlıklarından…


Artık eminim ki; kötülük de bir sanat ve yalancılık da ayrı bir branş. Rol yeteneği ise başlı başına bir meslek. Sonuçta hep kaybeden olmak ise ayrı bir hüsran…


Diyebiliriz ki; hayat başlı başına bir oyun sahası: Kazanan ve kaybedenlerden mükellef. Ve sonuç: Koca bir fiyasko zira kazanan baştan belli. Anlayacağınız her an bir şike ihtimali var. Durum da böyle olunca; oyun oynamak istemiyor insan.


Ama ne yazık ki; yadsınamaz bir kural aslında tüm bunlar. Sirkülâsyon devam ederken, geri planda ne kadar kalsanız da, eninde sonunda figüran olarak oyuna dâhil edilmektesiniz. Düşünsenize; rol yeteneği olmayan bir figüran bir anda başrolde bulabilmekte kendini. Motivasyon, neşe, galibiyet duyguları ise iyice örselenmekte bu şartlar altında.


Hal böyleyken, tek gereken evrim geçirip farklı rollere bürünmek. Mümkün mü: Asla hayır. Belki de tek gereken; umut etmek en azından insanların rollerinden arınmalarını bekleyip, kendi dünyanızda kendi kurallarınızla oynamak. Her halükarda bu oyunda kaybetme ihtimali yok zira kuralları ihlal edecek kimse de yok sizden başka…


( İtiraf Ediyorum... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 27.11.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.