1 İkinci Şafağın Kelebekleri
''çok kıskanılmalı ikinci şafağa kör kelebekler
ve onların kül kanatları...''
 

I

taş avluda güvercin leşleri, yaylım acılar müşahhas
şafak, acıya yakışabilir mutlaka demişim,
karanlığın en tiz yeri olmalı,
bir minare kızıla değmiş müezzinin ağzında
susmuşsun
               ezan susmuş

sokağımın başına eşkıya gibi çökmüş gece
siyah, senin yüzünde bezirgan
susunca, esmer bir hüzün dökülmüş mumlardan
ellerime akkor mum yontuları saçılmış /anlatmak istersin sessizliği de muhakkak./
bir anne, kızının gerdanına üşüdüğünü örtmüş
yine susmuşsun
                    soğuk susmuş

II


böylesi hudutsuz gecelerde seni düşlüyorum
lain bir utanca dönüyor çehrem, 
kaşlarının açısını sınır belliyorum asabiyete
sonrası kavi korkular...
güneşin mavi tebessümüne bahar düşmemiş daha
/o zemheri ki, karanlığın duldasında ayaz sonatlarıyla
üryan ve soluksuz bir sevişme merasimini bembeyaz anlatır./
düşsün diye,
viran yollarıyla varılmaz bir içanadolu kırsalında
ayağında şalvar ve başında yazmayla düşlüyorum reşit yaşını.
-şalvara maksi derdi sanırım ninem.
oyalar işlemişsin ümidin gergefinde... 
bir nehrin denizle vuruştuğu gibi
yüzüne dökülüp de bulutlaşan saçlarında
ispiyonlamış rengini semavi motifler... ( tülbent miydi o da? )
kınalar süzülmüş bileklerinden.
uzun ve mülteci parmaklarında koygun bir kırmızının seyri.-
seni köyüm gibi düşlüyorum
viran yollarıyla varılmaz, bir öğretmeni bile olmayan....

sonra bir anda uvertür bir şehrin
işlek ve girift caddelerindeki elit kahvecilerinde
bir fincana
tam on lira vermenin haklı gururunu yaşarken buluyorum seni.
kahkahasını elindeki mönünün çok sıfırlarına göre bırakan
mahsur bir kadın silüetine dönüyor kimliğin düşümde.
düşündüm de-
giderek öteleniyor düşler bile birbirine.


III


oysa gülüşün,
onyedilik bir afetin örgüsünde kırık bir haziran tınısıydı.
bi- mağfir mahsusçuktandı, güzeldi sıcak kadar.
yaktığı kadar güzeldi aslında yaktıkça zühreviydi büsbütün (!)
ne şehvet tene dardı o zaman, ne de şafak geceden uzak.
senin güldüğün
fazla sert bir baba, oğlunun hüznünü başında okşarsa müsterih
o zaman namütenahi, o zaman anlaşılmaz bir biçimde sakindi.
ama aşk zuhur etti mi bir,
apansız bastıran, haris bir yağmurun ritmi kadar ıslak
ömründen tarlakuşları kalkar gibi ağlamak
bir çobanaldatanı yaralar gibi yarım yamalak
gülerken ağlardın sen.



senin de güldüğün bir şafak gelecektir
halbuki mutluluk, bir imtihanın kanlı gömleğinde yakub gibidir.
yusuftur gayyada
dişlerimle ezdiğim bir kelimedir kanayan
avuç içlerimde nasırlaşan bir dua...

-sustun, susmuştum

bir ayrılık geveliyordu radyo pilonları,
saat kaç?'ı soruyordu sessizlik, dudaklarına boylu boyunca uzanan
ciddiyet resitaline...-



farklı susuşların çıldırtan sağırlığında
aynı uykusuzluk tutukluyor gözaltlarımızı
hasret, bir rüyanın içinde çok uzak maviler
aşk, bir uyanışın dağılan saçlarında mavilerin çağrısı.
uyursak sabah olacak
uyumasak 
yine yalnızlık aşka nifak
yine başında ertelenmiş kabusların rötarlı sancısı. 


IV



günaydın sevgilim.
ezan, firari bir çığlık kadar hazin düştü geceme.
en çok küçük kızın gerdanı üşüdü ve öteli oğlan ağladı.
kanlı bir mızrak gibi saplandı gün, pencerene
ikinci şafağın kelebekleri de ağladı
ve biz kaybettik.





emreyılmaz
mayıs-temmuz 2013
( İkinci Şafağın Kelebekleri başlıklı yazı Emre Yılmaz tarafından 30.07.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.