Nisan yağmuru.
Belki bu aşka yakışanı bu yağmurda ıslanmaktı sırılsıklam.
Belki bir yandan Astor Piazzolla dan
Oblivion u dinlemekti arabanın içinde hiç konuşmadan.
Belki de dinlerken silecekleri izler görünen gözlerimize
Bir şans daha verebilmekti aşk.
Birbirimizin gözlerine kristalleşen yaşlarla bakabilmekti
bir kez daha.
“Kaç köşesi var
“Sürekli olarak sığındın kaç köşe var kalbinde”...
Diyebilseydim keşke
“içimdeki her neyse; deligen bir halde.”
Yüreğinin sancılarını sal diyorsun bana.
Martılar var diyorsun hala geliyorlar bak.
Sonra göçmen kuşlar ,
Oradan oraya koşuşan
Sevdalı kuşlarındır onlar
Bu
Ne zaman sevmişlerdir ,
Hangi tipide, hangi çölde...
Ve gün batımına koşan
Yine ölecekler dediğin ama engelleyemeyeceğini de bildiğin
Tuhaf sancılarını sal diyorsun bana.
Ama
Usulca battaniyelere sarındığın
Hüzünbaz sonbaharlarda da kaçtın benden.
Bahar sevmez beni dediğin için
Onu kendine vermiştik ki
Yaz geldi.
Gittin...
Sonra hangi saklandığın köşene baksam
Kırmızı bir karanfil buldum sadece orada.
Sanki hazırlanmıştın kendi içinde kendini yok etmeye.
Deli gibi sevip sevmiyor görünmeye.
Göğsüme başını yaslamak istedikçe görüşürüz deyip gitmeye.
Söyleyecek sözlerini o köşelerden birine mütemadiyen
gömmeye.
Ve bir gün dediğin;
Belki de en iyi yaptığım şey
Bir ölüye maske çizebildiğim bir öğleden sonradır deyişin...
Şimdi böyle serseri gibi oturduğum bu sahil bankında
Hala kendime ne hata yaptığımı soruyorum.
O kadar yalnızım ki
Sigaramın ıslanmasını bile önemsemiyorum.
Dumanı bir sokak lambasına doğru yükselip dağılıyor.
Sanki saçların dağılıyor o an.
Mideme saplanan birer ok oluyorlar,
Dalgalanıyorlar gözlerimin önünde.
Sonra senden kalan karanfilleri topluyorum
Birer birer senin çizdiğin maskelerin yanından.
Sarhoş olsam olamıyorum,
İntihar etsem direniyor kalbim aşkına hala.
Oysa sen çoktan gittin...
Beni hangi mevsimde sevdiğini bile öğrenemeden
Göçmen kuşlarına katıldın ve gittin.
Beni kimse koruyamaz demiştin çünkü sen.
Ne sen ne de ben
Kendimden bile kendimi koruyamam.
Nisan yağmuru.
Belki bu aşka yakışanı bu yağmurda ıslanmaktı sırılsıklam.
Belki bir yandan Astor Piazzolla dan
Oblivion u dinlemekti arabanın içinde hiç konuşmadan.
Belki de dinlerken silecekleri izler görünen gözlerimize
Bir şans daha verebilmekti aşk.
Birbirimizin gözlerine kristalleşen yaşlarla bakabilmekti
bir kez daha.
Başarabilseydik eğer...