Birkaç gün bu konuda hiç konuşmadılar. Sorular Salim’in diline geliyor, ama gerisin geriye yutuyordu. Çünkü Ali, konuşmaları, bilgisi, davranışları ve çevresiyle bu soruların hepsini cevaplamıştı aslında. Bu arada mutfakçılarla iyice kaynaşmışlardı. İki ortak karavana paylaştırmadan, ekmek kasalarını indirmeye bir sürü işte yardım ediyorlardı onlara.

Ve o sabah beklenen günün geldiğini Ali’nin her günkü sakinliğinin aksine heyecanlı halinden anlıyordu Salim. Kendini tutamadı. Yanına gitti. “Tamam mı, gün bugün mü?” dedi kısık bir sesle. Ali, evet dercesine başını önüne eğdi  ve “Çamaşırhaneye gel” dedi.

Ali önden gitti, biraz sonra da Salim eline bir iki parça kirli çamaşır alarak çamaşırhanenin yolunu tuttu. Ali özellikle çamaşırhanenin en tenha olduğu Cuma gününü seçmişti. Gerçekten ikisinden başka kimse yoktu ortalıkta.

—Her şey hazır. Bugün kaçacağız. Görevlilerin bir kısmı Cuma Namazına gittikleri için o vakitte kontrol çok az. Ekmek arabasının şoförü ayarlandı. Bana onun yüz maskesini hazırlamışlar. Biz ekmekleri indirirken o çaktırmadan tuvalete gidecek. O sırada ben maskeyi takacağım. Seni de arkaya gizleyip buradan çıkacağız. On dakika bize yetecek. Sonra araba değiştireceğiz. Gerisini bende bilmiyorum. Bizimkiler her şeyi düşünmüşlerdir. Tamam mı? Her gün nasılsak bu gün de aynı giysiler içinde olacağız, sadece ben önlüğün altında şoförün giydiği renkten gömlek giyeceğim ve göğsümde giriş kartı olacak. O kadar.

 —Tamam, tamam olmasına da. Sen çok heyecanlısın ve heyecanın belli oluyor. Sakin görünüşlü bir adamda bu değişiklik çabuk fark edilir. Bu iyiye işaret değil. Soğukkanlı olmazsak bir yerde hata yapar ve bütün planı bozarız. Kendini kontrol etmelisin.

—Merak etme, şimdi bir sarma yakarım her şey yoluna girer.

Cuma selası bitmek üzereyken ekmek arabası cezaevi kapısından içeriye giriş yaptı. Oyun başlıyordu. Son günlerde yaptıkları gibi hemen ekmek arabasını karşıladılar. Arka kapağı açıp ekmek kasalarını indirmeye başlarken, şoför sessizce tuvalete girdi. Ali, bir kasanın altına gizlenen maskeyi ve giriş kartını çıkardı. Salim’in siper olmasıyla maskeyi kafasına geçirdi. Giriş kartını da boynuna taktı. Ekmek arabasını içine girerek Salim’in getirdiği boş kasaları dizerken önlüğü çıkardı. O, aşağıya inerken Salim arabanın kasasına bindi. Kamyonet kasasının zemininde açık bir kapak vardı. Kapağın altı sanki mezara benziyordu. Salim, hemen içine yatıp kapağı üstüne kapattı. O sırada Ali’ sanki arkada kalan varmış gibi mutfaktakilerin duyacağı biçimde yüksek sesle “İyi günler arkadaşlar” diyerek direksiyona geçti. Kapıya varınca yavaşladı. Kapıda sadece bir görevli vardı. O alel usul arabayı şöyle bir kontrol etti. Bir terslik görünmüyordu. Sonra arabanın arka kasasını açıp, göz attıktan sonra tekrar kapattı ve el işaretiyle geç işaretini verdi.

 Ekmek arabası, tüm ekmek arabalarının hızlılığında kapıdan çıkış yaptı.  Ali, yola düştüklerinde bir arabanın onları takip ettiğini ve farlarla işaret verdiğini gördü. İşaret tamamdı. Dışarıdakiler devreye girmişti. Daha bir kilometre gitmeden ağaçların kuytuladığı bir boşluk bulup park etti. Hemen arka kapağı açtı. Salim arabanın durduğu anda üzerindeki kapağı açıp, kapıya doğru gelmişti bile. Hemen indi ve onları bekleyen diğer arabaya binerek oradan hızla uzaklaştılar.

Araba şehrin ara sokaklarında ilerlerken Salim “ekmek arabasını şoförüne ne olacak. O adamı içeri atmasınlar bizim yüzümüzden” diye ortalığa bir soru sordu. Otomobili kullanan kalın sesli, gür bıyıklı saçlarının tepesi dökülmüş adam soruya kendini muhatap ederek “Sen merak etme arkadaş, şimdi o rolünü oynuyordur, yerlerde tepiniyordur, -arabamı kaçırdılar, arabam da arabam- diye. Hah hah haaa” kahkahalarıyla cevap verdi. Bir daha da hiç konuşmadı. Zaten varacakları yere varmışlardı. Otomobil dar bir sokağın içine girdikten sonra iki katlı bahçeli bir evin önünde durdu. Ali ve Salim arabadan aşağı inerlerken evin avlu kapısı açıldı. Hemen içeri girdiler. Ali kapıyı açanı tanıyordu.

—Sağ ol be Veli gardaş, hakkın ödenmez vallahi, diyerek arkadaşına sarıldı. Sonra

—Tanıştırmama gerek yok sanırım. Bu arkadaş ta

—Biliyorum, biliyorum. Salim gardaş değil mi? Ali, her şey hazır, birkaç gün burada kalacağız. Şimdi tüm yolları tutmuşlardır. Ortalık durulunca gece dağ yolundan biraz yaya, biraz da araçla Kaş ilçesine ulaşacağız. Oradan tekne yoluyla Yunanistan’ın Meis Adasına geçeceksiniz. Kıyıya ulaştığınızda sizi adamımız Dimitri karşılayacak. Oradan Rodos’a geçeceksiniz, Rodos’tan sonra Belçika’ya. Ondan sonrasını anlatmama gerek yok herhalde.

Ali “ yok, yok. Her şey etraflıca düşünülmüş. Bir şeyler yiyelim. Birde banyo yapalım. Hapishane kiri üzerimizden dökülsün. Sonrada iyice bir istirahat ederiz” dedi. Yemek hazırdı. Ortalıkta Veli’den başka kimse görünmüyordu. Arabayı kullanan adam ise yolcularını bıraktıktan sonra oradan uzaklaşmıştı. Yemekler yendi, banyolar yapıldı. Daha sonra kanepelere uzanarak deliksiz bir uyku çektiler.

Salim bir ara uyandı. Onu uyandıran şey gördüğü rüya idi. Rüyasında kaçtığı hapishanedeydi ve herkes müthiş şekilde seviniyordu. Genel Af çıkmıştı. Kader mahkûmları sevinç naraları atarken Salim de rüyasından uyanıyordu. Etrafına bakındı Ali ile Veli hala uyuyorlardı. Kendi kendine “ hadi ülen oradan, rüya bile şaka yapmaya başladı artık” dedi. Af söylentileri hapishanenin ümit kapısı gibiydi. Umudunu taze tutmak isteyenler hergün yeni bir af lakırdısı ortaya atarlardı. Ama hiç birisinin de aslı çıkmamış, hatta hükümet “gündemimizde af meselesi diye bir mesele yok” diyerek tartışmaya mahal vermeden konuyu kapatmıştı. Salim, “olacak şey değil, haydi sen uyumana bak” diyerek kendi kendini telkin etti ve tekrar uykuya daldı.

Hapishaneden kaçış büyük sansasyon yaratmıştı. Ajanslar haber bültenlerinde firar olayı için “Film gibi kaçış” diye bahsediyorlardı. Ertesi gün gazeteler olayı manşetten vermişler ve kaçışla ilgili sanki ortak bir ağız kullanmışlardı. “Ekmek arabası şoförünün bir an dalgınlığından yararlanan firariler, kontrolün en zayıf olduğu anda cezaevinden kaçtılar. Siyasi suçtan mahkum Ali ….’nin, namus cinayetinden tutuklu Salim ….’yi rehin olarak yanında götürdüğü sanılıyor.”

Salim, Ali ve Veli bir yandan gazeteleri okuyorlar, bir yandan da kahvaltı ediyorlardı. Gazeteler hemen bir senaryo yazmışlar ve Salim’i rehine yapıvermişlerdi. Üçü de çok güldüler bu senaryoya. Ogün tüm günü evde geçirdiler. Hiçbir yerle telefon bağlantısı kurmadılar. İçlerinde en telaşlı kişi salim’di sadece.

Akşam televizyonda haberleri seyrediyorlardı. Yeni bir haberle evin ortamı birden değişti. Bu firar olayından sonra af tartışmaları tekrar başlamıştı. Ayrıca seçimler de yaklaşıyordu. İktidar ortaklarından bir parti ve muhalefet partileri af ilan edilmesini istiyorlardı. Salim:

—Aha!  Dün rüyamda da gördüm. Şimdi sahiden af çıkar mı? Çıkarsa biz ne b..k yiyeceğiz.

Ali, Salim’e“sen o güzel kafanı yorma. Bunlar af maf çıkaramaz.”dedi. O gece geç vakitlere kadar gündemlerinde af tartışması vardı. Gece haberlerinde bu kez bazı bakanların da affa sıcak baktığından bahsediliyordu. İş iyice ciddileşiyor, evdekilerde ise artık panik havası iyiden iyiye esmeye başlıyordu.

İki gün sonra korktukları başlarına geldi. Tarihin en hızlı Af Kanunu jet hızıyla Meclisten geçti. Yalnız bir farkla. Vatana ihanet suçları ile siyasi suçlar af kapsamı dışında tutulmuştu. Yani Salim cezaevinde olsaydı aftan yaralanıp çıkacaktı. Ali’ye ise af yolu kapatılmıştı. Salim, Ali’ye çıkışıyordu:

—Hep senin yüzünden. Ben şimdi ne yapacağım. Cezaevine dönsem dönemem, ayağıma gelen piyangoyu kaçırdım. Ah eşek kafam ah. Ne uyarsın elin siyasetçisinin lafına. Şimdi çek bakalım cezanı.

Ali, bu sataşmalara söyleyecek bir cevap bulamıyordu. Salim haklıydı. Ama nereden bilebilirdi ki olayların böyle seyredeceğini. “Şu af keşke on gün önce yada on gün sonra çıksaydı” diye düşünürken Veli “Buldum ulan, buldum. Vallahi işe yarar” diyerek ortalığın sessizliğini bozdu. Pür dikkat gözler Veli’ye çevrilmişti.

—Bu gazeteler Salim’i rehine ilan ettiler ya!

—E ee!

—E ‘si, bizde Salim’i gerçekten rehine yapacağız. Kanun bu gece imzadan çıkıp, resmi gazetenin yarınki sayısında yayınlanınca mahkûmlar salıverilecekler. Yarın ortalık hayli karışık olur. Biz bu akşam yola çıkalım. Dağda Salim’in elini ayağını bağlayalım. Ağzını kapatalım. Kaş’tan sen hareket edince bende ihbar telefonu ile Salim’in yerini ihbar edeyim. Böylece ikiniz de kurtulursunuz.

Veli bunları söyledikten sonra işin yasal yönü için avukatla görüşülmesi gerektiğini belirtti ve evdekilere“sizde hazır olun, eğer avukat olumlu bir haber verirse planı uygularız, değilse el mahkûm ikinizde Avrupa’ya” diyerek evden ayrıldı.

Aradan bir saati aşkın bir süre geçmişti. Ortalıkta çıt çıkmıyordu. Nefesler tutulmuş, Veli’den gelecek haber bekleniyordu. Derken avlu kapısı aralandı. Veli kapıdan girince sevindiler önce fakat Veli yalnız değildi. Polislerle beraber gelmişti. Salim polisleri görünce heyecandan bayıldı. Veli’nin Ali ile bağlantısı olduğu ortaya çıkarılmayacak bir durum değildi. Polis doğru iz sürmüş firarileri evde yakalanmıştı.

Bir kaçış hikâyesi böylelikle hüsranla sonuçlanıyordu. Salim ve onun gibiler kader mahkûmu olarak tarif edilirdi. Diğer kader mahkûmları dışarıya çıkacaklardı ama Salim, kaderinin mahkûmu olarak tekrar cezaevindeki günlerine geri dönecekti.

Ali, bir adamın yok oluşunu hazmedemiyordu. Planı kaldığı yerden devam ettirdi. Salim’i zorla kaçırdıklarını, onu rehin tuttuklarını ısrarla vurguladı. Veli’de Ali’nin ifadesine benzer ifade verince Salim’e aftan yararlanma kapısı aralandı. Soruşturma bittikten sonra Salim, cezaevinden salıverildi. Ali, firar ve rehin alma olayları yüzünden 4 yıl 2 ay, Veli’de yardım ve yataklık etme suçundan 1 yıl 8 ay hapse mahkûm oldular.

Seçimler yapılmış, iktidar partileri çıkardıkları af kanununa rağmen seçimlerden yenik ayrılmışlardı. Yeni kurulan hükümet, ilk icraat olarak af kapsamını genişleterek siyasi suçlulara da af ilan etti.

Aradan sadece 8 ay geçmişti. İki arkadaş cezaevinin kapısında tekrar buluştular. Artık iki arkadaş değil, kaderleri cezaevinde kesişen iki can dostuydular.

Son

Hasan Yaylacı Konya-2011

( Kader Mahkumu 2 başlıklı yazı HasanYAYLACI tarafından 26.03.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.