SONUN BAŞLANGICI

Kaybetmişti. Bu şehirde neyi varsa hepsini kaybetmişti. Önce işleri bozulmuş, peşinden anne ve babasını ebedi yolculuğa uğurlamıştı. Tutunduğu tek dal olan nişanlısı da bir hafta önce O’na hoşça kal demişti. Yürek burkan hatıralardan başka bir bağı kalmamıştı bu şehirle.  Karar verdi artık. O’da bu şehre hoşça kal diyecekti. Son kalan birkaç cılız bağı da kopardıktan sonra soluğu otobüs firmasının bilet reyonunda aldı.

—İstanbul’a bir bilet lütfen.

Yolculuk tarihini sordu gişe görevlisi.

—En yakın zamanda, hangisi müsaitse, diye cevapladı.

Yolcu bayan mı erkek mi sorusuna?

—Bayana benzer bir tarafım var mı diye sivri bir cevap verdi. Bu şehir çok canını yakmıştı. Gitmeden birilerinin canını acıtarak intikam almayı düşünmüş olmalıydı. Çünkü çevresinde gayet kibar ve efendi bir genç olarak tanınırdı.

Reyon görevlisi genç adamı kaçamak bakışlarla süzdü. Genç adam hezeyanlarını omuzlarına yüklemiş biri gibi bakıyor ve yerinde duramıyordu. Görevli ‘bıyık altından gülmesi dışında’ bir tepki göstermeden bileti kesti ve ücretini aldı.

Genç adam bilete baktı. İki saati kalmıştı bu şehirle vedalaşmaya. Cebinden sigara çıkardı ve bir tane yaktı. Yanında eski fotoğraflardan başka hiçbir şey götürmeyecekti. Ceketini omzuna aldı. Caddede bir aşağı, bir yukarı voltaladı. Sıkıntı yumağı gibiydi. İki saate bile dayanamayacağını düşündü bir an. Sonra yavaş yavaş terminale doğru yürümeye başladı. Bulunduğu yerin terminale uzaklığı yarım saatlik bir mesafeydi. Minibüse binmeyecek, en azından yarım saati bu şekilde bitirecekti. Yürümeye devam etti. Önüne gelen çöpleri ve taşları ayaklarıyla top oynar gibi sağa sola vurarak savurtuyordu. 

Yürüyüş iyi geldi. Terminale geldiğinde tüm sıkıntılarını şehirde bırakmıştı gibiydi. Rahat görünüyordu. Biraz gezindi. Lokantada yemek yedi. Bir sigara daha yaktı ve kolundaki baba yadigârı saatine baktı. Otobüsün hareket saatine on dakika kalmıştı. Gitti. Büfeden bir gazete aldı. Perona yanaşmış olan ve kendisini İstanbul’a götürecek otobüse bindi. Koltuk numarası on’du ve pencere kenarıydı. Koltuğuna oturdu. Gazeteyi okuyacağı biçimde katladı.

“Pardon” ikazıyla başını kaldırdı. Karşısında bir bayan vardı.

—Beyefendi koltuk numaranız kaç. Yanlış yere oturdunuz galiba. Burada bir bayan olacaktı.

—On, dedi. İşte bakın diyerek bileti gösterdi.

—Benimki de dokuz. Ama bu işte bir yanlışlık var, diyerek görevliyi çağırdı.

Görevli iki bileti de iyice inceledi. Her şey doğruydu. Sadece delikanlının biletindeki cinsiyet hanesi bayan olarak işaretlenmişti. Görevli:

—Beyefendi adınız soyadınız Haydar Köklütunç’mu, diye sordu? Genç adam “evet” dedi.

—Üzgünüm ama sizin biletiniz yanlış kesilmiş. Sizi yanlışlıkla bayan diye işaretlemişler. Bu durumda hanımefendinin keyfiyetine bakarız. O izin verirse burada seyahat edebilirsiniz. Değilse ya paranızı iade ederler ya da en müsait seferden yer ayırırlar. Boş koltuk yok. Bu yüzden başka çözüm de yok.  Bayana dönerek “ne diyorsunuz hanımefendi, kararınız…?”

—Olmaz efendim, olamaz. Ben on iki saat bir yabancı bey ile seyahat edemem. Kusura bakmayın ama yapamam.

Genç adam yalvarır gözlerle bayana baktı. O sırada hareket zili çaldı. Yaşadığı şehir henüz böyle şeylere alışık değildi. Kimse hoş görmezdi böyle bir seyahati. Kendisi bile. Zaten bayan da kararından döneceğe benzemiyordu.

—Hep o eşşoğlueşşek bilet görevlisinden oldu. Pis pis gülüşünde varmış bir itlik, diye bağıra-çağıra aşağıya indi.

Firma görevlisi ile sorunu çözmeye giderken “Haydar, Lan Haydar” diye bir ses duydu. Sesin geldiği yöne baktı ve gözlerine inanamadı. Kendisine seslenen asker arkadaşı Turan Onbaşı’ idi. İki arkadaş kucaklaştılar. Haydar:

—Hayırdır kardeşim. Burada ne işin var, diye sordu.

Turan, kısaca “ askerden sonra babasından işleri devraldığını ve çok başarılı birkaç yıldan sonra orta halli ticarethaneyi holding seviyesine çıkardığını” anlattı. Şirketlerinden birisine yapılan başbayilik talebini yerinde değerlendirmek için gelmişti.

—Tabii seni görmeden zaten geri dönmeyecektim. Allahtan seninle şehre iner inmez karşılaştık.

—Ya uzun zamandır görüşememiştik seninle. Demek işlerden başını kaldıramadın. Sen kazanırken ben neyim varsa kaybettim be kardeşim. Aslında şu an İstanbul yolunda olmam lazımdı. Ama… Tesadüfe bak.  Demek ki görüşmek nasipmiş. Peki, neden uçakla ya da özel arabanla gelmedin de otobüsü tercih ettin?

—Prensip meselesi, boş ver.

— Bir dakika bana müsaade ver. Şu bilet işini halledeyim, o zaman konuşuruz. Sonra, yolcu yolunda gerek.

—Ne yolu oğlum. Akşam kafaları parlatacağız seninle, yol falan yok, diyerek bir hamle ile Haydar’ın elindeki bileti kapmasıyla yırtması bir oldu. Haydar, neye uğradığını şaşırmıştı;

—Ne yaptın be ortak, dedi.

Askerde birbirlerine hep ‘ortak’ diye hitap ederlerdi.

—İyi yaptım be ortak. Aha… Ulan ben bunu daha önce niye düşünemedim. Oğlum karar verdim gerçekten ortak olacağız. Burada açacağımız başbayiliği sana vereceğim. Ben sermayeyi koyacağım. Sende işleteceksin.

—Yapma be ortak. Ben bu şehirle vedalaştım. Artık geri dönmem. Ayrıca çok incesin ama bu teklifi de kabul edemem.

—Haydar! Haydar! Biz seninle kader birliği yaptık. Yüksekova’da az mı çatışmalara girdik beraber, her zaman birbirimizi kollamadık mı?

—Orası öyle. Ama…

—Aması maması yok. Tam tersi olsaydı sen bana yapmaz mıydın bu teklifi?

Hiç düşünmeden “yapardım elbette” dedi, Haydar.

İki arkadaş göz göze geldiler, tokalaştılar ve sarıldılar. Sonra Haydar, vedalaştığı şehre dönerek:

—Demek sende hala yiyecek ekmeğim ve içecek suyum varmış be şehir. Az önce sana veda etmiştim, şimdi ise yeni bir başlangıç için merhaba diyorum, dedi.

 Sonra iki ortak taksiye binerek şehrin kalbine doğru hareket ettiler…

 Haydar’ın hayatını değiştiren olay: Gişe görevlisinin, Haydar’ın sert çıkışına karşı verdiği, ‘Bayan Haydar’ cevabındaki muziplik miydi veya yaşayan şehir, Haydar'ın serzenişlerini mi duymuştu, bilinmez.

Belki de beklenmedik gelişmelerin altıda başka bir el vardı. Kim bilir… 

( Sonun Başlangıcı başlıklı yazı HasanYAYLACI tarafından 18.02.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.