25 Eylül 1979 Sabahı.

Ahmet, yani namı diğer Kütük ve ben takım elbiseleri giydik. Ayakkabıları parlatıp, aşağıya indik. Otelci dayı görünürlerde yoktu. Sabah namazından sonra dinlenmeye çekilmişti. İyiki yoktu. Şimdi bizi iki saat lafa tutar ve oyalardı. Oysa ben yerimde duramıyordum. Çok heyecanlıydım.  Ahmet ise umursamaz bir tavırdaydı. Ben ısrar etmesem takım elbise dahi giymeyecekti. Hiç olur muydu? Koskoca Vali’nin karşısına çıkacaktık. Pejmürde bir kıyafetle “biz sizin memurunuz olmaya geldik” denir miydi? Hiç yakışık almazdı. Birde sinekkaydı tıraş olduk. Artık hazırdık.

Güneş sanki bizim için doğmuştu o gün. Hava çok güzeldi. Elimizde bavullar, kaldığımız otele çok yakın olan Hükümet Konağının yolunu tuttuk. Konağa yaklaştıkça bizim soluk benizli Ahmet’in yüzünün kırmızılaştığını fark ettim. Umursamaz görüntüsünün altını heyecanlar sarmıştı besbelli.

“Bismillah diyerek” hükümet konağından içeri girdik. Kapıda bekleyen polis memuruna durumumuzu anlatarak “Vali Bey ile görüşeceğiz” dedik. Polis memuru alaycı bir üslupla “Vali ile ha. Vay be. Ben sizi Vali Bey’in özel kalemine göndereyim. O sizi görüştürür  ” diyerek bizi üst kattaki Özel Kalem Müdürlüğüne gönderdi. İlk defa duyduğumuz bir şeydi Özel Kalem. Ne komikti.  Çok gülmüştük ve merak ta ediyorduk. Kalem acaba uzun mu – kısa mı, ince mi - kalın mı yoksa şişman mı zayıf mıydı? Adamı görsek kesin gülerdik. Kütüğe sıkıca tembihatta bulundum “sakın orada göz göze gelmeyelim ha“ diye. Allahtan korktuğumuz başımıza gelmedi. Tam Özel Kalem odasına girecekken koridorda sigara içen bir bayan  “Evet çocuklar, ne istiyorsunuz? “ diye bize seslendi. Kapıdaki polis memuruna anlattıklarımızın aynısını O’na da anlattık. Bayan da güldü. Vali Bey ile görüşmeye gerek olmadığını, bizim doğru İslampaşa mahallesindeki Veteriner İşleri Müdürlüğüne gitmemiz gerektiğini söyleyerek, oraya nasıl gideceğimizi anlattı. Meğer özel kalem bayanmış! Ama hakkını vermek lazım; kalem güzel bir kalemdi.

İslampaşa mahallesine gidecek olan belediye otobüsü on-onbeş dakika bekledikten sonra geldi. Otobüse bindik. Şoföre Veteriner Müdürlüğüne gideceğimizi söyledik.  Şoför bey’in okeyini aldıktan sonra arkaya doğru ilerledik. Otobüs hareket etmiş neredeyse şehri bitirecek kadar yol gitmişti. Otobüsün içinde bizimle beraber 3–4 yolcu kalmıştı ki, şoför beyin ikazıyla adrese geldiğimizi anladık. Otobüsten indik. Veteriner işleri Müdürlüğü tam karşımızdaydı. Bahçe kapısından içeri girdik.

Müdürlük binasının merdivenlerinde çok şık giyimli bir bey duruyordu. Ahmet’e fısıldayarak dedim ki  ” müdür, kesin bu adam. Baksana mağrurlu bir şekilde bizi süzüyor” Yaklaştık. Ceketlerimizin düğmelerini ilikledik ve tam “efendim biz buraya yeni tayin olan Veteriner Teknisyenleriyiz” diyecekken enseme şraap diye bir şamar yedim.  Ulan ne oluyor diye şaşkınlıkla arkama döndüm. Birde ne göreyim. Bizim 352 Şeref. Mezun olurken onunla küs ayrılmıştık. Okulda en iyi anlaştığım üç arkadaşımdan birisiydi. Okulun kapanmasına yakın bir dal sigara yüzünden aramız açılmış ve dargın ayrılmıştık. İşin tuhaf yanı Şeref’in geldiğini Ahmet’te fark etmemişti.  Sarılma faslından sonra Şeref hemen bizi bir odaya götürdü.

—Nasıl odamı beğendiniz mi?

—Ne lan!  Burası senin odan mı?

—Tabi oğlum. Ben geleli neredeyse 15 gün oldu. Ben merkezde kaldım. Müdür bey bana sizi sordu. Ben de bir şeyler anlattım. (bana bakarak) Birader seni Ardeşen’e,  (Ahmet’e dönerek) Kütük seni de Çayeli’ne verdiler.

“Yav hıyar yav, küslüğümüzün intikamını almış. Beni Çayeli’ne verselerdi keşke. Demek bizi dışarıda müdürle konuşturmadan alelacele içeriye sokmasının bir sebebi varmış” diye düşünürken, durumun öyle olmadığını Şeref’in şu sözleri açıklıyordu.

—Kardeşim, sen nişan yapıcam diyordun ya. Ben durumunu Müdür Bey’e anlattım. O’da “ öyleyse Hasan’ı Ardeşen’e verelim. Oradaki dairemiz müsait. Bahçe içinde. Direnin bir odasında kalsın. Madem evlenecek hiç olmazsa para biriktirir. Ahmet’i de Çayeli’ne gönderelim. Oradaki dairemiz hükümet konağının içinde. Bekâr adam kendi başının çaresine bakar ” diyerek gideceğiniz yerleri belirledi. Haydi şimdi doğru Müdür Bey’in yanına çıkalım.

Yanılmış ve utanmıştım. Arkadaşım beni düşünmüştü. Gerçekten Ardeşen benim için biçilmiş kaftandı. Kira derdi ortadan kalkmıştı. Anlaşılan, anlattıklarıyla atamalarımızda hayli belirleyici bir rol oynamıştı Şeref.

Beraberce bir üst kata çıktık. Müdür odasının olduğu yer çok belli değildi. Şatafatlı bir yer umuyorduk. Hatta girişte sekreter dahi yoktu. Şeref kapıyı tıklattı ve “gir” sesinden sonra kapıyı açtı.

—Müdür Bey beklediğimiz arkadaşlar geldi

— Hoş geldiniz çocuklar, şöyle geçin, oturun bakalım.

Müdür Beyi gördüğümüzde ikimiz de çok şaşırdık. Koltukta oturan adam, bizim dışarıda gördüğümüz adam değildi. Bir kez daha yanılmıştım. Misafir koltuklarına oturduk. Tayin yerlerimizi ve gerekçelerini bir kez de Müdür Bey anlattı. O sırada kapı çalındı ve “gir” müsaadesiyle kapı açıldı.

—Buyurun Müdürüm, emriniz.

—Kerim, oğlum bize 4 çay getir.

Kerim’i görünce az kalsın küçük dilimizi yutacaktık. Benim dışarıda Müdür zannettiğim kişi meğer kurum hizmetlisi Kerim’miş. Süslü Kerim. Tam o sıra Ahmet ile göz göze geldik. Ahmet neredeyse makaraları salıverecekti. Bir işaretle ona engel oldum. Bu olay aslında bir ders niteliğindeydi. Önyargılı olmamak ve kimseyi dış görünüşüne göre değerlendirmemek gerekirdi.  Çayları içtikten sonra Müdür Bey:

—Çocuklar hayırlı olsun. Bugünden itibaren devlet memurusunuz. Devleti temsil edeceksiniz.  Hareketleriniz hep ölçülü olsun, devlet memuruna yakışsın.  İyi aile terbiyesi almış ve kendini yetiştirmiş gençler görüyorum karşımda. Umarım beni yanıltmazsınız. Tekrar hayırlı olsun. İlçelerinize isterseniz bu gün gidin. İsterseniz yarın. Şimdi çıkabilirsiniz. Bir probleminiz olursa beni arayın. Tamam mı?

Müdür bey, çok iyi bir insandı. Bize kardeşi gibi davranmıştı. Çok ta güler yüzlü birisiydi. Tahayyül ettiğimiz müdür tipine hiç uymuyordu. Bu öğütlerinden sonra teşekkür ederek izin istedik ve makamdan ayrıldık. Dışarıya çıkar çıkmaz Ahmet kahkahalarla gülmeye başladı. Ardından ben. Durumu Şeref’e anlatınca o da bastı kahkahayı.

—Süslü Kerim ha, Müdür ha! Hah hah hah hahaaaa

SON

( Memuriyet Heyecanı 2 başlıklı yazı HasanYAYLACI tarafından 7.03.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.