Köprücük kemiği şiirin kırılan…
Tek kırılan o olsa keşke.
Ruhumdaki izdiham ve çöken sema
Yalın değil yaşam
Yalaka gölgeler iş başında
Şerh düşülesi hayat ve iklimler
değişirken iklimler dahi korkabilirken insandan.
Yalnızlık: tünediğim ve türediğim.
Tükenmek değil asla tümlendikçe
varlığım.
Hazzı mı yaşamın yoksa yalnızlığın
katmanları mı?
Ve işte hayata tutamağım bir şiirden
öte bir şairden önce kimliğim:
Ruhumu örten atlas yorganım.
Sancılı değilim bu gün sanrılar
uçuşan satılık ruhlar kasabası ve çöken köprüler göğün katları bense hayatın
sefasını reddedip sürdüğüm kadar kalbimi çekilen cefayı dahi şükür bellediğim.
Bir g/iz idim öncesinde.
Ve aralıksız çalan siren sesleri.
Yıkılan mabedim ve isyankar türevi
hayatın:
İnsanların kör ve kordan vicdanları
afakanlar bastıkça satır aralarından firar ettiğim.
Zimmetliyim sadece Rabbime:
Teslimiyetim yine ve sadece O’na.
Kalbin sökülmüş menteşeleri ve
hayatın menşei:
Dış cephesi boyalı kadınların ve ben
kadın olmayı dünden reddettim: hali hazırda haiz olduğum insanlık vasfımla hala
ve hala küçük bir kız çocuğu nezdinde ve tüm eziyetleri meziyet bilip de
yüklendiğim ve nasıl da ağır küfem ve içinde yaşadığım camdan kürem.
Gök.
Yerküre.
Duvarlar.
Renkli boyalı suratlar:
Saçlarının rengi yeşil ve mor
kadınların hali hazırsa perçemime yağan karla mutluyum ben ve annemin nezdinde
küçük bir kız çocuğu; annemse benim nezdimde benim sahip olduğum kız evladım.
Sevdiğim kadar da var hani:
Elbet umudu elbet Rabbimi.
Sağdıcımsa solumda atan kalbim ve
annemin tıkalı kalp damarlarında hicret ediyorum:
Safiyet yüklüyüm.
Zaaflarımı dün gömdüm.
Tünediğim gök kubbe ve yerin dibine
kaç kat altına g/öçmüş insanlık.
Sevdalar şaibeli.
Hurafeler tekbir getiren.
Bir mizansen ise asılı kaldığım ve
işte kavrulan vicdanlar.
Küflü bir isyan saklı şehrin
duvarlarında çatı ise çoktan çöktü ve içime çektiğim hava dahi paralı.
Ne demişti sahi şair?
Hava bedava; su bedava…
Ya, dün doldurduğum o oksijen tüpü
haraç mezat insanlık aldığımız nefes bile parayla ve içtiğimiz su:
Bir damacana suyun maliyeti!
İçtiğimiz hüznün kundaklanmış
bekareti.
Ne yaslıyım ne yaşlıyım bu gün
bilakis içim huzurla dolu ve alabildiğine coşkulu.
Sevdiğim kadar da var hani kendimi ve
yalnızlığımı.
Nasıl nasıl şükretmem?
Yalnızlığımla caka satıyorum ve
acımasız kalplerden kovuluyorum:
Şükürler olsun ki acıma duygusu
yerini nefrete bırakmış ve canım yandıkça ben daha da mesudum.
Cennetimi yaşıyorum ruhumsa kaçak bir
yolcu.
Annemin annesi olmanın hazzıyla haiz
olduğum aciz varlığımla kim ne derse desin Allah’a koşuyorum ve konuşluyum
hidayete.
Bu yazımın hiçbir edebi değeri yoktur
tıpkı kalemimin yok sayıldığı gibi.
Yüreğimse tutuklu ve nutku tutulu
sevdikçe insanları kendimi buluyorum ve canım yandıkça teslimiyet duygumla
Rabbime hazzındayım aciz bir insan bir kul olmanın.
Kulluğuma binaen küllerimden filan da
doğmayı reddediyorum bu gün.
Külliyemse duygu dolu.
Anka Kuşu değilim sadece bir insanım
bir beşerim ve şaşmamaya çalışıyorum.
Esen rüzgar üşüttükçe kalemim
şahlanıyor.
Sevgiler yozlaştıkça kendimi
kucaklıyorum.
Kim demişse yalan demiş!
Varsın olmasın bir ederim.
Ne kinaye ne hiciv sadece hayatın
gerçekleri.
Ak alnımla.
Delişmen yüreğimle.
Rüzgarın kızıyım ben ve hızına
yetişemiyorum duygularımın akabinde kalemim şahlanıyor dalgalar boyumu aşıyor
oysaki bir tek damladan ibaretim ben ve o ufacık zerremle kafa tutuyorum
dalgalara çünkü ben aynı zamanda bir ziynetim ben okyanusum ve tutkuluyum ve
tutukluyum ama sadece Rabbime.
Bilumum sorular cirit atarken
kafamda.
Haizi olduğum cevaplarsa burnundan
kıl aldırmazken.
Yüreğim benim gönyem.
Kalemimse pergelim.
Ve acımasızca saplıyorum kalemi sefil
A4 kağıdın tam da ortasına akabinde kalbim b/ölünüyor bin bir parçaya ve
annemin sesiyle açıyorum gözümü gecenin kaç kör vaktinde kaç kör noktada ve kaç
cephede savaş veriyorsam bile mutlanabiliyorum tüm uykusuzluğumu yok sayıp
hiçliğin sarmalında büyüyor sevgim ve iman gücüm.
Rabbim.
Göçtüğüm bir takvim yaprağı ve yere
düştüğüm ve yerden kaldıran yine ve sadece Rabbim.
Ben sahip olunası bir servetim ama
sadece meleklerin nezdinde ve korunduğuma delalet kainat içimde eriyen buz dağı
ve gözlerim artık nemli değil belki de hayatım alabildiğine durağan insanların
gözünde ama önemli olan Allah’ın rızasının olup olmaması.
Renkler alacalı bulacalı bense tüm
doğallığımla yüzümde gram makyaj saçımda boya yokken doğduğum gibi kalabilmeyi
başarmış aciz bir kulum ama huzurlu ama coşkulu ve umudun neferiyim sahip
olduğum hüzün akvaryumunda sığmadığım kadar da o fanusa ve coştuğum ölçüde
ölçüp biçtiğim hayatın nezdinde tek damlamla karışıyorum engin denizlere ve de
içinde yürüdüğüm dehlizden firar edip sonsuzluğa karışıyorum.
Şairi de yalanlıyor günümüz dünyası:
Ne hava bedava ne de su.
Sadece insanlık bedava insanlar
çoktan kaybetmişken vicdanını ve ruhunu.