Muştalanmış bir seyri var kimi
duygunun da ibaresi iken yanan şehir ışıklarında saklı belki de karanlığın
örselenmiş laneti.
Yerin dibi.
Göğün tekbir sesleri.
Yalnızlığın oynadığı Çökertme aşk ise
başının tacı şairin.
Öznesi sevgi.
Yüklemi şehir.
Acısı derin.
İçinde kalan ukdelerin izini sürdüğü.
Tembihli babadan.
Aşk yadigâr atadan.
Haşmetli göğün hazin rütbesi sevdanın
özlemin kasidesi ve doğurgan aşkın sevginin tesellisi tecelli eden her yeni gün
gecenin nezdinde solsa da güneşin teni…
Ah, yâdım…
Ah, yârim…
Hazan ertesi mimlenmiş bir kere bu
amansız çaresiz sevgim.
İklimlerden gün yüzü.
Gecenin derlediği bir hüznü ve işte
şair geçirdi üstüne mademki adı hüzündü mintanın çelimsiz cüssesi ve cübbesi
ile bir yola baş koydu ki kalem.
Nidaları saklı evrelerin dimağından
taşan.
Bentler aşan.
Renklerin solgun yüzünde iken
çiçekler açan.
Şairin dinmez nüktesi.
Şehrin solmaz asla rütbesi.
Geçkin değil geçerli bir mıntıka
aşkın Zühre’si sözcüklerin zümresi ve şairin iç sesine tekabül eden ahvalin
gıdım dahi aldırış etmediği nice öykünün seyrinde kalemle raks eden gönlün
süksesi.
Adı sevda.
Adı masal.
Yüreğin künyesinde saklı nidalar.
Kükreyen göğün öncüsü nasıl ki
şimşek…
Düşen yıldırımlar misali şairin de
lehçesinde saklı iken binlerce imge.
İbretlik bir ders üstüne basılası her
mayında infilak eden aşk ve çaresizlik.
Haset değil şair.
Hasreti körüklenmiş sadece.
Şaibeli değil şehir.
Bilakis şairin ruh ikizi ve her
nedense şehrin de şairin de bir araya gelmez iki yakası.
İsyanlarda şair.
Kalburüstü bir güzellik bahşetmişken
yüce Mevla ve aşkın adı nasıl ki şehri İstanbul cefasına dahi katlanırken
şairin hüzünlü yüreği.
Şüheda düşler.
Bir kuvözde büyüyen şair ve şehir
ikilisi.
Mecnun.
Leyla.
Kerem.
Zühre Yıldızı.
Çobanyıldızı.
Sallantıda tahtı şairin.
Sefasını sürdüğü kadar şehrin.
Bahtına da razı hem şair hem şiir hem
şehir.
Yürek ufacık gel gör ki Ummanlara
denk düşen bir aşkın nidası.
Fısıltılar değil sadece kulak
çınlatan.
Firari cümleler fedaisi şehrin ve
işte buğrası sözcüklerin ve yalnızlığa şerh düşen kâh yüreği kalabalık şair kâh
milyonları içinde barındıran şehir.
Uleması duyguların kalemse bir ulak.
Uğuldayan kulakların ve işte çıtası
yükseldikçe sevda masallarının.
Hüzünlü göğün içinde kalan ukdesi.
Göçmen kuşların diri gövdesi.
Kanat izi aşkın ve şahikanın sözcüsü
iken şiarı duyguların aşkın saltanatına yenik düşen şairin şehrin sevdasının
gölgesi dahi yeter sevmeye sevilmeye dair şiirlerin de çetelesini tutarken
melekler.
Bir komplimandan doğan güneş.
Güneşin saydam yüreği.
Yüreğin rahlesi.
Kaynakçası nasıl ki umut ve sevgi…
Hulasası hüznün körüklenen iç sesin
muhtevası iç sesin kıyıldığında kıyama dönen yüzünde aşkın saltanatı mademki
Allah rızası için sevdi şair…
İmleci dünün.
Ayracı ömrün.
Asudesi dünün.
Göğün berraklığı.
Yerkürenin çekimini dahi kabul
etmeyen ve işte sevdikçe ve işte yazdıkça ayakları yerden kesilen şehir ve
şair.
Her rengin ıssızlığı başka.
Her ıssızlığın siması başka.
Her simanın gölgesinde yatan aslan
bambaşka nasıl ki gönlünde yatan aslana sevdalı şair şehrin de şüheda mazisinde
saklı belki de yarınların bekası andaki mevcudiyeti ile s/onsuzluğu dillendiren
şairin bin bir v/edası elbet yarın ola hayrola…
Bil mukabil şehri İstanbul.