Hangi sözcüğün b/atılı idi yaşamak ve
hangi atıktı sözcüklerin atağında saklı batağında gizin ve cafcaflı hüzünden
arda kalan bir parçanın da izdihamında saklı iken yalnızlık ve tanrısal
dokunuşlarında ömrün şiirlerle avunan şairin közünde saklı isinden firar eden
bir duman misali çağlayan sözcüklerle örülü varsıl bir evren…
Göğün sunumu ve yerin vurgunu.
Yağmura ağıtlar okurum adaklar adarım
dünde kalan çocukluğuma ama yetmez isyanım.
Bir göle öykünürüm huzurun izinde ve
yalnızlığın isinde içimdeki hangarda saklıdır mazi bense asi ruhumla asil bir
çiçek olmanın nezdinde kâh açar kâh solarım kış güneşinde yaşattığım kadar
coşkumu.
Sürmanşettir kara bulutlar.
Atıldır insanlar.
Atıfta bulunurum Araf’ta saklı mutuma
bir bir iliştiririm sözcükleri bazen bir angarya addederim hayatı bazen konuşlu
olduğum kırık dalın gövdesinde şakıyan kuş olur kanat açarım sonsuzluğa.
Kanatlarımda saklıdır benekler ve
gamzelerime çöreklenir bilumum düşler ve sahici gerçekler gerekçelerine bir
sunum iken arz ettiğim şiirse hayatın güftesi ve sessizliktir kâinatın
bestesine mazhar bir yılmaz coşku ile un ufak edilmişken hayallerim bodoslama
sevdiğimin ertesi bir boran olur savrulurum bir Fırat olur coşarım ve sübyan
bir düşte sürmanşet yazarım da yazarım.
Evren fıtratımdır.
Sözcüklerse firarım…
Enginliğimse coşkum.
Emsalsizdir ruhum.
Çalakalem yaşadığım kat izinde
sevdamın…
Çuha çiçeği olurum ya da nazlı
gelincik gibi salınırım ve alıntısı olurum yazdığım şiirlerimin çalıntı olmayan
sevgimle kucak açarım tüm insanlara.
Bir teselli babında yazarım
tecellisinde mucizelerin ben Rabbime nasıl da coşkuyla koşarım.
Allah rızası için sevdiğim kadar
insanları ve Yaratılanın nezdinde d/okunduğum kadar ruhlarına köhne bir
mimaride konaklarım İstanbul’un yedi tepesine huşu içerisinde bir kuş asaleti
ile konarım…
Hengâmedir kimi zaman yaşamak.
İkame ettiğim kadar idamesi
hatıraların.
Yazgıma razı aşkın da vasfı iken
hasret ve özlem, hüzün taneciklerinde yıllarımı bir yaş daha alacağımı bile
bile şimdiden konarım yeni yılın olgunlaşmamış çehresine ve bir yılkı atı
mahiyetinde semiren duygularıma gem vurmadan gam dolu notalarla değerlerimden
ve sevgimden de ödün vermeden bir odun misali yanarım sobada tüten dumanda
büyür özlemim yandığım kadar ateşin indinde ansızın doğarım da külümden gül
vasfımla: kâh açarım kâh tebessümler zikrederim fikrimde saklı dervişe
sokulurum usulca ve yaşadığım kadar yaşatırım da hem içimdeki çocuğu hem de
bitimsiz hayallerimi…
Zemheride aşkla.
Zuhur eden günde teselli ile.
Tecrit edildiğim kadar tanzim ederken
duygularımı…
Tasnifi mümkün olmasa da dünde kalan
hatalarımın…
Eş güdümlü bir mermi gibi ansızın
infilak ettiğim kadar itiraf da ederim içimdeki sırların nezdinde şehrin
surlarına serili bir gölge gibi de peşinde koşarım umudun.
Varsın olsun hüzün mutum.
Varsın olsun kaybolayım coşkunun
tininde bilsem de titrimin hazan olduğunu bilsem de şafak doğduğunda öleceğini
içimdeki çocuğun yaması iken kırık kalbimin söküklerinde nasıl ki kendi
söküğünü dikemeyen bir terziyim aşkla ve hüzünle daha da coşarım açtığım kadar
günün doğumunda karanlığın da çağrısında aydınlık kıldığım kadar hayatı
içimdeki ferin solacağını da bile bile…