‘’Ölmek bir sanattır…’’(Alıntı)
Durağan.
Olağan dışından da öte.
Sözcüklerin aksinde saklı o
sessizliğin yankısı
Ve içre dönük bir uhde.
Maviden tümleç, kırılgan özne emir
kiplerinin de himayesinde yaşam ve söylenmeyi reddeden her türkü her nota.
Bir sarkaçsa şiir, sanatçının hası mı
şair?
İklimler yandan çarklı ikilem yüklü
ruhların doğuşu ve batmayışı yoksa mutluluk hakkı tanırdı evren bana.
Sağdıcım ve yoldaşım: rotam, kayıp güzergâhım
ve duyulmaz iniltileri içimdeki iklimin aşkın yoluna baş koyup taşlandığım
oysaki taçtan bilmiştim ben aşkı ve şiiri ve öksüz cümlelerim ölümüne sevsem ne
ki sevilmeyi ve sevmeyi reddeden bunca insanın üstüne konmuş bir yük gibi kayıp
mizacım kayık şirazem aşkın notası ve rotası özlem bazen basireti bağlanan bir duyguya
öykünüp dile getirmekten kaçındığım çok şey saklı içimdeki yıkık şehirde.
Şiirin ruhunu giyindim ve saçlarım
dağınık. Ayaklarım kanamış koşmaktan ve batan kırıkları yüreğimin nasıl da
savrulmuş dört bir yana.
O halde elinizden gelenin de
fazlasını yapın ve daha çok daha çok yakın canımı.
Harlandı sözcüklerim üstüne döktüğüm
kızgın yağ gibi gözyaşlarım ve söyleyin lütfen söylemeyin ya da:
Hak ettim mi olup biteni ve hak
ettiğim bu sevgisizliği daha nasıl tahammül edeceğim yazmadıktan sonra ve sevmedikten
sonra turşusunu mu kuracağım yüreğimin ve kalemin ve tezat yönlerde saklı
olduğum bu bilinmeze ezelden beridir mi kayıtlıyım ben?
Bilemediğim bir de bilediğim.
Ne hacet aşka siz ki içinizdeki siste
kayıp bir şehir gibi kardeş şehirlere de ihanet ettiniz.
Yansızım. Yaşsızım. Yassız olsaydım
keşke belki de içimdeki yassı adadır idamın fermanımın saklı olduğu ve anamın
da ak sütü kadar helaldir benim içten gelen masum sevgim ve artık
dillendirmeyeceğim hiçbir maruzatımı biliyorum artık sonsuzluğa kadar kabul
görmeyeceğimi…
Ne hacet!
Ne de gam!
Yalnızlığın alyuvarlarında söndü akı
yüreğimin bense seferi bir acıdan nasiplenip seyyah yüreğimle diktiğim binlerce
cümleden sonra sanmayın da sakın susup bir kenara çekileceğimi…