‘’Benim gibilerin daha sonra
yaşayabileceği ikinci hayat, elindeki kitaptan başka bir şey değildir. O da
senin dikkatine bağlı, ey okur. Ben sana dürüstlük göstereyim, sen de bana
şefkat.’’(Alıntı)
Düş mektebinde tanrıyı oynayan
sürrealist bir imgeyim ve hayat yaşadıklarımla taban tabana zıt.
Suskunluğun ihraç ettiği bir öfkeyim
belki de mezarımın toprağına sokulası yavru bir köpeğin terk edildiği akşamın
son mezesi bedenim, ruhumla çıktığım yol ve s/onsuzluk iken benim tekelimde tek
elden bahşediyorum içimin kırıntılarını da tek tek resmediyorum. Duvağı yok bu
gelinin ve görücüye çıkmayı reddediyor kendini bildi bileli.
Anlatacaklarımın hiç birine geçiş
hakkı tanımamışken bir ömür…
Hayatsa çoktan dümeni alıp da her gün
solundan kalkerken kader, kaplumbağa adımlarıyla sırtlanıyorum zamanı ve mekânı
yok sahiplendiklerimin daha doğrusu sahiplenildiğimi bilmek gücümü saklı
tutmaya yarayan tek sebep gerisi ise zamana kalmış ne de olsa soyut bir var
oluş benimki.
Temkinliyim artık: hem yaşarken hem
severken.
Bir alıntı yapmam gerekiyor madem
mazimden meziyetlerimi tek tek eliyorum ve aklın almayacağı kadar da eziyet
yüklenmiş bir safsatayım ben.
Rüzgârın yönü ve de hızı elbet
yazmanın ertesi gelişen bir hürriyet duygusu en çok da rüzgârı yönlendirenin
ben olduğunu bilmek bu kadar pervasız yaşamama imkân veren ve imkânsızlıklar dâhilinde
imkân tanıyorum bir ömür süre gelen suskunluğumu yenmek adına yine de kalemin
eşlik ettiği o gök gürültüsü beni pek çok şeyi yapmaktan alıkoyan.
Mevsimin nabzını tutan ben değilim ne
de olsa nabzını almadığım çoğu hadisenin gidişatından da ben sorumlu değilim
sadece sorunlu addedilen bütçemle bazen açık veriyorum muhasebe işlerinde bu
kadar yetkin olmama rağmen.
Açık ara farkla hem öndeyim hem
geride.
Açık kalan kapıdan ayaklarımı üşüten rüzgâra
esefle söyleniyorum oysaki dışarıdaki hava günlük güneşlik bense muktedir
olmadığım her şey adına kendime yükleniyorum.
Soyut bir ihbar, aldığım.
Belki de soğuk algınlığım en çok da
sıcak havalar alınganlığımı en üst noktaya taşıyor.
Gecenin rençperi.
Yalnızlığınsa büyülü dünyası.
Gözümde büyüttüklerim ve kendimi en
arkada konuşlandırdığım oysaki hep göz önünde hep sıra başında zıplayan bir top
gibi bazen sektiğim bir kaldırımdan diğerine nihayetinde kendi kaleme attığım
gol ile ıslıklandığım.
Haletiruhiyemden sökün eden
fısıltılar bazen benim bile duymadığım ve hayatın rövanşı adeta şu sayfaya
hapsolduğum kadar anlatmadıklarım da sırasını beklerken.
Başımdan atamadıklarım.
Bazense atıl bir düş gibi ve nadasa
aldığım iç sesim; beynim ise aralıksız mesaide ve işte işgüzar bir banko memuru
gibi koşuşturup duruyorum bir dosyadan diğerine nihayetinde gümrükte unutulmuş
bir mal gibi yağma edileceğim belki de geldiğim yere gönderileceğim yeniden.
Cenin pozisyonunda kalemim günlerdir.
Canımdan can gidiyor kalemin her
inleyişinde.
Tasalanıyorum da.
Kalemse umarsız takılıyor bazen boş
verdiğim hayat gibi ara ara boşa düştüğüm ve boşluktan kurtulmanın yolu iken
tek bir cümleye duyduğum hasreti sonlandırıp o tek cümlenin peşine takılan
ahalisi yüreğin.
Nazara gelen bir hayal belki de.
Dikkatimi celp eden sıra dışı bir
duygu ve işte çıkış noktam.
Nemalandığım sessizlik iken en büyük
gürültünün kaynağı.
Bazen gürültüden kulaklarımı kapatıp
göç ettiğim çocukluğum bir o kadar reddettiğim yetişkin kimliğime elbet sık sık
alaya alındığım.
Göğsümdeki o basınç.
Gövdemde kurşun delikleri adeta her
delikten de firar ederken içimde biriken sözcükler ve kelime üstüne kelime inşa
ediyorum temelinde yatan bir hikâye bense anlatıcısı iken hikâyenin ansızın
hikayenin kahramanı olarak ipi göğüslediğim.
Nidalar savruk.
Gece ve rüzgârsa aşırı hoyrat.
Yalnız ve yansız bir ben saklı iken
içimde ve yan basan gölgeler bazen uyuya kaldığım filmin tam da en heyecanlı yerinde
bekleye durayım ben yıllardır ve işte kaçan ipin ucu derken devreye giren
kalemim ve hayal dünyam ve işte kurguluyorum hayatı bir o kadar başka hayatları
ve başkalaşım geçirdiğim bazen basmakalıp bazen biricik olmanın gayesi ve
gayretiyle şahsına münhasır bir bakış açısına saklanmış dipsiz acılar gibi nasiplendiğim
kadar da üretmekle iştigal bir ömrün koğuşunda volta atarak harcadığım yıllar…
Hesaba çekeceğim madem kendimi.
Ortada hesap var ya da yok ve şairin
fısıltısında kendimi bulduğum:
‘’Korkacak bir şey yok hesap tamam
Sıram geldi mi hatta güleceğim
Kendimi hazırladım biliyorum.’’ (A.
İlhan)
Zamanın ve de hayatın mukadderatı ve
aşkın gölgesinde açıp da solan çiçekler gibi.
Bir örtü ise toprağın üstünü örttüğüm
aslında toprağın beni içine çektiği ve evet:
Biliyorum işte zamanın dolup da
hesabın tamamlandığını ve korkusuzca ilerliyorum beni bekleyen sona.