Düş kırıntıları sevgiye eşlik eden
bazense dolduruşa geldiğim, aşkınsa hicap yüklendiği ve keşfe çıktığım gecenin
muhiti iken boş beyaz sayfanın bana tüm masumiyetler göz kırptığı.
Hazanda saklıyım aslında hayatımın
her anına eşlik eden hazan rüzgârı:
Sevemedim sıcak havaları ve aşırı
beyaz tenimle illa ki yağmur eşlik etmeli yüreğin saklı rahmetine ve ekinler
boy vermeli sonra da usul usul yağmalı kar ve işte on iki ayın özeti olmalı
yağmur ve rüzgâr.
İzbelerden sökün eden firari heceler:
sözcük değil hece hatta kırpılmış varlıkları ile alfabeye sirayet eden harfler
ve asla yetmiyor bana hiç biri.
Hiçliğimle kazıyorum mezarımı aslında
sözcüklersiz geçmezken ömrüm toplu katliama yol açıyorum ne zamanki kitapların
içine gömülsem ve yeniden doğuyorum başka bir yazarın kimliğinde.
Okumak aşkın baş verdiği yazmaksa
sonradan edindiğim elbet ‘’sonsuzluğa özlem’’ diye nitelendiriyorum ben
yazmayı.
Sonsuzluk.
Belki de onsuzluk…
Sondan başa saydığım aslında başlayıp
da yarım bıraktığım nerede ise her şey hatta mabedim bombalanmışken kazdığım
tünelle kimselere görünmeden firar ettiğim.
Nazenin varlığım.
Nezaket yüklü yüreğim hani incelikten
kırıldı kırılacak akabinde en hasından kırıldığım ve sevgi iken hamim ve aşkla
dolup taştığım.
Bazen bir ırmak.
Bazen haşin bir rüzgâr.
Yetmedi sellere kapıldığım ve asla
hızını kesmeyen bir şelale: kâh çağladığım kâh güldüğüm kâh ağladığım…
Günü de kovdum ya kapıdan ve işte
eşref saatim elbet münferit sebeplerden dolayı kendime her dokunduğumda okuma
ve de okunma isteğim.
Duvağı kanlı çocuk gelinin.
Vücudu ince ve kırılgan yolda
gördüğüm ölü köpeğin.
Hayatsa kaldığı yerden devam ediyor:
ha bir eksik ha bir fazla ne ki?
Ne olmuş yani üç beş kadın şiddet
mağduru ise ya da üç beş çocuğa dahi kıymışken pislik gölgeler…
Başım zonkluyor ve asla ağrı kesici
kullanmam.
Kulaklarım uğulduyor sanırım biri
beni anıyor.
Azıcık mutluluğa kanat açsam kime
zararım var ki?
Sapkın birkaç kişi bağdaş kurmuşken
kaldırıma ne değişecek hem onlar kafayı çekip de sağa sola saldırırken?
Gün ortası ve yoldan geçen bir grup
çocuk: ah, be güzellikler bu kadar masum ve saf olmanız ne muhteşem. Ne o? A,
maskeniz nerede hem bu kadar yakın durmasanız ya birbirinize? Ah, be çocuklar
sizlersiniz bizlerin geleceği ama bizler sizlere iyi davranmıyoruz ki.
Sevmeye doyamadığım bakmaya dokunmaya
kıymadığım güzel varlıklarınız sevgili çocuklar…
Hem biliyor musunuz ben de çocuğum:
haydi, söyleyin beni de aranıza kabul eder misiniz?
Etmez misiniz hatta etmediniz mi
öncemde?
Hakkınızı nasıl öderim çocuklar ne de
olsa çalıkuşunuzdum ben sizin gerçi uzun sürmedi ama öğretmenlik maceram. Hem
beni karşılıksız sevdiniz siz tıpkı benim tüm dünyayı içime sığdırdığım gibi
hem bakmayın siz bana ben nasıl da yere göğe sığmam hele ki konu sevgi oldu mu.
İğneyle kuyular kazdığım doğrudur
benim ve o kuyuyu hayal kırıklığı ile doldurup başka bir mecrada yeniden
kazdığım başka kuyular.
Bir kuyuya taş eden delinin aslında
veli olduğu da doğrudur ve kırk kişi o taşı asla çıkaramazken.
Birilerinin sevgiyi ve aşkı taşladığı
da doğrudur oysaki evren ve Yaratan sevgiyi ve aşkı nasıl da taçlandırmıştır ve
işte döngüdeki işlevim…
Son iki gündür Tezel Özlü’nün
yazılarını okuyorum ve kendime yakın hissettiğim bir yazar daha ve ben nasıl
rahmet okumam ruhuna?
Düşler kundaklanıyor.
Renkler soluyor.
Aşksa ivme kaybediyor…
Bense sil baştan sil baştan.
Kaldığım yerden mi devam ediyorum
yoksa en baştan mı başlıyorum?
Çöz çözebilirsen…
Kendimi nasıl sevmem?
‘’Tek günah, insanın kendi yaptığını
kavrayamamasıdır.’’(Tezer Özlü)
Bingo, sevgili yazarım hem şüphen mi
var benden yoksa tanıştırılmadık biz?
Hayatın handikabı ve karambole
geldiğimiz.
Uyku tutmadı yine zaten uyku dediğin
ne ki?
Elbet hız kesmeyen rüyalarım ve
uyandıktan saatler sonra hayal meyal hatırladığım ve alt belleğime düzgün kayıt
yapamadığım için rüyalarımı yüzde yüz yansıtamadığım yine de gözüm açık rüya
görmeyi pek iyi beceririm yoksa mümkün mü bu hayata dayanmak ve işte
yüklendiğim elbet sevginin hamalıyım ben.
Ne güzel demiş şair:
‘’Sana tutundukça sarsılıyorum
Seni düşündükçe esaretteyim
Soranlara fısıltıyla
Hamal olduğumu söylüyormuşsun
Ben toprağın hamalıyım sevgilim
Bu yürekten daha ağır
Yük taşımadı yeryüzü hamalları.’’
Aşkın hamalı olduğum yetmedi madem…
Ah, sevgili şair sözcüklerin
eklendiği bu mevsimi
Nasıl nasıl sevmem ben?
Yazmakla yollar mı aşınır yoksa
nihayete mi varılır hele ki yazmak iken ‘’s/onsuzluğa duyduğum özlem.’’
Sevgili Özlü’nün de vurguladığı
üzere:
‘’Denizin dümdüz yüzeyi boyunca
sonsuza dek böyle gidebileceği duygusuna kapıldım bir ömür.’’