Bir gidişin anatomisi parçalanan
sözcüklerden yastıklar diktiğim hüzün dolu bir gecenin bahşedilmiş sırları.
Koruk heceler saklı havada. Hava
desen ne kış ne güz.
Aşkın nakkaşıyım azade rüyalardan
derlediğim bir yol misali.
Öykündüğümsün.
Öldürdüğümsün.
Öksüzlüğümsün sen ve özetisin ömrün:
güneşe duyduğum kızgınlık gecenin şeceresinde kayıtlı bir kayık gibi nemli
gölgemde saklı ebabil kuşları ve şimdi tünüyorum yüreğindeki o kuytu köşeye.
Kurada çıkan bir hediye gibi.
Kundaklanmış gönlümün meali.
Dikiş tutmadığım yetmedi mi ısrarla
sevdiğim isyan yüklü mizacım derken imha edemediğim bu aşkın tutsaklığında
gözlerimi delip geçen ıslığı gecenin bazen unutulduğum bir köşede.
Sevdiğimi söylesem.
Çekince yüklü mizacımla…
Ah, bir de rest çeksem geceye.
Kanatlarımda kayıklar yüzüyor,
sevgili bense Kâğıthane’ de meçhule denk düşen bir mizansenim.
Paçalarımı sıvadım.
Kollarımı da.
Tabanları yansa bile bir tabur asker
gibi gidip geliyorum senin ve yüreğinin sekmelerinde.
İlahidir benim acılarım.
Ilıman mevsimde kaybolan suretim.
İman gücümde saklı aşk ve özlem yüklü
bekleyişim.
Günü uyuttum koynumda geceyi ise
kavurdum leblebi gibi ve ben leb demeden bir sonraki cümleyi içinden geçiren
sen, ah, sen…
Sensizliğin sedası.
Sensin seması yüreğimin ve asla
unutamadığım bir tekerleme gibi.
Kuşdilinde söylesem sana duyduğum
sevgiyi.
Kuş gibi seken yüreğim.
Kuş gibi çırpınan sözcüklerim, ah
sözcüklerim.
Kanadımdır onlar benim.
Sensin yine kandığım benim.
Kanayan her hecede saklıdır asaletim.
Asi bir rüzgârım asilzade soyundan bir
periyim belki de:
Adına istersen düş de istersen ilham
ben illa ki kanıyorum senin her söylediğine.
Bilirim çok sevmezsin konuşmayı bense
laterna gibi dillenirken ve dillendirirken içimdeki seyyah bülbülü.
Ne gülüm ne bülbül kimi zaman.
Ne sakarım ne becerikli.
Severken böyleyim ben, sevgili.
Bir varım bir yok bilirim de
varlığında kaybolduğum o ormanlık araziyi ne de olsa yüreğinin coğrafyasında
yaşar ve yazarım ben yasarım da.
Yasın müdavimi sefil gölgem.
Yasa hükmünde sözcükler bazen
sınandığım hayatta gömüldüğüm diri diri her mezardır beni içine çeken ve kimler
saklıdır öldürdüğüm nefsimin peşine düşen nefesimi alıp verdiğim her saniyede
mıhlanıp kaldım işte rastladığımda sana aslında bir hikâyeydi nazarında aşkın
sensiz bir özne olmamla ilintili şiirlerim belki de asla var olmadığını itiraf
etmeliyim dünya ahalisine en çok da kapıldığım rüzgârın en az soytarı olduğum
nasıl ki düştüm gölgenin peşine.
Hazanım ben.
Azade bir mevsimim.
Azımsanan varlığımda saklı bir
hümayun belki de aşkın esiri.
Yanan ateş ne ki?
Yaktığım mektuplar da eridi mum gibi
gözlerimin önünde.
Arkamı dayadığım ağaçta saklı bir
kovuktur senin varlığın her başım sıkıştığına o kovuğa kaçtığım.
Olmazın olmazı benim sevdam bazen
öldürdüğüm mazimde gizlenen bir resim gibi asla ait olmadığım bir karede
bölündüğüm hece hece.
Ruhumun katlarında esersin.
Astığım astık kestiğim de kestik
olmadı ta ezelden.
Asılı kaldığım bir kanca ve müridi
olduğum bir hikâye ve ebabil kuşlarından aşırdım ben bu çırpınan kanatları.
Bir düş isen.
Bir düşün istersen.
Düşmekse aklımın izbelerine sana
düştüğümden beri yolum çıkamadın gittin işte usumun koridorlarında ve düşkün
olduğum kadar aşka düşkünüm de haysiyetime.
Yok sayıldığım tarafınca.
Yoksun kılındığım nazarında.
Yoklukla hemhal asılsız bir aşktan
geride kalan son kırıntılar hele ki…
Hele ki sen çoktan vazgeçmişken
benden.
Vazgeçemediğim kadar kendimden bir
ulaş ise adı aşk olan bir ulaç ise yoksunluğunla varlığımı boğan…
Güç olsa da kabulü.
Gözden düşen her yaşım gibi seni
çoktan gözümden düşürmüşken gözünden çıkardığın bir hayal olduğum aşikâr ve kar
yağan yamaçlarında sırtımı yasladığım dağın ve öldürdüm artık içimdeki seni ve
bir içimlik olmayan her şiirimi de gidişinin ardından adamışken hayaline...
Azap kuşlarından sor beni.
Azla yetinen bir ilahsa düşlerimde
rast geldiğim azımsanmayacak bir aşktı benimki fi tarihinde yazılmışken sen
kaderime ve işte sildiğim hem yüreğimi hem gözlerimi hem de asla var olmamış
halinle seni o ilk gün kazımışken içime kazdığımsa kalemin ince ucuyla mademki
bu mezarı mesken tutacaktı asi benliğim, biz olmanın imkânsızlığında beylik bir
söylem de değildir ardından serdiğim ayaklarına belli ki kifayetsizliğimle
ulaşılmaz varlığından kalan son kırıntıyı da gömdüm dünüme.