1
Hangi düş’ ün tanrısısın ve hangi
yarım adanın takımadalara müdahil edildiği bir ikram mısın yoksa sen?
İçim kıyılıyor yine.
Kıyamadığımsa bir dilim ekmeğim mis
kokusunda açlığımın sonlandığı yüreğiminse demlendiği.
Nemli gözlerimde saklı dualar elbet
bakandan bakana farklılık gösteren.
Rengimle beyazım ve çocukluğumdan
miras kalan kızıl saçlarım ve rengim kırmızıya dönüyor her mahcup düştüğümde
kaçırıyorum gözlerimi ve odaklanıyorum gök kubbeye.
Bayrağım gibiyim.
Hem al al hem beyaz.
Aşk gibiyim…
Bazen tutuk bazense bitmez iken nazım
niyazımla ait olduğum kâinat ya, benim sahip olduğum nedir şu ölümlü dünyada?
Rüyalarım soluk benizli ve hız
kesmeden eşlik ediyor her gece ve en çok istediğim belleğime konuşlu bir kayıt düğmesi
olsaydı ya, keşke ve düşlere düşer düşmez alt belleğim bir bir kayıt etseydi.
Belli mi olur?
Misal şu an rüyada gibiyim önümü
göremiyorum ama madem anda saklıyım ve işte renk rengim.
Hala beyazlığımı muhafaza ederken
Hala sancılarımda ölüm korkusu ve
iman gücü saklı iken…
Saklandığım hangi boyutsuzluktur da
boyut değiştirdiğimi bir türlü ispat edemiyorum…
Zamanın hurafeleri ve mekân
sevmediğim aslında hürriyetime düşkün belki de bunca zamandır hapis hayatını
kanıksadığım.
Kalburüstü benim duygularım ve illa
ki coşkunun eşlik ettiği.
Bazense söndüğüm ve sustuğum.
Derme çatma bir kulübede ıslıklıyorum
mehtabı aslında içime misafir ettiğim binlerce yıldız gerçi onlardan birine
denk düşsem de zaman zaman elime alıp da kalemi tetiğe bastığımda bir bir düşüyorlar
gökyüzünden önüme bense onların kalan boşluklarını dolduruyorum ve içimdeki
boşluğun nasıl geçeceğini asla tahayyül edemiyorum.
Hınca hınç varlığım.
Kat çıktığım duygularım.
Ket vurulan hayallerim.
Ah, tepesini kemirdiğim kalemim daha
doğrusu kalem-kakan mizacımla bir ağacın gövdesinde yaşama isteğim ve kalem
gagaladıkça sayfayı zımparalıyorum hayallerimi ve katık ettiğim her duygunun hikâyesini
yazıyorum boş kâğıda ama hala dolmak bilmiyor içimdeki boşluk…
Uzay boşluğunda geçen uzun yıllarım
ve en heyecanlı ve aktif olmam gereken gençlik yıllarımda uzay boşluğuna
döktüğüm ve serptiğim mizacım ve yarım kalan masallarım.
Bir kahramansam hangi masaldan firar
ettiği belli olmayan...
Hayal meyal gittiğim çocukluk
yıllarım ve ta o günlerden miras bana bu içimdeki boşluk.
Evin tek ve yalnız çocuğu ve işte
hayali arkadaşlarım ben hayal kurmanın ne olduğunu bilmezken evrenin bana
sunumu yüzlerce hayali arkadaşım.
Genelde perdenin arkasında yaşayan
onlarca çocuk ve onların annesi o çocuk kadınsa en yakım arkadaşım.
Dünün ritmi ve müziği gitmiyor
kulaklarımdan.
Baba evinde geçen kocaman ömrüm bir
ara firar ettiğim bir başka mekân ama dönüp dolaşıp da vardığım tek mekân son
istikamet.
Öncemden güne sarkan.
Günümü yarına taşıyan.
Yarınların izini şimdiden sürdüğüm ve
güne dâhil ettiğim yarınlarla ilgili hayallerim ve umut teknem.
O boşluk.
O varsıl boşluk.
Bense var olmanın dayanılmaz ağırlığı
ile gidip geliyorum gerçek ve hayaller arasında bazense geri dönemiyorum
çıktığım yolculuktan ve içimdeki boşluğu ancak yazarak dolduruyorum ki o da
kısıtlı bir zaman diliminde dilimin döndüğünce kalemle olan istişarem aslında
kalemin verdiği komut ile gizlendiğim cennet bahçemden firar edip sayfanın
dokunulmazlığında söz geçiremediğim iç sesim ve hayallerim ve yüreğim.
Evrene zimmetli olduğum.
Bazen kendimi hayal âleminde
unuttuğum.
Unutulduğum.
Bir ömür uyutulduğum.
Uyumsuzluğum ve mizacımla yenik
düştüğüm bir devri âlem ve işte mimoza bahçelerine kamp kuran sarı benizli
hayallerim oysaki en başta pembe bir gül olarak başlamışken hayata ve yine
içimde sürünen o boşluk her halükarda hoşluğa odaklı bir umutla iç âlemimle dış
âlemin de asla uzlaşamadığı.
Durduk yere sevip de yazar mıydım
yoksa ve bir sonraki durağım…
Hüzün bohçamda saklı lavanta kokusu
ile çocuk kalmanın türküsünü söylediğim ve aralıksız söyleyeceğim bir köy
okuluna en çok da ben yaraşacakken ve Çalıkuşu kimliğimi ta dünde unuttuğum ve
unutulduğum ama unutamadığım kadar da hayallerime bir ömür paye vermişken
demlendikçe satırlarda yeniden ve defalarca doğmanın da uğuru iken kalemimin
mizacındaki o görünmeyen gözyaşı elbet geçici olarak nokta koyduğum her yazımın
altına damlayan tek damla gözyaşı usulca kuruladığım ve kalemime bir buse
kondurup günü kurtardığım…