Düşlerimi mesken edindiğimden yok
ötesi elbet dirlik, birlik ç/ağrısı benimki…
Ah, elbet zimmetli olduğum duyguların
aralıksız verdiği sinyali de görmezden geldiğim.
Şık bir acı benimki içerlediğim elbet
acının da açıortayı iken aşkın neşrettiği parmak arası sevinçlerim.
Sevgi güdümlü bir radar gibiyim ve
tarıyorum evreni bilsem de bilmesem aradığımın ne olduğunu çuvallıyorum işte
tam da ilk adımı atacakken bu yüzden adımdan yakınıyorum ve ad olmaya aday
sıfatlar peşindeyim.
İksirli bir yörünge ve bir koşu atı
gibi salıyorum kendimi.
Sözcüklerin kibrini yok sayıp kibar
bir dille sunuyorum maruzatımı oysaki atı alan çoktan geçmiş Üsküdar’ı ve işte
dik yokuşlarında Üsküdar’ın yolunu gözlüyorum Aziz Mahmut Hüdai Hz. Türbesinin.
Beni anlasa anlasa o anlar ne de olsa
soyundan geliyorum bu yüzden üstümdeki şık ve pahalı döpiyesle düşüyorum
yollara cebimde kalan bozukluk elbet eriyen birikimimin ardından gözyaşı filan
da dökmüyorum asla ne de olsa ben bir eğitim neferiyim.
Lafügüzaf, azizim: ne kadrom var ne
düzgün maaşım sırf hayallerimin sesinin dinleyip peşi sıra gidiyorum elbet iç
sesim aralıksız dürtüyor boş cüzdanımı.
Efkârım dinmiş oysa. Yüzümde güller
açıyor.
Eremediğim hidayet lakin bizim aile
çile çekmeye alışıktır ne de olsa genetik bizim derviş yüreklerimizde saklı
olan ne ise.
İnsanlar bana delirmiş gözüyle
bakıyor. Neymiş, efendim?
‘’A, olacak iş mi? Sen kariyerini
terk et düş yollara.’’
Yol mu? Yoldaş mı aradığım?
İyi de yoldan filan da çıkmadım ben
sadece içimde bir aşk neşreden ve ben illa ki devletime olan borcumu
ödeyeceğim.
Ne olmuş yani kadrosuz öğretmensem?
Burun kıvırıyor herkes.
Kartvizittim tam da basılacakken…
Neymiş, efendim? Çalıştığım Amerikan
bankasının tüm imkânlarını reddetmişim.
İyi de ne azılı katilim ne de hırsız.
Ne olmuş ki yüreğim öğretmenlik aşkı ile dolmuşsa.
Dolmuş, dedim de: dolmuş beni uygun
bir yerde indiriyor bense hala gideceğim okulun ne tarafta kaldığını
çözememişken…
‘’Teyzeciğim.’’
‘’Buyur, hanım kızım.’’
Oh, be biri benim adam-şey pardon
hanım-yerine koydu.
‘’Şehit Er Yıldıray Biroğlu
İlköğretim okulunu arıyorum da.’’
Bir yandan da mercek altındayım. Pek
dikkatli bakmaz mı teyze ban?
Üstümü başımı çekiştiriyorum.
Sonra tarif ediyor bana adresi ki
daha pek bir yol var gitmem gereken. Allah vere de hava kararmadan kurda kuşa
yem olmadan…
‘’Ne dedin kızım?’’
‘’Şey, teşekkür ederim. Taksi
bulabilir miyim?’’
Kadıncağız bir neşeleniyor ki.
‘’O, çok beklersin. Bak, az ileride
minibüsler kalkıyor. Seni indirir şoför sonra da bayağı bir yol var ama yayan
gideceksin. Ah, keşke daha rahat ayakkabılar giyseydin.’’
Ne var ki ayakkabılarımda? Az mı
yürüdüm ben bunlarla banka koridorlarında? İyi de nerden geldiyse aklıma. Artık
ben öğretmenim sadece öğretmen.
‘’Ne dedin kızım? Kulaklarım iyi
duymaz da benim.’’
Ah, teyzem iyi ki duymuyorsun…
Helalleşip biniyorum minibüse ve yol
boyunca tüm iç organlarım yer değiştiriyor.
Velhasıl iniyorum sonra başlıyorum
yürümeye…
Elbet varıyorum da sonunda görev
alacağım ilk okuluma ve güleç müdürüm benim…
Benim neyim eksik diğer insanlardan?
Hem ben dedemin torunuyum. Öyle kolay pes etmem.
O mademki bunu başarmış: neyi mi?
Kadılık makamını terk edip mademki
kaftanıyla ciğer satmış Üsküdar sokaklarında…
Derken okulda çalışmaya başlıyorum ve
cebim dolacağına ayakkabılarım çamura doymuyor ve bir tek gün şikâyet etmek
aklıma dahi gelmiyor.
Elbet devamı geliyor görevimin. Sonra
başka bir okulda görev alıyorum derken başka bir okul.
Başım sıkıştıkça gidiyorum Hüdai
Hz.inin türbesine.
Seviyorum Üsküdar yokuşlarını.
Ben, yokuş yukarı tırmanmayı
seviyorum aslında.
Çukura düşüp para içinde ve satılmış
ruhumla yaşamaktansa…
Sakın, yanlış anlamayın sakın sonuçta
alın teri dökülen her iş Allah katında nasıl da makbuldür iyi de ben manevi
hazza önem veriyorum ve seveceğim çocuklar var beni boş sınıflarında bekleyen.
Ben ne mi bekliyorum?
Asla fazla bir şey değil sadece
öğretmek ama…
Kalıcı değil çalıştığım hiçbir okul
derken cebimdeki bozukluklar da tükeniyor
ve atamam yapılmadığı için devlette çalışma hayalim suya düşüyor.
Ama ben yokuş çıkmayı seviyorum.
Ben dedemin torunuyum asla da
sevemedim o şık takımları ve yüksek ökçeli ayakkabıları zaten ayağımı da sırf
topuklarından dolayı kırdığım için pek bir kırgınım sefil ayakkabılarıma.
Seviyorum işte derviş gibi salınmayı.
Onca zaman hayallerimin peşinden
koşmuşken ve bir şekilde hayalim gerçek olmuş olsa da devamı gelmemişken…
Yokuş yukarı tırmanmak gibisi var mı hep? Ve tırmandığınız yerde her
şeyi kuş bakışı görürken.
Elbet yaza yaza vakıf olduğum kalp
gözümü de ekledik mi…
Seyyah yüreğimi, derviş kimliğimi
seviyorum ve başım sıkıştıkça aklıma önce Allah sonra dedem Hüdai Hz. Geliyor
gerçi insanlar ihtimal vermiyorlar onun soyundan olduğumu ama…
Allah biliyor ama: bu yetmez mi?
Daha çok yolum var ve de çıkacağım
çok dik yokuş.
Nasıl da özledim dedemi. En kısa
zamanda gidip de bir ferahlasam Allah’ın izniyle.
Zaten bu dünyaya ait olmadığım o
kadar aşikâr ki.
Yine de seviyorum kendimi aslında bu
yüzden seviyorum kendimi ve çileli yokuşlarda geçiyor ömrüm pek çoğumuzun da ve
artık biliyorum sınandığımı ve ben iyi bir öğrenci olmayı hep sevdim.
Rabbim, şükürler olsun.