Hangi rengin yansımasıydın, yâd edilesi dünde mi saklıdır girift yüreğin?

 

Hani, mevsimin tenine dokunan yakamozun çığlığı mıdır yoksa günü deşen yarını şimdiden delen beyazı mevsimin öyle ya, bahara kavuştuk bu gün ve yarın ve neferi sevgi olan kimse yanan teninde mevsimin ve aşkın kıvılcımlarına denk düşen o pürüzsüz geleceğin esintilerini kavurduk işte gecenin zifiriyle ve bil ki peksimet tadında ve kıvamında gelecek…

 

Seferisiyiz mevsimin.

 

Semazeniyiz de umudun.

 

Topuzunda güneşin yoksa esmer bir tende mi kayıtlıdır unutulmuş zemheri?

 

Ve işte patiska yüreğine çaputlar bağlıyoruz dünün ve ölgün göğe dokunuyor o İlahi Ateş.

 

Göğün bakır teni.

 

Hayır, hayır, yetmez asla.

 

Varlığın kurşuni dökümü.

 

Ve fukara hanemde saklıdır sefasını yarının şimdiden sürdüğüm.

 

Gözüme çektiğim kalemi unuttum çocukluğumda çünkü çocukça bir sevinç ve neşeydi benimki elbet kollarım dolu dolu kitapla, defterle saçımda uçuşan sözcükleri saklı tuttuğum sandığım ve nasıl nasıl da sadığım içimdeki evrene.

 

Gözümün ucuyla değil.

 

Gözümü diktiğim o temassız kartta mı saklı yoksa üç kuruşluk geçim kaynağım gel gör ki geçinemediğim şunca insan kimse tapan nefsine ve kimsesizliğimi çoktan sonlandırdım ben.

 

Ne zamanki baş koydum hayata Allah rızası ile…

 

Elbet sınandığıma vakıf.

 

Kuşkonmaz saflığında bir adalet benimki ve kefesi yorgun düşlerim elbet diğer kefede saklı gerçekler ve bir orta yol bulmak adına ansızın gelip de konduğum şu boş sayfanın kaymak teni.

 

Kara gözleri gecenin.

 

Kara gözleri sevgilinin.

 

Kardığım aşk ve ilham.

 

Asla ait olmadığım bir dünyadan firar edip masallara konduğum ve işte o büyük aşkı yaşadığım kurbağa prensim belki de cebimde o çürük elma dişimin kovuğunda kalır yalnızlığım…

 

Hurra.

 

Huda’m tek sığınağım.

 

Hulasası ömrün hürriyetimi sadece yazarken savunduğum ve savurduğum iç sesim beyitlere serildiğim.

 

Müphem değil önüm ve itina ile ördüğüm sözcüklerim kat çıktığım İlahi Aşkın dokunulmazlığında yanıp tutuştuğum.

 

Gökten üç melekse inen ve akıl melekelerim ile ruhum huzurla sinen ve duyduğum o siren sesi geceyi delen ve dilimde Besmele.

 

Solum karıncalanırken bense karınca kararınca yaşayıp coşkuyla yazar ve severken.

 

Mevsimin ırkı yok.

 

Göğün tentesinde saklı daha dün göç eden flamingolar.

 

Kollarım dolu dolu mevsimin yapraklarıyla.

 

Yaradanım benim şükürler olsun beni yarattığın için ve içimde o ters lala çünkü ait olmadığım tek gerçek yalan yüklü dünyanın diğer yüzü iken elimde sürekli döndürdüğüm madalyon ve zar tutan kimse ve yek gelen rüzgâr bense yerle yeksan bunca zaman ve işte burnumda tüten bir ilkbahar sabahı Nisanın son günlerinde Mayısa doludizgin koşan.

 

Tembihliyim atalarımdan.

 

Terbiyeli isem kime ne içimdeki hazandan.

 

Tımarını yaptığım o güzelim tay belki de tay tay oynayan bir çocuğun günlüğüne dikip de gözüme ve bir nazar suresi okuyup nazarlardan korusun Mevla’m diye.

 

Dik yakalı ruhum.

 

Dik başlı bazen çetrefilli sancım.

 

Dikim de dimdik ve eğildiğim her vakit Rabbimin karşısında en çok da dolu başak tadında ruhumda biriken coşku ve sevgi.

 

Mizahı ömrün ve miladı.

 

Kaybolan meali dünün.

 

Ne gam ne gam.

 

Gamlı bay kuş yuvana talibim.

 

Kalem-kakan kalbimle kaktığım başıma dünde yarım kalan onlarca hikâyem ve işte ben artık bir masala transfer oldum ve masal kahramanı hüviyetimle insanlığımdan bir süreliğine firar ettim ve göç vakti telaşımla sökün ettim yüreğim ve solum nasıl çılgın sağımda Besmele dilimde bir nazire dünüme gülümseyebildiğim yarın ise yeni bir gün.

 

Bahar bu gün geldi yüreğime ve yurduma.

 

Yarınların da tebaası iken umut dilekçem ve sundum Rabbime ve fermanımı henüz yazmadım ben ki fedaisi duyguların ve nesirlerden taşan sözcüklerim ve evet, ben bir masalın esiriyim artık hatta efsane bellediğim dünün akan rimeline konan bir kelebek gibi bazen çamura batan ayaklarım ama suyla temizlendiğim kolayca bu yüzden çocuklar gibi koşuyorum içimin ormanlarında ve yollarda ne kadar yağmur suyuyla dolmuş çukur varsa resmen şap şap girip çıkıyorum içimdeki mevsim çocukluğumu çağırdı madem.

 

Bir gün ve bir gün daha.

 

Yarınlar muadili ömrün dünü dünde bırakmak çok mümkün.

 

Hoş geldin bahar.

 

Hoş geldin umut.

 

Ha,  gayret güzel ülkem…

 

Bir bulut üstüne konduğum bir de umut ve işte içimdeki sayaç çılgınca bağırıyor kulağımın dibinde:

 

‘’Unut, unut dünde kalan neyse…’’

 

Bakiyesi mi ömrün lakin daha vakit var sona üstelik sonlanmadan ömür daha ne çok el çırpacağız ve bu zor günleri atlatmanın vereceği huzurla bir bakacağız ki göz açıp kapayana kadar her şey geride kalmış.

 

 


( Hoş Geldin Bahar Hoş Geldin Umut... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 28.04.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu