Kurmayı unuttuğum düşlerimin günahını çekiyorum ve ellerim kan revan içinde en çok da sancılanan iç sesime müdahale edemezken yazamadığım bir zamana denk gelmenin bende yarattığı sıkıntı ile içine çekildiğim inzivanın baskısıyla infilak etmek üzere iken uyanıyorum.

Kaç bin sene uyuduğum meçhul ve kim olduğum da.

Kindar gölgelerin uzağına kaçmam da fayda etmiyor hani ve sadece günün stop düğmesine basıp kendimi bulunduğum anda donduruyorum en azında birkaç saatliğine benden ve kalemimden başka kimsenin bulunmadığı bir boyutta baş veriyor günün ektiği sıkıntılar.

Sinir hücrelerimi hissetmiyorum misal: iyi de bu, iyiye mi işaret yoksa ölüm mü gözlüyor yolumu?

Birkaç damla da yaş yuvarlandı mı gözlerimden…

Silecekleri olmayan gövdeme perdeler çekiyorum ve karanlık sokağın bir parçası oluyorum elbet o geçici birkaç saatin nezdinde.

El becerim olmadığı halde asla da öykünmemişken el becerisi olan insanlara işin aslı kıskanma ya da benzeme huyum yokken bir ömür çalım attığım sadece kendi benliğim ve bir ömür kaç parçaya bölündümse sadık olduğum sadece kendim ve öğretilerin izinde tek derdim iken kendimi aşmak.

Ait olmadığım bir dünyanın da varlığında bihaber iken sadece fink attığım sayısız sosyal ortam ve kendime aradığım yeryüzü cenneti ve her nasılsa denk düştüğüm iyi ayaklı zebaniler ki gülümseyen yüzlerine aldanıp kabak çiçeği gibi içimi açtığım.

Melun bir gölge bile olsa gecenin dikizlediği.

İçimdeki ışık artık nasıl oluyor da bir ömür sönmemişken.

Ve işte sökün eden hayaller ve de hayaletler.

Her renk bir ayrı boyutu simgelerken ve pembeyle düşüp yola mavi ile boyadığım gecenin mintanı sonra da kara duvağını taktığım korkular ve günde kaç bin kere elimi yıkayıp da köpürtürken anlamadığım tek şey nasıl oluyor da bir baloncuğa dönüp gökyüzüne firar etmediğim.

Dikiş kutum asla olmamışken ve hali hazırda yüksüğü hangi parmağıma takmam gerektiğini bilmezken…

İyi de bilmem kaç bilinmeyenli denklemlerle hemhal iken bir ömür içimdeki sonsuz bilinmeyeni çözmek uğruna dünya işlerinden de nasibimi almadığım.

Kıran kırana bir dünya.

Elbet hayra alamet de olmayan bir gidişat.

Bu da yetmezmiş gibi hayallerimden ve umudumdan erken yaşta emekli olup uzun yıllarımı da dört duvar arasında geçirmişken.

Bir bilinmez olduğuma da henüz kanaat getirememişken ve işte bilindik ne varsa bir kenara ayırdığım bilinmedik ne varsa Allah yoluna düştüğüm.

Çaresizliğin de eşlik ettiği.

Ceplerimde delik peşim sıra dökülen sözcükler.

Ektiğim hayallerin çalındığına yeni vakıf olmuşken bu aralar pek de hayal kuramıyorum hani.

İçimdeki sarkaç bense artık neyin müdavimi isem ve ıslak kaldırımlarında aklımın taş sektirdiğim rüyalarım en çok da dilbaz iç sesim ve sökün eden hayal kırıklarından inşa ettiğim sefil şiirlerim.

Manzarası ruhumun hayli engin.

Bedenimden taşan varlığım ki göreceli bir seyahat elbet hele ki son zamanların modası iken yüzüme maske takmaktan haz etmediğimden mi nedir pek de kendimi sokağa atmak istemediğim.

Alt yazısı ise günün kürediğim bir düşün ani ölümü ve bilinmedik bir mekânda bilindik bir saatte neye denk düşeceğimi bilmediğim için gerisi geri kaçtığım da asla değil hani bir veryansın.

Kuytu mekânların.

İnsanların da kul kölesi oldukları egonun…

Elbet umurumda dahi değil iken olup bitenler ben sadece huzur odaklı bir hayalde umuda dair üç beş de dip not geçip güne geceden inşa ettiğim bir sonraki günün de mimarisi iken yazmaya durduğum üç beş satır.

Bir mimoza bahçesi misal içinde kaybolmak istediğim.

Yeryüzünde bir cennet arayışımın da artık sonlandığı ibaresi ile içime kaçan kalemimle geçici bir cennet olarak firar ettiğim edebiyatın güler yüzü.

Ki bir ömre ya da ganimete değişmeyeceğim birkaç saat olmazsa olmazım ne zamanki kalem sekmesin boş sayfada dünyanın en müzmin hüznün giyinmiş bir keşişi olduğumu da asla saklayamam.

Mevsimin hatırına bahar sevinci dilediğim gel gör ki günlerdir yağan yağmurun ve soğuğun esaretinde ben hala bir kış masalını da peşinen yaşarken bu yüzden soğukla ve rüzgârla eşleşen yüreğime de söz geçiremeyip çöreklendiğim kış gecesinde adeta çörekotu ile nazarları da kovuyorum hani hanemden.

Solan bir renkse aşk.

Sönen bir balonsa umut.

Ama ivmesi asla azalmayan bir inanç iken içimde ezelden saklı.

Bir imla hatası olabilirim de hani:

Birileri bana, Gül, diye seslenirken güm’e gitmiş hayatımın da fotoğrafını iliştiririm yakama.

Ve ağlamaktan kızarmış gözlerimle huzuruna her çıktığımda Rabbimin bana yeniden ek süre tanımasını nasıl da dilerim için için.

O birkaç saat aslında hayatımın en mesut zaman dilimine de denk düşmüşken…

Mutluluğun haritası elbet kalemimle ve yüreğimle yaşadığım kadar da beni bahtiyar edecek muhteşem sunumu evrenin ve işte huzura delalet elbet işin sırrı maneviyatın eşliğinde yol almak hatırına daha çok sevebilmemin de garantisi…

 


( Mutluluğun Haritası başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 25.03.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.