İklimin güncesinde saklı muhalif
acılar belki de derdest kılınmışlığın çığlıdır.
Soytarı günün kıvılcımlar saçtığı aşikâr
tıpkı gecenin hegemonyasında ayracı ölüm olan satırlarla iştigal göğün telaşı.
Bir martının kumral yalnızlığı hele
ki denizlere ihanet eden yakamozlardan çaldığımız şarkılar gibi ve muhtelif
imler tekerrür ediyor adeta doğanın sayacında damlalar iken ekranın kaydığı her
anda soluksuz neşreden bir hüzün komplimanı başat kılıyor kayıp sancıyı.
Sür-git hezeyan muhtelif yankılarda
heybetli gövdesiyle selamlıyor karanlığı ve yüklendiğimiz hezimet zahmetli bir
yolculuğun da baş tacı.
Kardığımız imleç, savruk yüreğin
sevdalı raksı nasıl ki büyütüyoruz gözümüzde sevgiliyi bir nebze de olsun
yoksun kılınmıyor işte özlem.
Bit yeniği ararken geceye hürmet eden
yıldızlar adeta vebalı ve kelamın sarkacına ihanet eden defolu varlığı günün
hüzne erişiyor ömrü de peşkeş çekerken hatıralara.
Sıdkı sıyrılmış elbette mevsim kendi
içinde tanımlıyor eremediği hikmeti belki mevsimsiz üzünçler çörekleniyor yıllanmış
ömrün de sarkıtı evham yüklü sanrılar ve derin bir tevazuu yüklenip de kara
bulutlar doğasına ihanet ediyor mevsim tıpkı yaza dönük yüzünde Kasım ayının
bulutlar öfkeyle sızlanıp da bırakırken nemini günahkâr zemine.
Zimmetli yer gök hele ki eşref saati
geçen yalnızlığa boyun eğen devasa sarkaç yok mu?
Ellerinden kayıp giden zemberek.
Telaşlı ve de ısrarlı haznesi
huzurdan yoksun zihniyet.
Sevginin mealinde küredikçe hüznü
maviden atlası yorgun yüreğin teşrif ediyor.
Bir fırtına adeta tutulduğumuz.
Tutuk nakaratlar şarkıların zeminine
yerleşen.
Nüvesi mi yoksa gecenin günden teslim
aldığı coşkuyu ve umudu şiirlere kazıyan sefil şair?
Lenduha düşler elbette seyrinde
şafağın gülücükler ısmarlıyor kimi beşer afaki bir mutlulukta koyuvermişken
gücünü saklı kaldığı kadar sakınıyor da gözünü yarından.
Umudun peşrevi günü birlik şiirler ve
dalgalanan perçemi ümidin tasnifliyor adeta gözyaşını.
Kimi münafık bir edimde saklı hele ki
hoyrat yalnızlığın kıblesinde saklı iken tahayyül edilesi bir sıradanlık yüzünü
asıyor ve sıra dışılığın hoş karşılanmadığı düzenekte ayraç biliyoruz adeta
bestesi olmayan bir şarkının beyitlerine yerleşik hüznü baş göz ediyoruz olası
kıyamet öncesi feri sönen yıldızlara da atıfta bulunup yılsonuna yaklaşırken
cihan, bizler bilinmezliğin dokusuna umut ediyoruz.
Patavatsız soytarı mizaçlar devinen
yere göğe atıfta bulunup bir nida savuruyor ve aymazlığında yalnızlığın
tıknefes ve de çaresizliğin kucağında posta güvercinleri umut taşıyor
ayaklarına bağlı o ipte farkında bile değiller taşıdıkları rolün önemini.
Gıybet sonrası ruhlar ayrışıyor ve
cennet-cehennem denkleminde tüm bilinmezleri teğet geçiyor rüzgâr.
Bir günahın da ifası adeta günü bölen
devasa rahmet: önce umut yeşeriyor sonra da kan doğruyoruz sofrasına iblisin ve
mazlumun ahını sırtlanıyor evren her kuytuda saklı tuttuğu sırları taşıyor
mizacı ölümün ve canlı kalmanın mucidi iken duaların varlığı kıt beyinler hala
da anlamıyor bu istikrarsızlığın neye mal olacağını.
S/üzgün yüreğin kıvrımları.
Taslağında saklı tuttuğu nice niyaz.
Pekişen bir rehavet elbette
sessizliğin asaleti yüklü mizacında ses eden kâfir düzenek safsata yüklü
varlığını görmezden geliyor karanlığın.
İnadına yaşamaksa kudretine sığınıp
duaların ve rüyaların.
Saf dışı edilmiş olsa da çatlak sesi
müzmin rüzgârın.
Sefasını sürdüğümüz kadar ekinler de
boy vermiyor işte çatlak dudaklarında çöl kuşlarının bir çöl çiçeği edasıyla
hüzne bağışıklık kazanıyor kimseye minnet etmeyen mazlum varlıklar ve bir düşüş
olsa da bahşedilen dümeni asla kırmıyor da hani yalandan ve gıybetten yana.
Bir mintansa hüzün…
Bir minvalse yoksunluk…
Çatısı akan düşler ve hayaller ne de
olsa cennetin ta kendisi taşıdığımız yüreği sevgiye ve inanca adarken adak
kuşları gagalıyor sefil ve hüzünlü tabanını yola düşen acıların her karesinde
saklı tuttuğu bir açılım adeta nükseden güzelliklere gözünü diken yorgun
martılar bir martavala asla izin vermeden peşi sıra gidiyor nimet başlığı
altında savrulan ekmek parçalarını de düşmeden yakalayıp rahmete doyuyor.
İklimin güzelliği belki de geç gelen yağmur
bulutlarını hazır ve nazır bir şekilde selamlayıp şükrün güzelliğine tabi
olduğumuz ve de muradı dillenen nakkaşlar elbette doğanın zembereği her saklı
ümidi rahmete banan şair gibi güncesini yazıyor aymazlığın her sefil yoksunluğu
da yok sayıp varlığını dokundurup taşıyor da o hiçlik çıtasına nasıl ki mabedin
ıssızlığında yakamozlar baş tacı denizin elbette mavi gök boşalttıkça yükünü
kara bulutlar da keyifle mevsimin t/adını çıkarıyor.
Geç gelen yağmura rahmet yüklerken.
Geç olsun da güç olmasın demenin
meali elbette sabırda gizli.
Bir alametifarika iken yüreğin
salvosu iklim maruzatını sonlandırıyor ne zamanki Kasıma yakışan yüklü sağanak
şehri ve yürekleri ferahlatıp huzura davet ederken şehir sakinlerini ve inancın
dokunulmazlığında şah dizeler dile geliyor tıpkı şahikanın kanadına konan uğur
böceği gibi hüznü de sağaltıyor her ağlayan bulut aslında erkenden göçmüş bir
çocuğun ruhunu ağırlarken…