Ah Bu Yoğurt Yok Mu Bu Yoğurt
Bizim evde akşam yemeklerinde sofrada yoğurt ya da ayran cinsinden bir
gıda maddesi mutlaka olur. Bulunmazsa zaten ev de önce hır, sonra gür çıkarır,
önce kıza, sonra oğlana en son da hanıma bir güzel fırça atma moduna girerim.
Onlar benim fırçalarımı hiç dikkate almasalar da, ben yine atarım, ama fırça
yerine ulaşır ama güme gider. O da benim sorunum değil tabi ki fırçanın
sorunu... Ben sofraya oturacağım ve o sofrada ayran olmayacak, yoğurt
olmayacak. Hem vallahi hem de billahi o yoğurt alınıp da gelmeden bırak sofraya
oturmayı, sofranın yakınında ayakta bile durmam.
Akşam 19.30 suları. Sofrada bir de güzel biber dolması var ki değmeyin keyfime
gitsin. Sevdiğimi söylemeye gerek yok zaten anlamışsınızdır. Biber dolmasının
kankasıdır yoğurt. Yoğurtsuz biber dolması, biber dolmasız yoğurt olmaz. Hatta
bence biber dolmasına yoğurt dökmeyenlere ağır cezalar verilmeli, inim inim
inletilmelidir. Tabi ki şaka canım, siz dökmediyseniz canınız sağ olsun, bir
daha ki sefere dökersiniz. Bilirsiniz ki bu güzelim gıda yoğurdu, ta Orta
Asya'larda biz Türkler bulmuşuzdur. Birçok dilde de bunun adı bizim ona
hitabımız olan yoğurt, yohurt, yogurt diye değişik şekillerde de
isimlendirilir. Ayran da yoğurdun biraz sulandırılmış ve yakın akrabalarından
birisidir. Allah var çocuklarda hanım da çok severler yoğurdu ve ayranı, kim
bilir bana mı çektiler ne? Nefis uyku verir her ikisi de insana gece
tüketildiği zaman.
Her neyse gelelim sadede. Eve misafir geleceği zaman mümkün mertebe yoğurt
yememeye ve ayran içmemeye gayret gösteririm o gece. Lakin misafir davetsiz
olunca haliyle siz de daha önceden yoğurt ve ayran yiyip içtiyseniz misafir
karşısında çok kroki bir duruma düşüyorsunuz aynen benin başıma geldiği gibi.
Apartman komşumuz Süleyman Bey ve hanımı bizim hanımı aramışlar ‘'Beş on dakika
ayaküstü bir kahve içmeye size geliyoruz.'' Deyince bizim hanım da ne desin
kıramamış ‘'Buyurun gelin efeem bekleriz.'' Deyivermiş. Üç beş dakika geçti
geçmedi Süleyman Bey ve eşi Sevcan Hanım tık tık, güm güm ve de zırrrrn
makamında önce zili çalıp, sonra da kapıyı vurup damlayıverdiler. Allah var ben
de hanım da misafiri çok severiz, severiz sevmesine de en çok misafiri
sevdiğimiz zamanlar yoğurt yemediğimiz ve ayran içmediğimiz zamanlardır. Yani
arkadaş, Süleyman Beyciğim şu sofraya oturmadan yoğurdu yemeden önce telefon
etsene be kardeşim de biz de yoğurda, ayrana ağzımızı sürmeyelim değil mi ama?
Neyse salona geçtik hep beraber. Nasılsınız, iyiyiz, işte ne olsun, siz
nasılsınız, çoluk çocuk cemi cümle sorgu faslından sonra başladık havadan sudan
sohbet etmeye. Klasik Türk aileleri sohbeti, havalardan başlar öyle gelişir
koyulaşır sohbet. Varıp varacağı yer ‘'Daha daha nasılsınız?'' cümlesinde
tıkanır kalır. Başmışız biber dolmasına yoğurdu ve beş on dakika sonra göz
kapaklarım ile beynim arasında ateşli mücadele başlamış en hızlı biçimde. Göz
kapaklarım, ısrar ile kepenkleri kapatma yönünde istek bildirirken, beynim
müthiş derecede isyanlarda ve göz kapaklarıma hiç taviz vermemeye çalışıyor.
‘'Ulan göz kapakları bir kapatın kepenkleri de ben bir uyuyayım misafirin
karşısında o zaman sorarım size, gösteririm dünyanın kaç bucak olduğunu.''
Diyeceğim geliyor gelmesine de yine de çok zorlanıyorum. Hanım halimi ve
perişanlığımı görüyor yanımda ara ara çimdik atıyor çaktırmadan. Ne yapmalı, ne
etmeli? Kimselere hissettirmeden banyoya gidip de yüzüme su vurayım biraz.
Biraz öksürük ‘'Öhö öhö öhö'' kaçarsın Ahmet lavaboya. Şapır şapır yüze su
vurulur. Oh be, biraz kendime geldim gibi. Dönerim tekrar salona. Baktım o
arada hanımda başlamış göz kapakları ile cenge. Çaktırmadan ben de onu
dürtüverdim biraz. O da benden sonra seğirtip banyoya yıkadı yüzünü.
Süleyman Bey bir devlet dairesinde müdür pozisyonunda bir komşumuz. Eşi Sevcan
Hanım da öğretmen olarak otuz yıl çalıştıktan sonra emekli olmuş şimdilerde ev
hanımı bir bayan. ‘'Vallahi Ahmet Bey devlet de işler öyle kolay yürümüyor,
kimseye derdinizi hele hele de amirlere anlatamıyorsunuz zaman zaman.'' Gözleri
benim üzerimdedir lakin göz kapaklarıma ile beynimin cengi tekrardan
başlamıştır. ‘'Allah Allah ya demin yıkadım ben yüzümü, bu göz kapaklarım yine
faaliyette, illa kepenk kapatacaklar, bu gün pazarda ondan mı ki acaba?'' O
arada Sevcan Hanım ile benim hanımda aralarında sohbet ediyorlar. Şu anda göz
kapaklarımın ağırlığı ölçülse sanırım iki ton ya da üç ton gelebilir. Hay Allah
ne yapsak ki? Bir daha gidip yüzümü yıkasam, komşulara ayıp olacak. Banyo da
geçirdiğimiz süre neredeyse salonda geçirdiğimiz süreyi geçecek. Ah ulan yoğurt
ah, bu bana yapılır mı? Ne kadar da çok severim seni. Yoğurdun da dili olsa
‘'Ulan kerata, sen de beni yatarken ya da misafirler gittikten sonra yeseydin
de misafirin karşısında, kopmasaydın, sürünmeseydin.'' Böyle derdi herhalde
bana.
Zırt pırt saatime bakıyorum ki zaman çabuk geçse de bir an önce gitseler. Zaten
gittiler mi olduğum yerde, pijamaları filan giymeden kanepeye kıvrılacağım. O
ara da hanım on onbeş dakika önce koyduğu çayı getirir. Biraz umut dolar içime,
çay içersem belki uykum kaçar diye. Bir iki fırt çekeriz demli çaydan komşular
ile beraber. Yok, arkadaş yok demin iki ton olan göz kapaklarımın ağırlığı çayı
içince beş altı tona çıktı neredeyse. Üstten çaktırmadan tuvalete gidip şeffaf
bant mı atsam göz kapaklarıma? Bu sefer de gördüler mi çok ayıp olur. Belki bir
iki dakika kapasam gözlerimi, komşular ‘'Ahmet Bey çok yorgun biz de kalkalım
da dinlensin bari.'' Diye de düşünürler mi ki? Bu sıra da bizim hanımda Sevcan
Hanım ile sohbete devam etmekte lakin o da göz kapakları ile kıyasıya mücadele
etmektedir. Süleyman Bey yüzüme baka baka bir şeyler anlatmaktadır anlatmasına
da, onun anlattıkları benim bir kulağımdan girip öbür kulağımdan uzay
boşluğunda ki yolculuğuna doğru son sürat yol almaktadır.
- Ahmet Bey nasıl buluyorsunuz gidişatı?
- Gidişat mı, iyidir iyi fena sayılmaz gidenler gider kalan sağlar bizim
galiba.
- Çocukların okulu nasıl dersleri iyi mi?
- İyi iyi ikisi de takdir teşekkür her bir şey var.
Ne teşekkür ne takdiri oğlan zaten üniversite de he he deyip geçiyorum her şeye.
- Sizin ticaret nasıl bu aralar?
- Vallahi iyi iyi.
Kafamda bin bir düşünce bir an önce gitseler de ben de olduğum yere elbiseler
ile yığılsam.
- Siz Cimbomluydunuz galiba, bu sene çok kötü Galatasaray be Ahmet bey.
- Kötü kötü dediydim o kadar kötüsünüz diye de dinlemediler beni.
Uyku sersemliği ile inciler döktürüyorum farkında olmadan.
Göz kapakları ile cenkte havlu atmak üzere olduğumdan kısa cümleler ile cevap
verebiliyorum ancak Süleyman Beye.
Kahve içme dediğin beş on dakika bilemedin en fazla on beş dakika sürer.
Bunların ki neredeyse bir saat oldu tık yok. Gözlerinin içine içine bakıyorum
ki anlasınlar ki kalksınlar diye ...
Sohbete devam en uykulu ve hararetli bir biçimde.
- Ah Ahmet Bey ah ben de bu sene emekli olayım diyorum yoruldum artık.
- İyi olur iyi emekli olup ev de oturmak. Gece de geç saatlere kadar oturmamak
lazım emekli olunca da erkenden yatmalı.
Bir şeyleri ima etmeye çalışıyorum da anlarlarsa eğer. Sık sık esneyeyim hem de
ağzımı aça aça bari de belki anlar kalkarlar.
- Evet evet torunlar ile ilgilenmem lazım biraz da nineleri ile birlikte.
Sevcan Hanım da lafa girer o arada.
- Ben daha gencim hemen babaanne anneanne yaptın sen de beni.
- Öğle değil misin hanım? Ben dedeyim sen de ninesin. Hayatın gerçeği bu.
Of ki of ne zaman kalkacak bunlar. Ne yapsam ne etsem. İçimden salâvat
getiriyorum la havle çekiyorum. Bir şeyler yapmalıyım yoksa rezil olacağız
komşulara en uykulusundan en horlamalısından. Çalıştır toriği Ahmet
Döndüm Hatuna...
- Hanım birazdan oğlanın arkadaşları gelecekti beş altı kişi ders
çalışacaklardı değil mi?
Hanım da uyanık kaş göz işareti yapmama bile gerek yok yani o derece.
- Evet evet bu gün sabahlayacaklardı şimdi gelirler beş altı kişi varlar. Ben
de onlara birazdan börek ile kek yapacağım zaten.
Konuşmalar böyle gelişince Süleyman Bey ve eşi nihayet kalkma pozisyonuna
girdiler.
- Hadi hanım biz de kalkalım bak çocuklar ders çalışacaklarmış okusunlar da
keşke büyük büyük adam olsunlar, rahmetli bir büyüğümüzün dediği gibi Böyük
Türkiyeyi kursunlar. Bize müsaade...
Of ki of müsaade ne demek canı gönülden bittabi seve seve hem de coşkuyla ve
heyecan ile arkadaş şimdi es kaza ‘'Ne güzel oturuyorduk, kalkmasaydınız desem
belki de lafın üstüne lap diye atlayıp biraz daha oturalım hanım derse Süleyman
bey ben de küt diye sekteyi kalpten gider düşerim oracığa.
- Çoook memnun olduk Süleyman Beyciğim. Ama bu olmadı daha geniş bir zamanda
uzun oturmalara da bekleriz inşallah. Ufak bir rica lütfen yoğurt yemeden ve
ayran içmeden bildirirseniz geleceğinizi daha da mutlu oluruz. Bu son cümleyi
söylemedim tabi ki kafamdan geçirdiklerimdi sadece...
(
Ah Bu Yoğurt Yok Mu Bu Yoğurt başlıklı yazı
AhmetZeytinci tarafından
26.07.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.