Telaş içinde arayışındayım sihirli cümlenin; kıvrıldığım koltuğumda kınandığım yüreğimle ve en çok da kızarken lakin kendime.

 

Göğün tanıklığında bir nirvana.

 

Mütereddit ruhumu devirmek adına mücadelem belki akılsız bir söylem belki gerçek dışı algılanacak ama geri duramıyorum ibreyi gözlemlemekten.

 

Yusuf’un izindeyim ve içine düşmekle atlamak arasında gel-git yaşadığım kuyunun sarnıcı olmaya aday, düşünce ve duygu yüklemeleri sayesinde yüklemlere sunuyorum özrümü.

 

Özne vasfımdan uzak çok uzak ve sıfat kümesinde sadece tekliğin hicvi ne de olsa çoğul bir küme elamanı olmaktan uzak düştüm hep.

 

Muhteviyat özürlü düşünlerin kıskacında insanlık ve mert kıvamından da uzak gerçeklerin.

 

Hiç olmadığım kadar huzurluyum sanırım sistemdeki arıza bir şekilde giderildi ve gülümsemeyi şükranla armağan ediyorum evrene sanırım evrenin o ortak diline vakıfım kısa bir süredir.

 

Devamı gelir mi acaba, demekten çekiniyorum ne de olsa İlahi Gücün takdiri her yeni olgu.

 

Zarfların ağzı kapalı ve içinde kendime yazdığım mektupları henüz okuma gafletine düşmedim.

 

Satırlarda eziyet yüklü kelimeleri de çektim çıkardım yürek sözlüğümden yine de aşina olduğum çok şey var dün mizaçlı.

 

Geceye duyduğum hayranlık gibi.

 

Aşka ve hayata duyduğum saygı sanırım kendimi d/okuyorum üç beş gündür.

 

İlahı yüreğin değil mi ki arayış hoş dünden beri kaygılı olduğum zaman diliminde rehaveti dondurdum ve iflah olmaz hayallerimi de reşit kıldım sayılır.

 

Yanılsama yüklü bir gezegen.

 

Göz bebeklerimde şakıyan sevinçler saklı.

 

Özgürlüğümü kısıtlayan ne varsa bir bir yıkıyorum tabuları belki de yeni tabularımı sunuyorum: önce kendime sonra evrene.

 

Sayacı bozuk mutluluk ansızın ivme kazandı ve hangi akla hizmetse, sol rafımdaki eski mektupları yırttım ve yaktım yine içimin ateşinde ısınan ellerim ve beyitler sayesinde kör noktada sahanlığından çıkıp aydınlık bir sunumda ben kendimi ihya ederken yaşama sevincine binaen.

 

Kayıtların hepsini güncellemenin de zamanı ve duyguların fıtratında gazabına uğradığım özlem ve hüzün gibi öğeler pek bir çetrefilli mizaçları ile nasıl da hükmetmişken bana.

 

Kaynayan suyun buharında göz gözü görmüyor aslında gönüller, gönül gözünden fazlaca nemalanmadan, randımanı olmayan bir düşün gezegeni içimizdeki hulasa yoksunluk.

 

Mihrabın devindiği ne çok eylem aslında aslı astarı olmayan ne varsa gömmeli ki gömdüm de önce içine girdiğim çukurdan kaldırıp başımı gün yüzüyle seyrettim âlemi oysaki içimdeki iksiri sadece kendime sunmuştum ömür boyu ve yalnızlığın uzvunda aslında yalnız olmadığıma da vakıfım bir şekilde.

 

Bir düşüp bir kalktığım.

 

Bir düşüp hiç de kalkamadığım.

 

Kalkıp ayağa ve delici bakışları ile içimdeki devasa çığlığın ve matemini yok sayıp hayatın mahremi bile ihlal ederken insanlar… bana ne merkezli bir özne olma yolundayım.

 

Ben-merkezcil kimliğimi de yok sayıp.

 

Aslında her türlü ‘’ben’’ örtüsünü silkeleyip içimdeki ben’lerden…

 

Kelaynak kuşlarına olan benzerliğim de gündemden kalktı zannımca hele ki terbiye ettiğim nefsime de bin rahmet okuyup küçülen egomla yalnızlığın saflarında çokluk tema’sını örüyorum kılıksız bir kıyafet de değil hani ya da serkeş sadece içimin kıvrımlarında dış seslere aldırış etmeden yaşamayı destur edindiğim-daha doğrusu edineceğim.

 

Muhabbet tellalı imgeler nasıl da sırıtkan mizacıyla göz kırpıyor.

 

İstiflediğim söylemlerde metazori bir gölge adeta içime düşen neşede kaybolmakla haşırneşir olduğum.

 

Arpacı kumrularına söz veriyorum aslında nasihat babında sadece yükleniyorum kanatlarına ve çekiştirip kuyruklarından bol bol örneklem sunuyorum.

 

Zamanın dokusunda tasniflediğim belki de tasvir ettiğim.

 

Hayatın külliyatı yine ben özürlü bir neşeden belki neşe özürlü eski benden uzak.

 

Uzağındayım mevsimin oysaki mevsim sonbahar.

 

İçindeyim düştüğüm tuzağın ne de olsa kendimin avına çıktım kaç zaman.

 

Varlık örtüşüyor.

 

Aslında hayatla çekişirken aldım ben bu kararı üstelik ansızın.

 

Darmaduman edilmiş benliğin gıyabında, ben özürlü cümleleri sağaltıyorum sanırım edimlerin merkezindeki o maneviyat coşkumun diğer adı.

 

Saf tuttuğum enkazında şehrin, gözlerim yeni bir şehir arıyor ve buluyorum da ne de olsa içimdeki şehir yaşamaya henüz başladığım o coğrafyasında dün kaçkını ben’li sunumlardan ayrı gayrı yaşayıp bir şekilde huzura da erdiğimin kanıtı.

 

Tasalardan uzak elden geldiğince.

 

Korkular tuzak kursa da zaman zaman düştüğüm.

 

Ölümü pek anmadan gerçi ölüm fikri önceleri bayağı cazip gelmişken.

 

İçimdeki sahilleri doldururken duygularımın belediyesi, taş üstünde taş kalmazken yazmaya aday olduğum hikâyelerde, övünç kaynağı bir mizansen adeta şifresini çözmekle iştigal ve çöreklenen yeni duyguların pervazında, yeni bir ben doğuyor yüreğimin kıblesinde adını bilmediğim ne ve kim ise, davet ettiğim gönül soframa…

 

 

 

 

 


( Yeni Bir Ben... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 26.11.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.