Bellek…aslında tek maruzatımız
unutmamak.
An’a tekabül eden ve ne yazık ki
genele yaydığımız zira genelin tekelinde.
Bir düş’ün peşinde belki düşünülesi
bir mevzu bile değil kimine göre lakin öyle bir an geliyor ki; insan kendinden
şüpheye düşüyor ve bunu sıkça yaptığımızda mutsuzluk tüm artçıları ile esir
alıyor benliği.
Deniyorum kendimce.
Çok şey deniyorum yine de sevmekten
ve inanmaktan öte yol olmadığına inanıyorum gelin görün ki; çokça şey ve çokça
insan zulümde ve nefrette sınır tanımıyor ve bu, ne yazık ki; hayatın acı bir
gerçeği hele ki; hassasiyet de doz aşımı bir yoğunluğa sahipse.
Kurallar var aslında insanlığın
gerekçeleri var.
Sevmek çok da mümkün değil herkes
için eşit derecede lakin olumsuz duygular barındıran kim ise bu, kesinlikle
enerjinizi çalıyor.
Huzurun katsayısı aslında aramaktan
yorgun düştüğümüz ve sebepsiz ihanetler, sebepsiz biriken kin ve öfke.
Oysaki ilk etapta kendimizi
sorgulamalıyız ki bu da demek değil ki; herkes eşit miktarda duyguları
paylaşacak en azında kirletmesek birbirimizi zaten evren orta yerinden çatlamış
tıpkı ar damarı patlayan insanlığın şaibeli sunumunda mutluluk ve huzur çoktan
eksenden kaymışken.
Denemedim sanmayın hani aslında bir
ömür koruduğum sessizlik ve kabullenmişlik hep aynı ve ben sadece yazarak idame
ettiriyorum içimdeki fırtınayı dindiren yazmak ve yine sığınmak iken sevdiğim
insanların kalbine.
Denemediğim ne mi kaldı?
Bırakın bu da bende kalsın.
Siz de deneyin aslında biliyorum da
denediğinizi yoksa bunca zaman hayata karşı direnmezdim.
Saklı tutulası ne ise…yazarak ifşa
ettiğim çok doğru ve bazen kendime fazlaca yüklendiğim.
Fazlalık olduğuma inandığım bir süreç
bu anlamda kendimi meşgule verdim yoksa meşgul mü demeliydim?
Ama inanmak zorundayım: buna mecburum.
Kendimi geçtim.
Önce Allah’a sonra da değer verdiğim
insanlara ve dost bildiklerime inanmak… istiyorum ve hala inanıyorum yoksa bu
hayatı ne kurguladım ne de kurcalıyorum.
Dedim farz edin çünkü iç sesim illa
ki susmuyor.
Affınıza sığınıyorum.
Hayırlı Ramazanlar sevgili gönül
dostlarım.