1 Mahlas...



Kanamakla mükellefim…

 

Ya kanacağım ya kanayacağım.

 

Acımakla mükellefim…

 

Ya acıyacağım ya acınacağım.

 

Sözcükler makberim, aşkın siperinde kelime oyunlarına rast geliyorum. Defolu aşklara muhalifim, defolu dostluklara da kızgın ve kırgın.

 

Kelimeler şahlanıyor karanlıkta ve muteber yalnızlığıma âşık oluyorum deli divane yüreğimi koyduğum şu gecede aşka doyuyorum, aşkı örüyorum, âşık olduğum cellâdımı özlüyorum: daha da çok daha da çok.

 

Sevi dilinde yalanlar doğuruyor mahlaslar.

 

Bense mahlas olmaktan dahi acizim.

 

Kuru başına bir şiirin belki de sözsüz cümleler kurduğum bir ömre inat yazıyorum ve yaşıyorum.

 

Kinayeden ırak bir aşk belki de rotadan sapmış…

 

Aşkın ırmaklarında kafiyeler örüyorum.

 

Deliyim: en hasından sevdalı.

 

Özürlüyüm hem de nasıl…

 

Yalan söyleme özürlü ve kınadığımdansa kınandığıma delalet kelime zincirine sayısız halka eklerken.

 

Makberimi biliyorum.

 

Kazdıkları kuyuya düşenlere ise gülüyorum.

 

Ağlak bir şiir ısmarlamıştım kalemime. Az evvel yazdım sonra da çılgın bir kahkaha savurdum aklımın melikelerinde artık hangi kaçkın alt bellekse, konuşlandığım bu aşkı sahiplenmiş.

 

Özürlüyüm…

 

Ne kadın en erkek ne de üçüncü cinsiyete yok sözüm lakin söyleyecek çok sözüm var kendime.

 

Siperimde darmaduman şiirler, kozamda istila edilmiş saç motiflerim ve ördüğüm şarkılar.

 

Deli gibi örüyorum: ölümüne.

 

Ölüyorum her şiirde: ördüğüm sevdalarımın ucu kaçıyor ve ilmeği kayıp şiirlerden boca ettiğim imgeler kadar da dipsizim.

 

Sevdiceğim…

 

Sevip de yeniden dirileceğime inandığım.

 

Kanatsız kuşlara özeniyorum.

 

Salası verilmiş bir şiiri kıskanıyorum ama dünde kalan ama benim yazdığım.

 

Gıpta ediyorum ölü ozana.

 

Gıpta ediyorum ölü şarkılara.

 

Ölmeye sevdalıyım.

 

Ölümüne şakıyorum gecenin kiri aktıkça arınıyorum. Arındıkça büyüyorum. Büyüdükçe küçülüyor içimdeki hengâme.

 

Sallantı yüklü şehir. Her yeri delik deşik üstelik.

 

Şiir giyinmiş bir şehirde yaşamanın verdiği aşkla; şehri giyinmiş bir benlik taşımak adına…

 

Kelimeler dökülüyor pirinç iriliğinde.

 

Kinayeler köreliyor ben sevdikçe ve yazdıkça.

 

Diriliyorum kanıksadıklarıma kim ise riya süren.

 

Dengimde onca dingin sure. Okumak adına, hissetmek adına ve maneviyat sayesinde ulaştığım doruğa dikiyorum sancağımı.

 

Alacak verecek yok madem. Mademki hesabı kestim tüm ölü kimliklerle yeniden ölmeye ne hacet?

 

Örtündüğüm kadar açık tenim.

 

Açık bildiğim her noktası evrenin, kapalı bir kutuda saklı.

 

İç içe geçen.

 

Diri kelamın ölü şiirleri.

 

Külbastı yetileri var doğurgan gecenin. Yalnızlığımın tadına doya doya vardığım ve kefil olduğum insanlık adına da yanarken için için.

 

Öbeklerde saklı.

 

Kuytular bile delik deşik.

 

En rahvan enlem ve boylamda kör nokta bellediğim isyanıma şerh düşerken Yaratan.

 

Bocaladığım kadar insanım. İnsan olduğum için de hüznüme sahip çıkıyorum. Sahip çıkılmayı bekleyen bir yanımsa yok asla hele ki sahiplenen Yaratıcıya sunduğum şükrü içimde saklıyorum belki de hazan odaklı rotamda kinaye yüklenmelerine sebep olan yine benim.

 

Derlediğim dakikaları doldurduğum çalıntı zaman kumbaram. Her attığım dakikayı ömrümden çaldığımı bile bile.

 

Canımın yanacağını bile bile sevdiğim insanlar ve payıma düşen ithamlar.

 

Hangi gün yüzü görmüş aşkı kaybetti de insanlık gün özürlü bir aşka mı sahip çıkacağım bu sefil benliğimle?

 

Çürüyen meyvelerden, çürüten isyanlardan, çemkiren hezeyanından da uzağım evrenin. Mal ettiğim kadar mal olduğum belki de saf tuttuğum kadar yanıldığım ve yanıldığıma dair bir kehaneti el yordamı bulmuşken tüm saflığımla.

 

Notalar bile küskün. Şarkılar suskun lakin üreyen hüznü mutlulukla değiş tokuş yapıyorum bilinmedik bir zamanda ve ait olmadığım bir mekânda, boyut anlamında yeknesak bir yoksunluk tutturmuşken kendimce.

 

Boyalı yüzler.

 

Boyalı saçlar.

 

Boyalı aşklar.

 

Yalandan kim ölmüş, demek bile cehaletin çağrısı hele ki sırtını dönmüş kim varsa ben hala sırtını okşuyorken.

 

Kinimden arındım yeniden yine de yanlıyım hele ki söz konusu kırgınlık ise.

 

Ebabil kuşları konuyor gecenin çatısına. Oysaki yeni aktarmıştık çatıyı. Alı al moru mor bir yalnızlık yine tıklatırken içimin kapısını.

 

Kirlenmemek adına belki de saf tuttuğum bu kıta ve dertlenmemek adında derlediğim her hikâye. Sakladığım, gözümden sakındığım ve sancağımla dönendiğim o çember.

 

Kıyasıya bir değişim belki de gün içinde üç dört mevsime rast gelip şifayı kaptığımız kadar da şafağımızın attığı bir resital, adına hayat denen döngü.

 

Şimdilerimi çaldırmaktansa dünlerimin tozunu alıyorum. Yarınlarımı kaptırmamak adına belki de bunca yazdığım.

 

Yanılsama mahiyetinde olsam da zaman zaman ama yanık kelamın da sihrine kapılmışken.

 

Sus payı söylemler ısmarlayan şairden alacaklıyım.

 

Söz veren aşklara inanmıyorum.

 

Şehirleri kayıp coğrafyalarda fink atan felaket tellağıyım aklım sıra. Sırası gelmeden kuyruktan kaçan bir müşteri belki de sınavdan kaytaran yaramaz ve asi bir öğrenci…

 

İşinin erbabı kim ise ve sözünün eri ve duygularının feri henüz sönmemişken.

 

Körebe şarkılarda ip atlayan nakaratlar eşliğinde büyüyen şiir yüzlü insanlar tanıyorum kendimce ve kendimce eğleniyorum yolum düşmüşken bu yakaya bu sefer diğer yakayı özlüyorum işin aslı iki yakası bir araya gelmeyen şehla şiirlerde büyüyen bir şehir çocuğuyum ve hala nasıl oluyor da kırkı çıkmamış bir şiirden bile nemalanıyorsam, demenin ötesinde doğum sancısı çeken şafağı da kıskanıyorum geceden belki de görünmezliğimi kollayan geceye ve Yaratana duyduğum minnet ve sevgi nazarında uyumaya gidiyorum şafak söker sökmez oysaki şafağım çoktan atmışken gecenin kör karanlığında.

 

Sevgiye mazhar yalnızlıkta hangi bedelse sahipleneceğim belki de sahiplenmekten öte sitayiş ettiğim diril kimliğin süzgün yüzünde açan bir lale kadar kibar ve salınımı da içten hele ki sonbaharın son ayını da uğurlarken bir şiir niyetine gülücükler kondurduğum kışa merhaba: yeter ki kar niyetine yağalım ve dokunmadan ve zarar vermeden birbirimize çoğalmaya meyledelim yine şiir dilinde bir imgeden yok iken farkımız.

 

 

( Mahlas... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 30.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.