Kaygıların göreceliği aslında sevgiye dair beklentinin bir boşluktan ibaret olduğu.

 

İbareler… Kuşatan.

 

Ilıman sevgi dalgası yine uzamında yerli yersiz üzüntü.

 

Doğrular ve hakkaniyet arayışında mağdur düşler ve tökezledikçe yakınmak aslında şükrü eksik ettiğimize dair önyargılar ki asla mümkün değil bilmeleri.

 

Zaruri bir sancı ve ölümün kokusuna maruz kaldıkça ölmekle iştigal eden benliğin telaffuz edemedikleri ve korkunun ibresi gösterdikçe günü ve sonsuzluğu.

 

Kinayelerden arda kalan ve yaşları saklamakla iştigal edip kapıldığınız nöbetler. Kimine göre hastalıklı.

 

Gereksiz sıfatlar yüklendikçe, edimli mecburiyetler donandıkça insan…

 

Kelamı yitik bir şehir yine yalnızlığın başkenti peki umurunuzda mı?

 

Ne gam!

 

Beklentiler hangi dağın tepesinde peki?

 

Kaf dağına yolculuk hem de en alasından hele ki dokunulmazlık zırhını donanmışsanız.

 

Namus denen mefhumu masaya yatırıp sunduğunuz kanlı bıçaklı şartname.

 

Dokunmak ne kelime uzağımda dur!

 

Mağduriyetin ne olduğu ise asla ilgi alanında olmamalı hiç kimsenin.

 

Görgü tanığı aramanıza da gerek yok hele ki birinci sırada iken yakın bildikleriniz ve kayıtsızlıkları ile lekelerken asaletinizi… yoksa yanlış bir kelime mi zikrettim?

 

Kelimeler balçığında ve canı cehenneme tümünün!

 

Duygular hepten patavatsız ve boş çuval hüviyetinize toz konduramazken.

 

Yalanlar hepten dilin bağcığı ve ne çok düğüm, ne çok sır üstelik sükûneti asil bir sancı bilenlerdenseniz.

 

Kuytular… Ne ala!

 

Sevda şarkıları… Koca bir yalan!

 

Aşka dair inancın son kırıntıları ve bir adım daha, evet, bir adım daha ve selam ölüm!

 

Ölmekten beter beklentilerin taarruzu.

 

Korkular en dip sancı üstelik neyden değil korkunuzun odak noktası bilakis sızılardan bitap düşüp de uyuma istemi üstelik uyanmaksızın.

 

Dil yarası… Bu hepten başa bela ve konuştukça batan ya suskunluk?

 

Söylemi yine bir dostun-dost tabirine ne ise eşlik eden:

 

‘’Sus, kızım…’’

 

Devamında aynı kelam yine farklı açılımlar…

 

‘’Asaletin öngörüsüdür sükûnet!’’

 

Demek ki dünyanın en asil ve saygın ferdiyim krallık iken kırılganlığa eşlik eden…

 

Yazsam da… Sussam da…

 

Beklediğim ne mi? Sadece uzun çok uzun bir uyku ve asla ele vermediğim hüznü bertaraf etmek adına sığındığım dualarda evrenin büründüğü tepkisizlik.

 

Dost sayacı tıkır tıkır sayarken gözden düşenleri ki bildiğim o ki: tek gözden düşen benim…

 

Sevginin dokunulmazlığı… Koca bir boşluk zira mağdur kılınan ile güçlü ne zaman dost olup da sevmiş birbirini?

 

Yormakla iştigal hep de demlendiğimiz densizliği yine bayat beyanların.

 

Bir akit imzalamadım, Allah’tan bu yüzden şartlı boşanmayı da talep etmiyorum.

 

İçi boş masallar ve aşkın kırıcı gücü yine dayanak noktamız bir satır arasına gizlendiğimiz…

 

( Yazsam Da Sussam Da... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 28.07.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.