1
Bir ihbarın peşindeyim ve satılmış
bir cümle arıyorum hani olur da araklanan kayıp mutluluğu satır aralarıma
döşerim.
Döşünde ne yangın ne de buzdağı zaten
kursağımda takılı hüzün ve her yutkunuşumda sarsılıyorum, titriyorum bir akıma
kapılan plastik eldivenlerime sakladığım çocukluğumun son kırıntılarını
kaptırmamak adına.
Sayısal hükümler, sağdıcı ölümün bir
acı babında belki de sosyal kimliklerimiz… hani racon kesen o kabadayıdan sızan
esef; düş gözlü kadın ki kınanırken esefle bir de henüz reşit olmamış yetim
hüzünler.
Kayıtlara dizdiğim bir de
boyutsuzluğumu teyelleyip muzip bir tınıda raks eden evrim teorim.
Bendim dünkü gerçek, o zaman…
Ya safkan yalnızlığım hele ki
inancımda saklı tuttuğum düş perim?
Bir de kayıtlara geçse iç sesimin
ritmik tınısında kâh coşku kâh elem kâh kinaye babında dolduruluşa geldiğim.
Selamsız cümlelerle de olmaz işim…
demekse boynumun borcu bir de kayıplara saldığım ama kendimi alamadığım o
terennüm düşkünü dünkü çocuk.
Yaşların gizeminde evrilen bir
büklüm; yasların sağanağında ise döküm döküm dökülen hurafe erbabı gönülsüz
çalışan sayacım. Ben ki devinen bir hutbe tadında yine Hak yolunda; ben ki
düşkün bir tümleç edebiyata paye verdiğim her günü özümseyen bir gönül yoldaşı;
sen ki eylemsizliğin izdüşümü üstelik külüstür bir arabada tangır tangır yol
almaya meyleden dört tekerlekten ibaret o reşit direksiyon ve sen ellerinle
kavradıkça içimin tümenini, ben söz konusu acılara kılıf biçtikçe bir de mutsuz
nutuklardan atmaktan bitap düşüp çekilirken köşeme…
Girizgâhta öncelik verdiğim; yol
aldıkça sapaklarda kara ve kana saplanan hüzün balyalarım sonra kan revan
cümlelere çalakalem resimler biçen gönül sesim. Sondan ibaret olması gerekirken
her yazdığım ve başı olmayan bir sunum iken içimin rotası sonra da sus pus bir
yükümle çöreklendiğim metruk lahit.
Önsözlerin meczup birlikteliğini
sorgulamak nasıl da olası ve ‘’son’’ ibaresine düşkünlüğüm hem de bir ömür boyu
süre gelen ve bu yüzden yeni günü bir an evvel sonlandırmak istemime rest
çekenlere kinayem ve kesintiye uğramadan acımalı içimin küçük hegemonyası.
Türevlerine asla ihanet edemem
dünyaların ve asla da peşkeş çekemem başkalarının mutsuzluğunu hele ki zan
altında hayatlardan nasıl ki haz etmiyorsam ömürlük yangınlarım hepten başımın
belası ve susuz büyüttüğüm çiçeklerime dokunmak sonra da susuz ikramları yine
büyüyen yangınlarıma rest çeken dünya ahalisi.
Pekişen öfkelerin mizacında
duyumsadığım; bela bozuntusu kırıkları hicapla diktiğim oysaki iğne tutmayı
bilmeden büyütülmüşlüğüm sonra da tüm patavatsızlığımla aklımın mızraklarına
yüklendiğim.
Anlı şanlı bir mutsuzluk.
Boynumun borcu mademki gözyaşı.
Selamlık bir mizaç iken yüreğin
kibirsiz şekli hele ki uzanan o rahlede gümüş bir tasviri ile mutluluğun, rest
çektiğim evrene nasıl ki sığamıyorsam… ve geldiğim nokta: bir nokta belki de
tedavülden kalkması gereken ve ben ki cürüm yüklü noktaları saf dışı bellemişim
ve virgül sancısında her cümleyi yine aşkla tokalaştırıyorum yüreğimin
ilkbaharına düşen sayısız cemreyi göz nuru bellemişken…