Kanıksanmış olmayı
dilerdim, demem kadar yanılgıya sebebiyet veren yine de fazlaca dert etmemem
gerektiğine uzanan bir yoldan makbere yolculuk; üstelik hayatın tam da
merkezinde.
Lütuf belki aklı
sunumunda makamsız bir şarkı daha ısmarlayıp hicap denen külfeti de bir bir
sunmak artık hangi aklı evvel satır ise kesmeye çalıştığım bir dem de olsa
duyumsanmakla iştigal ama yüksünmekten gayrı sakıncalarını da görmezden gelme
ihtiyacı.
Ölümlü satırlar an
itibariyle doğup bir sonraki cümleye cansız bedeniyle yığılan belki de insan
kadar fani belki insandan öte belki de iman gücünün kutsadığı ruhun damıtılmış
isyanı ise Hakk nezdinde rüştünü ispatlamış bir günah.
Debdebeli söylemlerin
kucağındayım bu gece, sivrilen mahremiyeti teğet geçen kanıksanası şıkların da
ayırımında ve beni bana yakın kılan uzaklığınız ile arz-ı endam ettim yine
aklın kozasında durağan cümleler biriktirip, devingen duygulara paye verip ve
ötelendiğim yüreklerde konuşlu bir sure olma dileğimi Yaratan’ın hoş
karşılayacağı inancı ile delik deşik bir sayfada biriken hezeyanı da ötelemek
adına bir o kadar yalıtılmışlığın izleğinde bir başına seyrine dalmışken
devranın.
Kayıtlı tedirginliğim.
Kayıtsız onca replik.
Kayıt dışı olağan
muteber duygularım yine nezdinde bir de kelamı selama katık yaptığım.
Merhaba…
Hükmeden sadece
sevginin uzamında muğlâk bir rota mı yoksa?
İnanç pazarında biz
kayıtlı faniler oysaki kayıt altına alınan günah ve sevapların pek de önem arz
etmediği gündelik yaşamın gerekçesi olarak algılanan nefret ve gıybeti baş tacı
yapmış bir güruh olarak tüm patavatsızlığımı, gözüne soka soka bir de baş tacı
yapmışsak sevgiyi, cebelleşen önyargılar, isyanlar ve tek bir tövbenin
yeteceğini düşünüp aralıksız girdiğimiz günahlar…
Satılmış cümleler mi
yoksa kınından çıkardığımız?
Sıra dışı mı sevmek?
Ola ki sevdik
sevilmekten ürküp nefrete boyadığımız yer gök.
Vicdanın yumuşak sunumu
ve görüntü itibariyle katı bir kimlik sergileyip, bilinmedik bir mizaca sığınıp
yeni baştan sevdiğimiz ve zaman zaman sevginin zaman aşımına uğradığı inancı
ile sivrilen imgeler kadar göze batan; aşk kadar olağan, kinin ise telaffuzu imkânsız
seyrinde, basit bir önyargı iken safsata dolu ithamlar.
Çalıntı.
Tepkisiz.
Sergüzeşt belki de.
Katmerli.
Ya da yoz bir dürtü.
Ve isyan.
Ve günah.
Ve ölümüne sevdalanıp
hayata ölürcesine vazgeçtiğimiz kendimiz.
Yorgun.
Yılgı dolu.
Mahşer ötesi.
Ölüm öncesi.
Kanıksanası.
Damdan düşenin hali mi
yoksa yine empati zorluğu çeken bizlerin derin sızısı mı da ikbalimizde saklı
tutuyoruz bilinmezi?
Sır.
Ne yardan ne serden
vazgeçtiğimiz.
Sevi dilinin muteber
tınısı yine sevgisizliğin nefrete dönüşen çığlığı. Ötelendikçe örselendiğimiz;
kıymaya çekinmediğimiz oysaki mizacın milat bildiği bir eksende yine gözden
ırak gönülden uzak ama densiz bir imgeymişçesine rest çektiğimiz bağımsızlığı mutluluğun
üstelik mutlak duygulardan arınıp, tepkisizliğe delalet, raconunu
belirlediğimiz bir çöküş, derin bir iç çekiş…
Vakur.
Densiz.
Yansız.
Alabildiğine duyumsamak
yine duyumsamanın eşiğinde algıda seçicilik iken yüreğin yongasına bir bir
eklediğimiz ve ne çok önyargı bir o kadar biriken hezeyana söz geçiremeyen yine
de engellediğimiz ama engel olmayı da göz ardı edip erdemli bir yolculuk; aşkın
vefası sevginin de önyargısız ıslah edici özelliği: Kah bir hutbede kah bir
gölgede kah yarınlarda ama öncesizliği her daim an’a mal ettiğimiz bu yüzden
sevme özürlü yüreklerin de tahliyesini isteme hakkından imtina ettiği.
Yalan borcum/uz var da
kıyısından seyrediyoruz en heybetli duyguyu ve sevmeye zorlandıkça kötülüğü mü
yakın tutuyoruz benliğimize?
İkilemlerden kaçınıp,
ıkına sıkına doğru şıkkı mı arıyoruz?
Belki de özenti bir aşk
her birimizin miladı ve yüksek sesli bir yalnızlık yalnız bizim duyduğumuza
kani ama frekansını da ayarlamayı beceremezken genele yaydığımız…
Söyleyin o zaman:
Sevmek bu denli zor mu hele ki yere göğe sığdıramadığımız egonun da bir
zafiyeti mi aşkı da sevgiyi de teğet geçtiğimiz ömrün güncesinde kopan bir
yaprak misali biz tedirgin bir imgeden müteşekkil ama kılıfını da
hazırladığımız yalanlarımız ve kırgınlıklarımızla bir başına yine de umudu
saklı tutup… neden yalnızız o zaman hele ki kalabalık addedilen koridorlarında
hayat denen okulun hep cezaya mı çarptırılacağız üstelik tek ayakta üstelik
yüreğini de rehin vermiş kömürcü çırağı kadar kara ve nefret dolu bir zümreye
beyan etmişken sevgiyi ve ulaşıp ulaşacağımız en tepe nokta bir de
ertelediklerimiz hele ki zaman aşımına uğramayı milat belleyip amansız bir
benliği de Tanrı belleyip…