"Gerçek şudur ki, kör olan gözler değil, gögüslerdeki kalblerdir." (el-Hacc, 22/46)

"Çünkü nefs, kötülüğü şiddetle emreder." (Yusuf, 12/53)

Gerçek şu ki, Allah katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, (bir türlü) akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir.” (Enfal, 22)


İnsanı  insan yapan üç şey, akıl, nefis ve kalptir. 


Akıl, gözden, kulaktan ve uzuvlarımızdan beslenir. Var olan yüklenmiş belleğinde veya beyin hücrelerinde, bu beslenmeyle, onu anlamaya vasıf yüklenmiş değerlerin kapısı açılır ve onu anlayıp yaşamaya başlar. İnsan beslenebildiği ölçüde, keşfe devam eder. gözler, okur ve seyreder, kulak işitir hayal eder, uzuvlar dokuların sıcaklığına göre keşfeder ve yorumlar. Bu beslenme devam ettikçe tecrübe artar. Beslenme ne kadar çoğalırsa, ben bilirim der akıl, kendine güvenir. 


kalp, sevginin, barışın, sevincin, kinin… Kısacası her soyut bağı kendinde barındırır. Fiziksel bir ağırlığı, kokusu ve şekli yoktur, beslendiği yahut beslediği öğelerde! . İyiyi veya doğruyu ayırt edemez. duygusal veya gerçekçi ne varsa içinde saklıdır. Bunları kendi başına tercih edemez. Tercih etmesinde, iyi bir öğretmene ihtiyaç duyar.


Nefis, akıl ve kalp arasında gidip gelen, mesajı taşıyan, oynak ve değişken bir bağdır. Ona, akıl veya kalp, hangisi hakim olursa onu temsil eder. Eğer ikisi de hakim değilse, ne yapacağını kestirmek mümkün değildir. Uç noktalara sürüklediği görülür o zaman, her değerde. Mesajları aslına uygun olmayan farklı farklı değerlerde taşıdığı için akıl ve kalp birbirine düşman olur ve zarar vericidir onlara!


İnsana dıştan gelen etkiye ilk tepki akıldan gelir. Eğer akıl bunu ilk defa görüyorsa, kalbe görüşünü sorarak, teslim olur. Kalp eğer, bunu ilham edişinde ağırlığı duyguya yönlendiriyorsa akıl sarhoş olur ve devre dışı kalır. Eğer gerçekçi kabul ederse, akıl bunu  yorumlamaya başlar, hiç işlenmemiş hücreleri can bulur. Doğruyu aramaya çalışır, o can gelene kadar. Bu arada akıl ve kalp arasında gidip gelen nefis, bu zayıflığı görür, var olan olay karşısında, hızlı tepkiye ve telaşa düşürerek, hataya zorlar. İnsan hata yapar. Bu hatayı akıl yeni hücreleri can bulduğunda görürse, artık o yanlıştan vaz geçer ve böyle bir olay yeniden olduğunda kalbi ve nefsi dinlemez, doğruyu tercih eder. Eğer akıl hatayı anlayacak kadar zaman içinde, hücreleri can bulmazsa, nefsin hücumları ile, hatanın doğru olduğunu kabul eder ve bu tür bir olayla yeniden baş başa kaldığında nefsini dinler ve hataya devam eder. Eğer hataya devam ederse, kalp, duygu yönündeki zenginliğini kaybetmeye başlar, katılaşır. Kötü kalp olur. Eğer akıl ve kalp birbiriyle uyumlu olursa, nefis sadece bu iyi halin mesajını taşır. Ne kalbin işine ne de aklın işine karışır. Nefis, kalp ve akıla teslim olur. Kalp ve akıl dostluğu bu yüzden çok önemli, uyumlu çalışması ve birbirine muhalefet etmemesi gereklidir. Akıl ben neymişim derse, nefis kalbe mesaj götürmez olur ve bu çerçevede nefis hemen hükümranlığını kabul ettirir.


Akıl bilmediği konuda kalbe danışır, kalpte akıla doğru mesajı gönderirse, nefis arada kul olur ve insan işlevi hayıra yönelir. akıl ve kalp birbirine güvenmelidir bu yüzden. Peki kalp bu zenginliğe nasıl ulaşabilir ki? doğduğunda, içinde hiç bir şey olmayan, sadece hayırla donatılmış temizliğini nasıl koruyabilir ki? Buda ancak, akıldan gönderilen mesajların tertemiz olmasıyla mümkündür. aklın elemanları olan göz, kulak ve uzuvlar, doğruyu tercih etmelidir. Bu doğru tercihe de ancak aklın din değerlerini yaşamasıyla mümkün olur. Okuyan ve anladığını kabul eden akıl, kalbin bunu yaşamasını sağlaması ve hayır normunu beslemesinin gerekliliği burada çok açıktır. Bu yüzden, bu sınavı yaşamış, üstün akıl, yani anne, baba ve çevre, buna yönlendirici olacaktır. doğru sinyalleri alan akıl kabullerini hızlıca canlanan hücreleriyle, zaman kaybetmeksizin doğru kabul edecek ve kalbi böyle besleyecektir. Sonuçta fiziksel bir etkiye tepki klasiği, aklın etkisine kalp tepki gösterecektir. Belli bir birikim sağlayan akıl, sağlıklı düşünecek ve kalbi içtenlikle besleyecektir. Akıl alanı büyüdükçe yanılgı payı olsa bile, yanılgısını hızlıca anlayacak ve onu ele geçirmeye çalışan nefse fırsat vermeyecektir.Doğal olarak da kalp asla kirlenmeyecektir.


Aklın yenilikler karşısında ki tecrübeleri artıkça yeni olayları kabul edişindeki hata oranı azalacak, kalp de doğal olarak zenginleşecektir. İnsanın olmazsa olmazı üç parametrenin işlevi mükemmel çalışmalıdır. Birisi aksarsa, o insan darmadağın olur, insanlıktan çıkar. Bu yüzden bütün sorumluluk, ailede başlıyor. Akıla verilen ilk etkiler eğer doğru tepkilere yönelirse, mükemmel insan olma olasılığı çok yüksektir, Allah’ın izniyle! 


Selam ve dua ile.


Saffet KURAMAZ

( İnsanın Üç Temel Olmazsa Olmazı başlıklı yazı safdeha tarafından 20.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.