Süregelen matemi tehir eden tekil bir
imge ve varlığın da tınısını duyma yetimi pekiştiren ılımlı ve doğurgan bir o
kadar buyurgan hele ki temadaki fonu gök kubbeye ulaştıran saf bir dirayet.
Zaman ve mekândan bağımsız,
ivedilikle müdahil olduğum, sırlarımı ihlal edenlere inat bir bir ifşa ettiğim
yetmedi, evrenin gücüne akıl sır erdiremezken, güçsüzlüğümü silik bir izlekten
semazen bir rotada yine pekiştirecim olmuşken inanç ve sevgi muhabbeti…
Kırık, döküntü hecelerden de muaf
tutulduğum hatta mahşeri gam yüklü bir minvalde bilfiil dünyada yaşadığım/ız
yetmedi ikbalimi belirsizlikten umuda taşıyan.
Hüküm süren iken saklı gerçekler ve
içselleştirdiklerim iken hayatı özümseten, yolumun düştüğü hangi duygu ise an
itibariyle ve asla da suiistimal etmeden, duygularımı ikrardan temize
geçirdiğim boyutsuz beyazlık…
Annemin ak sütü kadar da helalinden
bir sevgi, muhbir bir imgenin kulağından çekip yan yana getirdiğim o gizemli
kelimelerin her nasılsa yoldaşım olup, devre arası yalnızlığımı ebediyen tehir
eden, iç döküntülerimi de kırağı çeken mihrapta peş peşe dizen ve her nasılsa
bir ömür, acılar iken peşkeş çekilen, zulüm kadar da akla zarar hezimeti yok
saydığım…
Göreceli ne çok fiiliyat öyle ya; gel
de anlat şimdi!
X şahsı Y olayında Z tarafından,
haybeden bir kavgada T şahsına ithaf-en bana…
Ne?
Ne amaçla?
Kimdir olay mahallindeki suçlu?
Eğer ki bir maktulsem hala nasıl
soluk alıyorum?
Eşrafına taziye ziyareti yapan ilgili
şahıs…
Sonsuzluğun eşitliğinde bir ben ve yaşanılası,
açıklanması namümkün ve her nasılsa somut bildirgeleri beyan edemezken,
imgelerin yansımalarının, tüm yanılsamalarımın tüm gölgelerinde hedef bildiğim
bir ölümlü; ölüp ölüp hatta ölmeyi bile beceremezken, milyonlarca kez
doğuyorsam…
Kim anlayabilir ki, boyutsuzluk iken
edebiyat denen kazan, ben ise harf kepçesi misali, kaşığıma gelen boy boy
cümleler.
Hele ki öncesinde, her nasılsa
itirafnamemi, tüm somut verileriyle bir bir beyan etmiş olsam da, yalan ifade
vermekten, hayal dünyamı öldürmeye teşebbüsten, müebbede çarptırıldığım ki
yemin etsem bile ne çarpılırım ne de burnum uzar ki boyumun da asla yetmediğini
vurgulamalıyım.
Teveccüh buyuran kim ise
evveliyatımda, bir ünlem vazifesi gören, her nasılsa az konuşmamıştır aleyhimde
ama öz de olmadan sadece onay alacağımı düşünüp hezimete uğramış olduğum
binlerce suç unsuru yine iç sesimin saf ve mağdur tınısı.
Velhasıl sorguladığım akabinde
sorgulandığım hele ki her yenilgide gardımı almaktansa tamamen Hakk’ın
rahmetine sığındığım…
Siz deyin on beş sene ben diyeyim bir
ömür.
Siz deyin’’ey akılsız’’ ben diyeyim’’başım
üstüne’’.
Hele ki insan kendini bildikten sonra
yine de teamülü ve tevekkülü benliğimin ve irademin kamçısı iken: Başıma ne
gelirse Eyvallah!
Bir kuyudan içtiğim o buz gibi soğuk
ve içimi ferahlatan, İlahi Adaletin bir sunumu ve bil mukabil, deyip tek yönlü
bir iletişimden çıkıp da yola, yüce Yaradan’ın cevaplarını ve işaretlerini
bizzat gözlemlediğim ve o gönül muhabbeti ki tek muhatap O iken önceleri, şimdi
yazdıklarıma eşlik eden nice gönül dostu.
İşin aslı, okuyucu kimliğim ile çok
şeye vakıf olduğum yanılgısını çoktan attım çöp kutusuna üstelik geri dönümü
olmayacak şekilde hele ki Freud’a olan düşkünlüğümü de, kıyama durmuşken Hakk’ın
varlığına, delalet iken kani olduğum aciz beşer sıfatı.
Bir kuram.
Bir ideoloji.
Bilginin devinimi ve yine tüm yollar
sadece O’na çıkarken. Sonlandığına vakıf olmam meğerki en büyük müşkülüm ki
tüketilen hayallerimin kırıntılarının peşine düşüp de yeni baştan
türettiklerimi aklıma gelmeyenlerle yüzleşmem bilfiil ve yine itiraf etmekten
mutlu olduğum sayısız duygu ve görgü tanıkları.
Beş duyumu çekip de kenara, bir bir
hizaya sokmuşken, algılarımın radar’a takılma ihtimalini de bertaraf edip…
Biçem itibariyle hali hazırda tek
somut iddiam olamazken, olanlar ve olacaklar hakkında binlerce somut imgeyi
elbette başgöz eden muhatabı duygularımla bu yüzden, kalemin gizergahında
ulaştığım İlahi Çatı; her şeyin ve herkesin çok ötesinde ama paylaşmaktan da
geri duramadığım ne de olsa ne hak ihlali yapıyorum ne de gayri meşru bir
rotada yön tayini.
Sanırım kaybolmak hiç bu kadar zevkli
olmamıştı.
Son durak mı ne zaman?
Belki de fıtratımda gizli cevabı,
görmezden gelip kısa bir mola ile sürdürmek yolculuğumu üstelik yalnız
olmadığımın da bilinciyle…
Dip not:
Bilmediğim çok şey şu hayat denen
düzenekte ve yine kendime mal ettiğim ve aralıksız kendimi suçladığım…
Keşke mümkün olsa ve keşke tanıdığım
tanımadığım ki ise, tek tek çalsam kapısını yüreğinin ve dem vursam ne ise
duyumsadığım ne ise tevekkülünde olduğum ve ne ise içimi yakan hele ki o
sessizlik yok mu…
Keşke hayat sevmelerden ve iyi
niyetten ibaret olsa ve keşke içimizdeki o kuşu salsak göklere ama ben
salıyorum zira sevmenin ertesinde hayatı gözlemliyorum kalp gözümle ve tüm
hüznüme sahip çıkarken yüce Yaradan bu sefer sığınıyorum bilip bilmeden.
Okumanız bir kıvanç vesilesidir
ötesinde bana sunduğunuz eşsiz bir hazine.
Sevgilerimle sevgili gönül dostlarım…