UMUT
Sevinçle mutluydu umut. Umduğunu yaşayan bir beşer gibi yaşadı asırlarca. Bir rüya gibi yol alıp Leyla’sını arayan Mecnun misali o da çölleri düşledi. Kaktüsü değil de dikenindeki keskinliği sevdi belki de o. Sevince meşakkatli yollara Allah’tandır diye sabreder ya insan, o da sabrı öğrendi insanoğlu gibi. Sabrın tatlı meyvesini sevdiğinin bir gülüşüne değişip mutluluğa tercih etti. Umudun da umutları vardı tıpkı ümidin ümitleri olduğu gibi.
Huzura doğru giden ve ‘tık tık’ atan kalbinin ‘sev, sev!’ diye atmasını diledi yüce yaratandan. Baştan yaratılmak istedi ve en başından kıyafetine göz attı. Umudun da hayal yüklü libasları vardı. Etrafı sevinç kurdelesinden, kenarları aşk boncuklarından bir etekti. Eteklerine gül kokulu çiçekler toplayıp kırlarda gönlünce neşelenirdi. Sevecekti o da, umut taşıyordu bu yürek. Umudun da gözyaşları ardında gizlenen cesur bir güveni vardı.
Camdan akseden güneş ışığında süzüldü ve yağmur ardında gizlenen komşusu gökkuşağını anımsadı saatler sonra. Umudun tatlı umutları… Umudun ümitsizliğe meydan okuyuşu… Bunlar kafasını bocalıyordu. Yaşamın tüm zorluklarına rağmen yine de umudumsun umut.