Rotamı kırdım: Sondan
bir evvel, tökezlediğim dairesel sarmalın himayesinde ve tüm tedirginliğimle
tuş oldum; kim bilir kaçıncı kez.
Durağan ve yayvan
patikanın dibinsel yanılsamasına teğet geçen eğreti bir tümceyi solumak mı? Ne
haddime ve derken tüm patavatsızlığımla huzuruna çıktım Yaradan’ın: Adsız
tasavvurunda evrenin ve külyutmaz yetilerimin doğurgan düzleminde, ıslak
minvalinde gözlerin nemi iken tepe üstü çakıldığım…
Randımanı düşük o
işlevsel sıkılganlığımı her nasılsa es geçip, anlık bir ritüel olmasından çok
öte, kırağı çalan sezilerimi de müdahil etmesinin ertesinde… Evveliyatı kayıp
bir milattım madem, kem küm eden rahvan tümcelerimi sağaltma kaygısıyla hükmettim
tüm edatlara ve dolaylı dolaysız hangi çetrefilli tümleç ise, sıradan
geçirdiğim ve başladım saymaya:
Soldan sağa, dört harf.
Pekiştireci kırılgan
bir milat.
Tahakkümü gönülsüz bir
önsezi ve…
Koşullandığım
koşutların kırık niyazında hazır olda beklerken dilime takılan tekerlemeden
medet umdum bu kez:
Soyduğum hangi
tekerleme ola ki bilfiil karşıt bir görüşle himaye edilesi.
Zapt etmek zordu ne de
olsa.
Ne çok ihtiras, ne çok
beyanat, ne çok kırçıl saç teli. Koptu kopacak dememe ne hacet, bir kaşık suda kopan
fırtına. Sanrıların gerçek olduğu ve gerçeklerin kâbusa dönüştüğü…
Açamadığım gözlerimde
dengi dengine uygun olmayan fazlasıyla harap ve kırık zaruret.
Karanlığın dahi mahcup
olduğu insan zaafı.
Zaafların suç olduğu.
Suçların görmezden
gelindiği.
Görmezden gelinen
dirayetim ve satır aralarına sığınmakla gün ışığına teslim olan benliğimin tüm
betimlemesi: Adsız kıtalarda, adsız duraklarda, duraksız notalarda ve noksan
bellenmekle eş değer yine sakıncaları beşeri koşullanmaların ve Yaradan’ın asla
hoş görmeyeceği.
Hoşlukla ilintisi
olmamak mademki tefekkürün nimet sayıldığı bir sarmal tüm hutbelere serdim
benliğimi ve soluduğum acının o durağan ilintisine rest çektim gün evrildikçe,
akıl baştan gittikçe ve yüklendikçe belimin büküldüğü, azaldıkça zaman azan ihtirası
münafık gölgelerin.
Bilfiil sorgulanmaktan
öte sancıların doğurganlığına rest çekmekten hiç mi hiç haz etmediğim ama her
nasılsa ham-dolsun deyip devam ederken yola.
Yolsuzluğu belli ki en
tedirgin ve kırık rota sevdiğimden ayrı düşmekten de öte ölümden yana dertli
bir izlekte verdiğim son mola.
Sonlanmadan ömür hangi
rütbe ise erişeceğim yine o kalabalık yalnızlığı sineye çekmek hele ki ömür
törpüsü bellenen bir yolsuzluğa denk düşmek.