En usturuplu acı,
yoksunluğun varlığından nemalandığımdan da öte anlam yüklemekte zorlandığım.
Teferruatların indinde,
göreceli bir yolculuk, fazlasıyla yeknesak addedilen ki olmazın oluru bir imde
takılı aklımın sıra dışı çelmelere olan o tepkisini sineye çeken kırık bir
müfreze.
Sonlanmaz iken basireti
bağlanmış bir girizgâhta esir düştüğüm; başlamazken, sonunu pek de merak
etmediğim.
Issız tufanların
zimmetli akşamlarında, resmettiğim dokunuşlardan hemhal ve görgüsüz bir
yalnızlığı es geçen, göçebe bir aşka denk düşmüşken…
Hangi muhabere im ise
tehdit yüklü bir gölgeye düşen, baş kaldırmış isyanımdan hallice ve hangi tokat
ise suretlerin pembesine yenik düşen ve hangi aşk ise beyhude…
Gözden ırak bir
tümcenin efkârı ile salâvat getirdiğim her ezan vakti ve çözelmişken aşkın
dibine, buyruk verdiğim bir zafiyetmişçesine benliğimin soluk tezahüründe
yankılanan adın.
Sonlardan ibaretiz
madem ve mademki detaylarda kaybolmuşuz, zaman aşımına uğrayan bir ritüeli
nasipleniyorum kaynayan bir coğrafyanın en soğukkanlı ahvali iken sığındığım
bir gölgede restleştiğim.
Sonsuzluğun minvalinde,
boyutsuzluğumun uzantısında ve mekânsız, zamansız ve de dirayeti yitik bir
surette yenik düştüğüm, yengilere rehin verdiğim, çalarken ömür çalamadığım o
şarkı ki indinde esaretin yüklü ve hükümlü özlemi belki de sefil bir menkıbede
dokunuşuyla savsaklandığım o resimsiz çizelgede, kara kalem resmettiğim kader
kadar sorumlu tutulurken.
Sorunlu belki de
sorumsuzluğumun perçinlendiği.
Çapakları gözden
süzülen bir darbede saklı tuttuğum ki ömrü hayatımda, teselli bildiğim tek
lehçe adını konduramadığım fazlasıyla da toz konduramadığım kırağı çalarken,
peşin hükümlü düşkünlüğümden arda kalan niyeti bozuk bir imgeye düşmüşken
yolum.
Sanrılar mı sancıları
mı yükümlü tuttuğum yüreğin?
Salkım saçak onca pervasız
düşüngeci rehin alan kader düşkünü kadar da basireti bağlanmış yoksunluğumun
nazarında, düş bildiğim mutlu sona rahmet yükleyip ansızın seğirten bir
benliğin izdüşümündeki çalıntı bir sevinçmişçesine yoldan çıkmışlığını
sorgularken zaman ve mekân hele ki mahremiyeti sorgulayan ötesinde sencileyin
bir tevafuk addedip, baş koyduğum en imkânsız aşk ki seferi ileri bir tarihe
ertelenmekle tehdit edilen.
Muzdarip kılındığım en
içli tezahürü yansıyandan ziyade yansıttığıma hem fikir yine de yitik seyri
ömrün ve fazlasıyla müşkülpesent bir ahkâm, boyutsuzluğu mimlenmiş iken aşk
denen tufanın.
Bedeller yükümlü olsak
da ve sancılı olsa da döngü hatta sarmalında ömrün, biteviye kıyama durduğumuz
o açılımda nükseden tekerlemeyi diline dolasa da kader.
Sonlardan ibaret ve
ödemekle ödememek arasında kefareti, yine yolcusu kayıp bir seferde kılavuzu
sadece yürek, nispeten varlığı teamüle sürükleyen yine de rencide etmeden tek
vurguda nasiplenmek aşk kadar üzünçlere de rast gelip.