Dünyanın her tarafında
kan, gözyaşı var. Basından ve televizyonlardan izliyorsunuz çoğu kere, savaşlar
ara vermeden, bütün hızı ile devam ediyor. İnsan ölüyor, kadın ölüyor, her
şeyden daha önemlisi masum ve günahsız çoluk çocuk ölüyor. İnsanlık ölüyor.
Onlar öldükçe beni hafakanlar basıyor, tansiyonum yükseliyor, şekerim azıyor,
gözlerim kararıyor, bazı bazı nefes bile alamaz duruma geliyorum. İnadına,
insanları, diğer canlıları daha çok sevmeye çalışıyorum, kadınlara, o mübarek
varlıklara saygım artıyor her geçen gün. Hiç tanımadığım çocukların başını
okşuyorum, büfeden onlara sakız çikolata alıyorum, ellerine tutuşturup, iki de
sohbet edip dönüp sırtımı gidiyorum. Yanımdan geçen komşular da garip garip
bakıyor, kimi zaman konuştuklarını duyuyorum hakkımda '' Bunun da parası bol
herhalde her gün çocukları sakız çikolata ile besliyor, her gün her gün de
alınmaz ki canım, paramı dayanır buna?'' istediklerini desinler vız gelir tırıs
gider.
Altmışına doğru son sürat yol alıyoruz. Çocukluğun ilk on, on iki senesini
saymayın, hadi bilinç düzeyi çok düşük varlıklarız o zaman diyelim. Ondan
sonrası yetmişli yılların başı ve devamı seksenlere doğru. Bu gözler ile ne
savaşlar, ne yıkılmışlıklar gördü bu garip, onları görüp de kafayı bozmayıp,
dişlileri sıyırmamak ne mümkün? Aklımıza gelenleri sayalım, Vietnam Savaşı ki
en büyük emperyalistin aslında ders çıkarması gerekirdi, çıkarmamış,
çıkarttırmamışlar. Peşinden yine aklıma gelen İran İslam Devrimi ve yaşanan iç
savaşta yüz binler ile ifade edilen insanların cellâtların yağlı iplerinde can
vermesi. Belki içlerinde suçlular da vardı ama binlerce masum insanda ''Kurunun
yanında yaşın yandığı gibi'' yandı bitti kül oldu. Rusların Afganistan'ı
alçakça işgal etmesi ve bir dolu masumun canına kıyması. Aman doktor, canım
doktor ben ne yapayım da ne edeyim? Bunlar aklıma geldikçe aklım tavana vuracak
da bir daha geri gelmeyecekmiş gibi oluyor.
Ne cumhurbaşkanları, ne başbakanlar, ne bakanlar gördük bu ülke de canım cicim
doktor. ''Ülke de benzin yok ne diyorsunuz bu konuda ki görüşünüz nedir?'' diye
başbakana soru soran gazeteciye başbakanın cevabı ''Benzin vardı da biz mi
içtik?'' olursa gerisini var sen düşün doktor. Ben tırlatmışım çok mu bunların
arasında? Allah aşkına deyiver. ''Öğrenciler yürüyüş yapıyormuş hadi bakalım
buna da bir cevap verin.'' diye sorulunca da ''Yürüsünler, yürümekle yollar
aşınmaz.'' diyen Sayın Başbakan, acaba yollardan çok beynimizin, yüreğimizin ve
ülkenin insanlarının ruhlarının aşındığının farkında değil miydi o zaman? Bu
yaşananlar normal ise ben çok anormalim herhalde doktor.
Çernobil Nükleer Santrali patladı seksenli yıllarda, o zaman ki Sovyetler
Birliği denen devlette. Benim bakanım çaylarda radyasyon olmadığını kanıtlamak
için çıktı televizyonlara hem de gözümüzün içine baka baka ''Bakın bakın ey
halkım ben Karadeniz'in en halis çaylarından içiyorum ve bana bir şey olmuyor
bundan sonra da olmayacak.'' diye dalga geçti bizler ile Türk Milleti ile...
Aha da şimdi bana söyle doktor. Ben de yaşadım, sen de yaşadın bunları, sen de
isyan ettin ben de isyan ediyorum. Düzelir miyim sence ben, söyle doktor?
Ahh Bosna ah, aaah Kosova Ah! Avrupa'nın, hem de kendini bizlere medeni olarak
tanıtmaya çalışan Avrupa'nın tam da göbeğinde, etnik kökeni ve dini yüzünden
binlerce Müslüman soykırıma uğradı doksanlı yıllarda. Ben bunları nasıl akıldan
çıkartayım sen söyle doktor. Nasıl fıttırmayayım bu yaşananlara? Çocuklar vahşice
öldürüldü, masum kadınlara tecavüz edildi alçaklarca ve o medeni Avrupa bunu
senelerce seyretti. Srebrenitsa'yı o sekiz bin, şehit olan, kadın, erkek çoluk
çocuk Müslüman’ı nasıl unutayım da düşündükçe nasıl dişlileri sıyırmayayım ben
doktor?
Hani Fatih Erkoç'un bir şarkısı vardı sen de duymuşsundur doktor, şöyle sözleri
vardı ''Oynatmaya az kaldı doktorum nerede, bir güzel kız yüzünden
çıldıracağım.'' daha devamı da var amma aklımda kalmadı doktor. Bizim ki kızdan
filan değil çok şükür. Bizim vidaların gevşemesi toplumda yaşanan bir sürü
saçmalıktan, bir sürü zevzeklikten doktor. Hani sıkıştırmıştık terör örgütünü
bir tarihte İran sınırında da askerlerimiz beş yüz altı yüz tanesini bir
çırpıda yere serecekti eğer ki yukarıdan bir yerlerden ''Geri Çekilin'' emri
gelmeseydi. Sen biliyorsun doktor o zaman devletin başında kimin olduğunu, o
geri çekilin emrini kimlerin verdiğini. Bu alçaklıkları unutacak mıyız biz
doktor? Bunu okuyup, duyup da ben kafayı yemesem, sen yemesen, o zaman anormal
olmaz mıyız? Hele de komutanlardan birçokları da yemiştir mutlaka bu durumda
kafayı... Öyle değil mi doktor?
Güzelim Güneydoğu, serhat şehri Gaziantep, peygamberler şehri Urfa, karpuzun
vatanı güzelim Diyarbakır, Bitlis, Mardin ve daha nice güzellikler. Otuz
senedir alçakça bir provokasyon ile yağmaladılar seni güzelim Güneydoğu. Oysaki
bizler et ile tırnak gibiydik. Oysaki biz hiç bir etnik kökene tepeden
bakmadık, üstünlüğün ancak takvadan olduğunu bildiğimiz için. Her şehit haberi
duyduğumda benim evlatlarım vurulmuş gibi tüylerim diken diken oluyor doktor.
Allah o yavrularımızı, o Mehmetçiklerimizi önce ailelerine sonra da memlekete
ve bizlere bağışlasın. Çoğu zaman gözlerim nemleniyor. Hiç birini tanımasam da
onlar bizim yakınlarımız, canımız ciğerlerimiz, aslan gibi evlatlarımız. Var
olsunlar. Ben de hiç birini aklımdan çıkartmayacağım, bu kadirşinas milletin
toplumsal hafızası da unutmayacak bütün bu yaşananları. Küfrediyorum alçaklara,
beddua okuyorum, lanet ediyorum. Ne yapayım doktor ben de tepkimi böyle dile getiriyorum.
Daha aklıma gelmeyen bir dolu saçmalık ki farkındaysan hepsini yazamadım. Sence
düzelir miyim doktor?