Işıyan rahmetin tecellisi kadar huşu tedarikli bir gün dönümü: Kâh ansızın bastıran yağmurun ikrarı kadar yüreği sakinleştiren kâh kayıp bir imgeye göz kırpan gönül kırıklığı.

 

Tescilli beynamaz suretleri ile gölgeleri devinen anlamsızlığın o hicap yüklü çığlığı. Belli ki bir meftanın boş vermişliğinde, hayat denen çarkın izbelere yığdığı umut kırıntısı hani olur da zamanı gelmeden düşeriz yola da zamansız ölümlerin peşinden yas tutarız.

 

Tevafuk işin aslı her ne kadar mazeret beyan etmese de sarkaç, koşullandığımız belki de şartsız şurtsuz isyan ettiğimiz tecellisi iken yüreğe sığdırdığımız hayal kırıklıklarının gölgesinde solumak adına ikilem yüklü iken git-gellerin maruzat yüklü beyanında bir iz düşümüne rast gelip meylettiğimiz o ışık huzmesi.

 

Kapanan kapının ardında yüklü bir heyecan iken taarruza geçen, her nasılsa dipsizliğin indinde bir tedarik mahiyetinde, dokunduğumuz o rahmeti her daim yürekte saklı yine de duraksamak adına teğet geçtiğimiz ne çok edim ki bilfiil iştirak etmekten imtina edip de zararsız bir varlığın gölgelere karışan kayıtsızlığı belki de mükellef kılındığı ne çok tahribat.

 

 Gün evrildikçe, hicret bildiğimiz zamansız sanrıların icabet ettiği.

 

Hutbelerin gizemine sığdırdığımız niyaz yüklü beyanatlarımız, her nasılsa Yaradan haricinde duyulmayan kaç oktavlı bir ses öbeği iken çalınan şarkının nihai nakaratında, bir imgeden diğerine geçerken soluklandığımız ya da son bulduğumuz.

 

Miadı dolan o sancı sonrası, kavuşmaktan aciz iken yeni bir güne ya da yenik bir hayalin biteviye umut yağdıran gizemine akıl ermez iken her nasılsa siper ettiğimiz ölüm öncesi. Sona kurulu bir sarkacın kim bilir kaçıncı izleği, soluk bir tenin görünmezliğinde bir nebze de olsun kayıtsız kalamadığımız…

 

Irgat düşler belki de tek edilmişliğin niyazında soluklandığımız o tecritli sığınağımızda, yol yakınken, boş vermişliğin dip sancısına yığdığımız öbek öbek: Gömülü anlamsızlığı iken hayata rest çeken, o münafık gölgeler belki de suretsiz yankıların geri dönümü olmayan bir pişmanlık iken yaşadığımız ve yaşattığımız hayal kırıklığı.

 

Mecalsiz bir ömrün kayıt dışı suskunluğu her daim vuku bulan ve söz kırımı yetisizlikleri bir marifetmişçesine yok saydığımız en az görünmezliğin yarattığı o düş kırığı söylencelerin nazarında, bir bir dizdiğimiz ve solduğumuz yaprak misali bir yandan soluduğumuz hicap yüklü karşılıksız sevinçlerimiz, tek kişilik bir koltuğun tıklım tıklım yalnızlığı, peyda olan ölüm öncesi.

 

Kanıksanan bir rabıta ve kayıtsız o silik pervasızlık hak etmediğimiz.

 

Gömülü bir hicran iken elem yüklü korunaklı bir dünyanın sınır ihlalinde, yaşadığına dahi kani olmazken ve her nasılsa yaşam denen o somurtuk mizacı bir şekilde kabullenmekle yükümlü kılındığımız.

 

Hapsolmuş ihtişamlı bir gölgenin vahameti saklı belki de hırpani telaşların kasırgası boğarken tınısını mahremiyetin ve yoldan çıkmış bir notanın kayıp rotasına denk düşmüşken istikameti o yitik devrim sancılarının.

 

Ahkâm kesen evrenin izbelerinde sakladığı o yadsımazlıkla hükmetti yalnızlık ve serkeş bağnazlığını elleriyle öldürdü.

 

Ölen mağlubiyetti, sefaletti ve solgun gündönümünün kayıp lehçesine sızmıştı kan çiçekleri.

 

Yol bildi, yoldaş eyledi ve gölge belledi aşksız o yalnızlık,  yürekteki hutbesine tıkıştırırken vahameti.

 

Edilgen bir zaferi mademki payidar kılmaktı amaç, amaçsızlığın tınısına gizlendi yeniden düş bekçileri, düşsüz yarınları mest etti mazi hele ki an’ın ansız ve gözden düşmüş sarnıcına sığdırdığı bilinmezlikle rest çekti anında belki de gölgelenmesi idi sorun olan hele ki mahrem imgelere gizlenmiş yoksunluk bir kez çıkarılmışken gözden, yeniden göz yummak adına göze aldı sonsuzluğun rehavetini. Bilinmezlik meyletmişti bir kez, hoşnut olmayan gök kubbe sakınmıştı karanlıktan. Yine de yeniden demek, düştü payına evrenin ve soluk ritmiyle tek bir fasıl hüküm sürdü ve ahengi kayıp bir güfte bu kez sığındı yedi notaya: sokuldu usulca ve mimledi aşkı, gıybet bildiği tüm söylenceleri görmezden geldi.

 

Hüznü meşk eyledi acı yüklü travma.

 

Gönlü mabet bildi bir kez gizemli âşık.

 

Hoş tutmaksa aşkı, yok saydı nefreti.

 

Ümmetine sığındı sadece ve malum bir öngörüde sıraladı bir bir mesnetsiz ithamları: ne de olsa şeytandı insanın ve evrenin düşmanı, hakkaniyet idi mağlup gelen ve son kez diledi dillendirdiği niyazları en derinde saklı ve bin bir nazla aşkı yoksun kılan ne varsa.

 

Günler devrildi, aşk sancılandı, evren mimlendi ve sadece yutkundu kader: Sadece nüksetti karanlık üstelik ansızın gaflet bürüdü yeri göğü ve soluklandı zaman ve boyutsuz mekân, sürece riayet etmekse düşen payına, bu sefer gölgelendi mihrap. Bir tahakküme esir verdi saflığını hele ki o çocuk aymazlığıyla sığındı annesinin kollarına ne de olsa mesken bilmişti gönül sesini hele ki tufan koparken saklanacak tek bir ağaç kovuğuna rast gelmezken esirgendi rahvan ve yalnız imgeler, kutsandı sevda ve bilinmezlik nakşetti her bir mısrada.

 

Kaderine terk edilen keder yüklü o bağnaz tümceler, tüm duyarsızlığı ile nöbete ve kıyama durdu ve saf tuttu en başta hele ki o makamsız şarkılar iken, kayıp nakaratı rehavet yüklü son bir kez daha şans verdi Tanrı: Gölgelenen masumiyeti ile yok sayılan sübyan yetileri dokunulmazlığın sadece aşkı yâd eyledi, sadece sürgün verdi aslını ve sığınağında korundu hidayet bir kez dahi nüksetmemişken sarkacın devinimi.

 

 

 

( Kan Çiçekleri... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 7.12.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.