Mutlu cümleler kaybolduğundan bu yana nizamı yitik serkeş varlıklar sadece gidip geliyor aynı istikamette. Bir ileri bir geri.

 

Saati kurmayı unuttuğumdan beri hiç mi hiç hayıflanmıyorum da. Sözüm ona sabitledim zamanı.

 

Yatak döşek hüzünleri de aynı çatı altında topladım. Dünküler yarına doğru ilerledikçe an itibari ile sarılı olduklarımı da kattım mı…

 

Sahi ne olacak bu işin sonu? Bir duruyor bir kalkıyor bir soluyorum bir kokluyorum yığılı kurumuş çiçekleri bir asır evvelinden koparıp odanın ortasına yığdığım. Yer gök yaprak yığılı sanırım üzerine bastıkça çıkardığı o hışırtı ruhumu okşuyor. Haricinde duyumsadığım fazla bir şey de yok doğrusu mutlandıran. A, evet bir de kelimelerin zihnimdeki yankıları. Çok sıkıldıklarından olsa gerek kurtulmak istiyorlar o esaretten benim gibi. Onlar özgürlüğüne kavuştukça beyaz zemin üzerinde bir o kadar ben de kırıyorum zincirlerimi geçici olsa da. Ve bir gün sonrasının telaşı sarıyor şimdiden benliğimi: Yarına çıkamazsam, demekten de beter yarına ne yazarım düşüncesi. Kımıltıları oldukça huzursuzluk veriyor ben yazıya dökmezden önce.

 

Soruyorum kendime gün boyu:’’Bu gün ne yaptın kendin için?’’ Dahası da var. İnanın ki suskunluğum hayra alamet değil. Gecenin bir vakti hangi Allah’ın kuluna neyi sorup da neyi ifa edebilirim ki…

 

Saati de yok üstelik ne zaman neyi yazacağımın. Bu da yetmezmiş gibi kelimeler yavan kalabiliyor hissettiklerim yansıtırken.

 

Zihnimin arka odalarında saklı ne varsa karman çorman yetki veriyor bana:’’Hadi, anlat bizi kendine.’’

 

Sorgulamak zaman zaman can sıkıcı olabilmekte yine de kendimi cezalandırmada iyi bir yöntem ve son zamanlarda ivmesini de oldukça arttırdı. Sebebi var ya da yok lakin geliştirdiğim nice savunma mekanizmasından beni tek töhmet altında bırakmayan. Bir alışkanlık büyük ihtimalle öncesinde başkaları tarafından sorgulanmak iken düşen payıma, yetmemiş olmalı ki eklentili ve muğlâk sorularla idame ettiriyorum varlığımı.

 

Analitik düşünme yetim pek işe yaramasa da bir o kadar psikolojik açılım getirmek belki de yoğunlaşıp bir gün buhar olmama sebebiyet verecek olan.

 

Ardışık cümlelerdeki tüm o varsıl edimler mefta olmuş öznem nezdinde karışıyor imge sağanağında ıslanırken kuru bedenim.

 

Saatlerce lal oldu mu dilim iyice işkilleniyorum gidişattan hele ki zihnimin gizil geçitlerinde tren misali devindikçe sancım kaygılanıyorum yeniden.

 

Acıyan bedenim olsa keşke ve kanayan sadece gözlerim.

 

Acıyor ruhum hem de fazlasıyla.

 

Kanıyor dünlerim yarınlara söyleyeceğim yalanlara kanarken çocukça. Bana söylenen tüm yalanlara inandığım yetmezmiş gibi içsel haykırışım bile yalan yağmuruna yakalanmış.

 

Kandığım gibi öncesinde ve yalıtıldığım ölçüde bu sefer evrene küsüyorum hatta sevdiklerime tarafınca sevilmediğim kim varsa.

 

Bana iyi davranmayan kim varsa en çok da kendim ve sürgün düşlerim…

 

Vakıf olmaya çalışırken alt bilincimin tüm o saçmalıklarına görüyorum ki saçma sapan bir hayat benimki. Kimine göre koca bir hiç kimine göre fuzuli işgal.

 

Hastalıklı bir düşünce sistemi geliştirmiş kim varsa bu sefer şükrediyorum beni bana daha yaklaştırdıkları için diğer yandan soyutlandıkça evrenin nimetlerinden. Ne zaman düşkün oldum ki, demek ayrı külfet irademi çelik addettiğim her geçen saniyede.

 

Hasara sebebiyet veren tüm o yıkıcılık her daim galip gelmekte bir o kadar mücadele etme gücümün iniş çıkışları yorarken ve ben yordarken geçen süreci.

 

Git, dediğim insanlar geliyor gözümün önünde.

 

Kal, deyip de terk edenler ya da benim arkada bıraktığım her ne ya da her kim ise.

 

Bir enkazın türevi ne olabilir ki haricinde ben sürekli yeni bir bina inşa etme gayreti ve gafleti içerisinde. Ne adil ne de olağan ama mutlak varlığımı kanıtlama telaşı aslında tüm olup biten.

 

Tüm edilgenliğim ile yine kendime zarar verirken görüyorum ki bu çalıntı senaryoda tek etken suçlu var hele ki yanılgılarıma teğet geçen tüm o çokbilmişliği yok mu insanoğlunun.

 

Susturulmuş cümlelerim doğum öncesi kaygı da bırakıyor her izdüşümü öncesinde ben tırtıklarken sakil benliğimi ve konuşlanmışken kelimeleri siper bilip saklı olduğuma inandığım ama diğer taraftan ifşa ederken tüm gizemi.

 

Tutuculuğum had safhada ve tüm o yergiler hele ki o günden sonra. Bir milat ya da bir bitiş belki bir sızıntı belki çökük bir izlek yüzleştiğim korkularımla.

 

Zaten bedenimle ruhumun zıt düştüğü tüm imgeler evreni bana ya da beni evrene tanıtan hele ki ket vurmuşken kalbim tüm o mantık silsilesine…

 

Kim bilir belki de bir şakadan ibarettir dert bellediğim varlığımı yok sayanlarca.

 

Gömütlere saygıda kusur etmiyorum edilgen varlığımı yok sayanlara da yok tek sözüm. Varsıl mizaçların rehavetini de yok saydım mı emsalsiz sığınağımda gönül hutbesine bıraktım aşka dair ne varsa. Gıyabımda kanıksadıklarım da ayrı perdeden sunumda ahvalimin.

 

Sebepsiz yok oluşlar dönemecine takıldığım ayraçlar yine de gülüp geçtiğime bakmayın siz. Varlığımın delalet olduğuna kani olduğuma inandırılmışım bir kez hele ki her andığımda adını ant bildiğim isimsiz bir metanet hâsıl olan demli hüznüm çöreklendikçe sağaltırken bilinmezi.

 

 

( Sürgün Düşlerim... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 2.10.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.