Neyi sunabildim ki bu
güne değin ya da ne ile iştigal ettiğim miydi önemli olan hiçbir sıfata tabi
olmayan ismim miydi tek gerçek.
Kıvrımlarında hayatın
en az zihnim kadar en bulanık olandı gördüğüm ya da gördüğüme inandığım.
Bir kutudan ibaretti
ömür; iki çekmecesi olan tek bir kutu ve isimler vardı kayıt altında her kim ise
yolumun kesiştiği.
Kesişmese bile kesişme
ihtimalinin saklı olduğu.
Kapalı bir zarf idi
sabah uyandığımda tüm talimatların yazılı olduğu. Tek göndericisi idi zarfın
maliki:
Edimler zikredilmişti
sabahın ilk ışıklarından gün bitimine kadar uymakla sorumlu kılındığım. Belli
ki bir oyundu bana oynama şansı verilmiş. Neyi kazanıp neyi kaybedeceğim gün
sonunda belli olacaktı.
Hangi oktavdı kim bilir
o seslerin varlığı ile eşleştirildiğim. Mubah bir düş idi ne de olsa tüm
aykırılıkları ile müdahil olmuş iken.
Sunumum ne olabilir,
diye düşünsem de elimde olmadan ele veriyordum içimden geçenleri ya da sahip
olduğum tek vasfımdı oyun dışı kalmamak adına.
Zincirin yeni
halkasıydı aslında ellerimle eklediğim. Belli ki tekerrür ediyordu yürekten
hissedip de bir türlü sahip olamadıklarım.
İsimleri olmayan kadın
ve adamlarla dolu idi dünya. Varla yok arası ne çok edim kime ait olduğunu
seçemezken. Yine de dost bellemek idi oyunun ilk kuralı ve nazıyla niyazıyla
eşlik etmek oyuna.
Mızıkçılık yapma hakkım
saklı olsa gerek ki ara sıra kaçıyordum geri geri bir yandan işliyordu zaman
sondan başa hele ki hayal kırıklıkları da peyda oldu mu haneler artıyordu o
silik görüntüyü tam manasıyla seçemesem de.
Önemi yoktu aslında
gizil kimliklerin ve önemi yoktu neye haiz olduklarının. Tek kuraldı geçerli
kılan oyunu: Sadece hisset.
Düşe kalka yürümek
birinci kuraldı. Ve kaldığım yerden devam etmek.
Hayal kurmaktı ikinci
madde gerçek olmayacağını bile bile.
Ve sevmekti aslında en
önemlisi üstelik sebepli sebepsiz kırılsam da yerle yeksan olsam da süreç
işlerken. Bu değil miydi hayatı yaşanır ve oyunu oynanır kılan.
Denedim pek çok kere.
Önce şüphe ettim ve benliğimi karşımdakiyle eşleştirdim. Kimsenin yerinde
olmayı hiçbir zaman dilemedim. Tüm saflığımla yine ben kalmalıydım tüm
itirazları göz ardı edip.
Yürüyebiliyordum,
görüyordum en önemlisi zihnim ve ruhum yaşadıkları onca ikileme rağmen ve
yaşadıkları tüm çelişkiyi devre dışı bırakıp yine devam ediyorlardı iş
birlikteliklerine.
Gördüklerimi ruhuma
kazıyordum, hissettiklerimi yüreğe. Öldürdüğüm hiç kimse yoktu gün sonunda zira
yıpranmış benliğim hala yaşama şansı tanıyordu yaşadığım tüm hayal kırıklığını
bir tarafa bırakıp.
Denemediğim ne varsa
denemek zorunda olduğum gibi bir yanılgıya düşmedim asla yoksa nasıl korurdum
özümü.
Kırık onca parça benden
kopan. Derin bir elem belki de en büyük zaafım mütemadiyen yansıttığım içinde
yaş olan, içinde yas olan ve içinde umut olan. En şaşırtıcı olan zaten buydu.
Yıkılıp yeniden inşa ettiğim üstelik harcında kimsenin katkısı olmazken zira
kardığım hep umut ve sevgiydi ve yoğururken özümü üşüsem de zaman zaman.
Üşümek değildi zor olan
ama üşütmekti canımı yakan. Altında kalamayacağım bir yüktü kırmak, darmaduman
etmek tüm yalıtılmışlığım ile bir köşede melül mahzun beklerken üstelik amacını
bilmediğim her ne ise birazdan varacak olan.
Amaçlarımı hep terk
ettim hem de yaşama amacımmışcasına bel bağlamışken.
Yok olmaktan bir önceki
duraktı varlığımı buharlaştırmak hem de kendime yaptığım en büyük haksızlık. Günden
geceye uzarken süreç gün ışığını kararttım zaman zaman, geceyi aydınlık kıldım
ve o mahzende yıllandı tüm hatırat yanına katık yapmışken gelecek ümidini.
Çekmecem hep kapalıydı
hani ki gözü olan. Bir gözü sağ gözümle gördüklerimle doluydu ve diğer gözü gün
boyu ne ise telef olmuş: Belki bir beklenti belki bir insan belki gerçek
olmayan bir aşk. Tıkış tıkış olsa da çekmeceler tüm ağırlığı ile sadece omzuma
biniyordu kanıksadıklarım ve kaybettiklerim.
Denemediğim ne kaldı ki
şu koca ömür… Bir yanda yaftalandığım bir yanda kelebek misali kısacık süren
mutlandıran o daracık zaman aralığına sığdırdığım.
Vazgeçtim hem de
kerelerce ve konuşlandım menzilde en azından kimsenin görüş alanına girmiyordum
ki girmemeliydim de. Zarar veremezdim kimselere kendim haricinde. Yaksam da
yıksam da sadece benliğim idi zan altında bırakılan.
Yumdum gözümü kerelerce
ve sustum bir ömür boyu ki hala da koruyorum sessizliğimi şu yazdıklarım
haricinde hiçbir delil yok varlığımın kanıtı.
Kanasam da kanatamam.
Acısa da canım bir diğerinin
canını asla yakamam.
Ve günün ilk
ışıklarında bana teslim edilen o zarfta ne varsa bir bir uyguluyorum ve gecenin
kör vakti baş başa kalıyorum sadece kendimle eskiden olduğu üzere ve bir ömür
boyu olacağı gibi. Benliğim ses etmese de Yaratan zaten konuşuyor benim yerime.
Bu yüzden tüm donanımım ve tüm maruzatım ve tüm yenilgimi içime atıp yeniden
doğuyorum her yeni gün yirmi dört saat sonra öleceğimi bilsem de…
Sevip de sevilmezken,
inansam da karşı gelinsem ama asla vazgeçemem bu oyundan ta ki gonk vurana
kadar.