Ülkelerindeki iç savaştan kaçarak ülkemize sığınan Suriyeli mülteciler konusuna  tarafsız bir bakış açısı sergilemek gerekirse;

Çok boyutlu bir açmazla karşılaşırız...

Ülkelerindeki iç savaştan kaçmışlar.  Kurtuluş savaşı yıllarımızda ateş düştü de ülkemizin her bir yanına, atalarımız (nurlar içinde yatsınlar)  kaçtılar mı yabancı ülkelere?

Sorun nerede ise, çözüm oradadır, mücadele edip kendi sorunlarını memleketlerinde çözmeleri gerekirdi.

Gelmişler, daha da gelmekteler. Şu âna kadar 2 milyonu geçen mülteci sayısının bu yılın sonuna kadar 2,5 milyonu bulacağını BM Kalkınma programı UNDP başkanı Helen Clark hanım ifade ediyor. http://www.hurriyet.com.tr/dunya/28845005.asp

Türkiye halkı olarak bizler genel olarak Müslümanız, vicdanlıyız her şeyden daha önemlisi insanız ama, önce can sonra canan.

Mültecileri misafir olarak kabul ettik ve onlar için sığınmacı kampları, çadır kentler kurduk. Burada yemek, barınma, ısınma, sağlık giderleri ve sair hizmetler bedava. Ama onların,  sayıları tahmin edilemeyen bölümü ülkemiz şehirlerine dağılarak  park ve bahçelerde, açık arazilerde  mekânsız ve sağlıksız  olarak yaşamaya başladılar.

Genelde çok çocuklular,  duygu sömürüleri ile dilenmeleri yaygınlaşırken hırsızlık ve cinayet vakaları da gündem oluşturmaya başladı.

Suriyenin doktor, mühendis gibi eğitimli beyaz yakalılarını Almanya aldı bize  alt kültür denilen işe yaramaz kısmı kaldı. Onlar için T.C. bütçesinden  harcanılan  miktar 5,5 milyar dolar. Çok mu zengin ülkeyiz?  Çok zengin olsaydık, emeklilerimize % 2,32  den daha fazla zam verilebilirdi. Seçim vaatleri arasında maddi destekten söz edilse, "kaynak nerede" sorusu yöneltiliyor.

Hal böyleyken, kaynak yokluğunda 2,5 milyonu bulacak mültecilerin bakımını  ne zamana kadar üstleneceğiz?

Blog yazarlarının tartışma  konusu Suriyeli sığınmacılarla ilgili  Sn.Ali Açıköz ve yazarlarımızdan Abdullah Ünal beye  ait  iki yazı okudum:

Üreme kültürleri akıllara durgunluk verecek... Yaşları  1 ilâ 5 arasında 4 çocuk...Özgürler ama sefiller...

Çadır kentte aşklar,  evlenmeler, düğünler, doğumlar sınırsız bir hızla yaşanıyor...Müdahalemiz olamaz özel yaşama ama;

Çözüm bekleyen bizim  kendi sorunlarımız zaten dağlar gibi...

Buraya kadar yazdıklarım eleştiri gibiydi. Bu böyle devam edemez,  peki bundan sonrası için çözüm?

Kimse bir başka kimseyi sırtında taşımaya mecbur edilemez. Bu konu (pürüz)  Birleşmiş Milletlere taşınmalı. Sığınmacıların ekonomik yönden  kendi ayakları üzerinde  durması sağlanarak paraziter yaşamdan kurtulmaları yönünde çalışmalar yapılmalı.

Bugün 2,5 milyon. Hızlı çoğalma ile 25 yıl sonrasında 20 milyona yaklaşırlarken  "burası bizim oldu yıllardır, biz de devlet kuracağız burada"  derlerse ne olur? Olmaz demeyin, nice olmaz denilen durumlar olur hale gelmiyor mu?

Unutmamak lazım şu sözü:  ""acıma, acınacak hale gelirsin"".   Nitekim yaşanmış örnekleri çok...

Selam ve saygılarla...

Yurdagül Alkan.

 

 

( Suriyeli Mülteciler başlıklı yazı Gülalkan tarafından 7.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.