Gövdemin ruhuma koyduğu engeller ötelenmiş, parsellenmiş ruhun eşkâlindeki tutarsızlık kadar ayan beyan.

 

Duyu organlarımın o köreltici baskısı hicap edilesi.

 

Boğazımda düğüm düğüm, tıkış tıkış devrik cümleler.

 

Yabancılar birer gölge uzayıp kısalan güneş kaçtıkça gerisin geri. Tek kaçan güneş olsa gam yemeyeceğim. Saklanmak izbelere ve yok olmak son zamanlarda destur edindiğim. Gıyabımda kesilen cezalar. Oysa veremeyeceğim tek bir hesap dahi yok. Varsın günahlarım tehir edilsin o izdüşümünde gıybetin varsın dâhil olmayayım güruhlara. Yalnızlık kıdemli bir sancı sürükleyen rüzgâr fırtınaya dönerken. Kıyısında ya da gerisinde ölümün bir yandan doya doya yaşayamadığım ne varsa…

 

Hoş bir mizansen gün batımı kimine göre benim için gömütleri kazılı çukurlarından çıkarma telaşı güttüğüm garip bir döngü karanlığın mizacını ayrı benimsediğim benimsenemezken eşkâlim.

 

Sıradan olmanın tarifsiz külfeti bir yana ayrıştırılmışlığın tahakkümperver mahcubiyeti yakıp yıkarken o eş güdümlü çığırtkan iç ses duman duman yayılırken evrene.

 

Yeni güne gebe düşler ise rengi an ve an değişime odaklı. Derme çatma bir iskelete giydirilmiş o sözde giysi duygular kadar akıl almaz eşlik ederken ruhun pervasızlığı hepten kasvetli bir o kadar baştan çıkarıcı…

 

Başarısızlığa hüküm giydirilmişim ömür boyu. Ne gam…

 

Yanıp tutuşmuşum çıra misali düşmüşken peşine şüpheli sevdaların. Varsın yanayım yanabildiğim kadar.

 

Tüketilmiş tükenmişliğimin

Nazarında koca bir hiçim:

Ne çocuk ne yetişkin

Koca bir safsata işte

Ne varsa elde kalan.

Hele ki karanlık şehrin

O sönük ışıkları

Pervasızca pervazında ömrün

Kuş bakışı seyre dalmışım…

Kimliksiz bir rabıta;

Ah, benim süzgün ölü düşlerim.

 

Sıradan kimliğimin yanılsamasındaki o nüktedan ve dehşetengiz çarpıklığın kifayetsizliği olsa olsa rivayet ediniminde süregelen. Çok oldu uzağında kalalı az oldu seyri bu sefanın. Elde kalan sıdkı sıyrılmış bir cefa; riyadan mütevellit hanidir kör gözlerle uzağında kaldığım o döngü seyrinde iken âlemin muaf tutulsam da ihtiva edesi sefil benliğim.

 

Denemedim mi sanırsın? Heyhat… Komik hatta acınası. Haricimde ne varsa geride kalan: Biraz ondan biraz bundan. Bir bardak da su ilave ettik mi hadi, buyurun sofraya. Sofra da sofra olsa hani… Bir tabak elem almaz mıydınız ya da bir bardak gözyaşı...

 

Boş ver sen yine de. Unut tüm söylediklerimi. Unutmak ya da unutulmak ise tek teselli düşen payıma hafızamda,bahar temizliği yapmaktır belki de tek çaresi. Haiz olduğum tüm kadim bilgiler bile yetmezken anladım ki bilginin tek bir sahibi dahi yok tıpkı sahipsiz düşlerim gibi. Emanet bir canın yüklendiği tüm o sorumluluklar fazlasıyla yordu yorgun ruhumu. Emanet acıları sahiplendim fazlasıyla, biriktirdim tüm o düş kırıklıklarını. Methiyeler de düzmüyorum artık olası seçeneklerin enginliğinde filtresinden geçerken hüzün.

 

Varlığımla arz-ı endam etmişken farkında bile değilim geçen zamanın neye tekabül ettiğini. Bir gün mü bir asır mı yoksa geldim mi yolun sonuna. Artık nasıl izafi bir mefhumsa adına ömür denen… Bir varız bir yoğuz. Yok iken yine aslolan yola teşrif etmişken, gönülden süzülen ne varsa, vasfımıza ve özümüze hibeli coşup akıyoruz. Ritmi hayatın olsa olsa… Bazen bir tutam neşe bazen hüzün bazense tüm o kayıtsızlığımız.

 

Kopmadan, koparılmadan müdahil olmak o halkaya yeniden tümlendiğimiz bir derya iken kâh sayısız dalga perçinlerken çaresizliği kâh yüzme gayreti içerisinde zaman zaman ters akıntıya kapılsak da… Yitip gitmemek elden geldiğince tüm ihtimallere rağmen. Ne de olsa düş gezgini kullarız Hakkın rahmetine sığınmış. Ve tüm o yarınlar; vasıflı vasıfsız onca kimlikle sarmalanmış…

 

İşte, yine takıldı aklımın kancaları bir bir tüm o erişilmez hüviyetlere. Hükümsüz demeye bin şahit gerek.

 

Yine mıhlanıp kaldım şu kelime deryasına ve kesişti yolum muaf tutulmaktan hicap ettiğim ne varsa…

 

Ne de olsa tüm o yetilerimiz her şeye muktedir Yaratan’a her geçen an daha yaklaşıp tümlendiğimiz. Ne eksik ne fazla bilakis eşgüdümlü yordanası bir yolculuk biletsiz gidip geldiğimiz özümserken ve yudumlarken o şifalı suyu ve aydınlanırken yolumuz.

 

Kırparken yıldızları, gönül ışığını sönmekten alıkoyan efsunlu bir âlem ne de olsa bitimsiz ve türevi inanç olan her boyutta ve her anlamda üstelik. Yeter ki tüketmeyelim sevgiyi çekilen tüm o muhalif setlere ve nefrete inat. Ne anlık ne de izafi tam tersine ömür boyu…

 

( Ah Benim Süzgün Ölü Düşlerim... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 13.03.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu