Sevmek yeterli sanırdım sadece sevmek: Olabildiğince ve alabildiğince. Hatta ve hatta tüm gerçekleri elinin tersiyle itip, olanı farklı görebilmek belki de değişime ayak uydurmak hatta ve hatta kabul görmeyen yetisizliklere rağmen.

 

Cesaret örneği imiş sevgi ve bir o kadar tutarsız bir döngüye dâhil eden.

 

Umarsızca sevmek, yadsımadan yadsınma ihtimaline rağmen. Değil ihtimale, bile bile ve göz göre göre.

 

Sanmak mı, bilmek mi?

 

Görmek mi, var saymak mı?

 

Yoksa itile itile kıyı köşede kalmak mı?

 

Zaruret bilirdim bu mefhumu hatta inanırdım tek yanlı bir duygu selinin her şeye ve herkese yeteceğini.

 

Bildiğim ne varsa, bildiğimi sandığım ve emin olduğum…

 

Emin olmama rağmen benden emin olmayan o aciz varlıklar ki görünen tablonun çok çok gerisinde.

 

Hayat yine bir hipotezimi teori gerçeği olarak sundu önüme: Zayıf addettiğim şu ruhum ya da görünenin çok ötesinde kuvvetle muhtemel tüm öngörülerim ve acziyet tanımlanan saf yanım.

 

İyi miyim? Ya da ikiyüzlü?

 

Olan mıyım olması gereken mi?

 

Eğer ki koruyup kolladıklarımı halen muhafaza ediyorsam bu da Rabbimin bir armağanı tıpkı sahip olup da görmezden geldiğim diğer kapalı kutular gibi. En azından kapalı bir kutu olmadığım gerçeği ile teselli buluyorum. Her ne kadar kutunun da kasamın da kilidi ebediyen bende kalsa da.

 

Ne tuhaf bir duygu yanılmak ve ötelenmek ve bir o kadar hüzün ile dolduran. Durduk yerde sevinç çığlıkları atmıyorsam vardır bir nedeni. Durduk yerde gözyaşı döküyorsam bu da bir zayıflık olarak nitelendirilmemeli. Ben gülmeye ya da başkalarının acıları ile beslenmeye programlı değilim ki ve hiçbir zaman da böylesi bir ruh hali ile iştigal etmedim.

 

Yetmedi hiçbir zaman ve görünen o ki benim ne gücüm yeter ne de hayal dolu beklentilerim bazı insanları değiştirmeye. Zira öylesine güzel şekillendirmişler ki varlıklarını varlık diye bile nitelemek gelmiyor içimden. Onca zafiyet gömülü iken içlerinde yansıttıkları ve duyumsattıkları. Onca beşeri ihtiras ve dürtü ile arz ettikleri donanım ve bitmek bilmez talepleri ve doyumsuzlukları. Ondan sonra da ahkâm kesen o bitimsiz ve korunaklı söylemleri.

 

Bitimsiz işte hayal kırıklıkları ve görünen o ki bin yaşıma da gelsem aynı dürtü ve yoğunlukla yaşamaya devam edeceğim.

 

Fazla da bir beklentim yok ayrıca hatta artık hiçbir beklentim kalmadı onca şeye ve onca yalana tanıklık ettikten sonra.

 

Tanrım, ne kadar uyumsuzum şu düzeneğe dâhil olmamak adına. Hep kaç adım gerisinde durdum dünyevi gerçeklerden. Varsa yoksa duygularımın sentezi beni daha da akılsız kılan.

 

Duygu ve zekânın iş birliği ise afallatan bir ortaklık. Zekâm bir yandan isyan ederken çelimsiz duygularım da için için haykırmakta. Sefil bir yalnızlık ise hayatın dökümü. Uyumsuz ve sıkılgan bir ruh hali darmadağın eden.

 

Görünen o ki; hayatta karşılıksız onca duygunun sermayesi çoktan bahşedilmiş bana ve faizi de fazlasıyla yorgunluk ve kırgınlık.

 

Telaffuz etmekten imtina duyduğum tüm sanrılarıma ve yanılgılarıma selam olsun…

 

( Cesaret Ve Yanılgı başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 9/9/2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.