An ve an ilerlerken
zaman denen düzenek bir bir kıymete biniyor duygular. Bir bir gerçek yüzü
ortaya çıkıyor saklı ve örtülü gerçeklerin.
Ne zaman ki gereksinim
duysam haricimde birine istisnasız yanılıyorum hem de ilk günden beri.
Çocukluğumdan beri ömür tükendi tükenmesine de akıllanamadım gitti.
Korkmak da değil
benimki ya da ardından kuyu kazmak. Ah, akılsız başım: Girizgâhtan sonuca kadar
bir bir yansıtılan nasıl da aksediyor dolaylı yollarla ve endirekt
fiiliyatlarla.
Çok oldu demeyeceğim
yitip gidenlerin arkasından döktüğüm gözyaşı zira tarih hep ama tekerrürden
ibaret. Kalanların farkı yok gidenlerden. Ya da yansıttıklarımın hiçbir farkı
yok içte kalanlardan. Ne zaman ki ellerimle sunsam iç dünyamı altın bir tepside
ya da zikretsem üç beş kelam hep ama hep kabak benim başıma patlıyor.
Ne acı, Tanrım ne acı…
Hiç mi ümit yok? Hep mi sürecek bu döngü?
Neden diye asla
sormuyorum çünkü biliyorum ki; insanlardan yana şanssızım. Ve ne zaman aralasam
kapıyı ya sinsice doluşuyorlar gömdüklerimin arasında yer bulup ya da saf ve aptalca
bir yanılgıyla kabulleniyorum ve inanıyorum. Demeye kalmadan ne varsa
paylaştığım dolaylı ya da dolaysız, hesabını faiziyle ödüyorum.
Oku hayatımda da durum
bundan ibaretti iş yaşantımda da…
Özel hayatla ilgili
elimdeki tüm soyut dokümanlar zaten sonun başlangıcını hazırladı; üstelik
tastiklendi noter tarafınca.
Ne külfetmiş Yarabbim,
nasıl ağırmış gerçeklerin geri dönümü.
Karmaşık olduğumu
sanırdım. Hayır, asla tam tersine kafası farklı bir mekanizma ile çalışan ve
göründüğünden farklılık arz edenler karmaşık olanlar. Bir de akıllı addederdim
kendimi. Nerede… Bırakınız zekâ seviyemi bazen şüpheye düşüyorum bu kadar
dirsek çürüten ben miymişim diye…
Yine de suçlamıyorum
kendimi. Haricimdekileri de suçlamak ya da yargılamak gibi bir hakkım da yok.
Yok ama gözlemlerim içimi çok acıtıyor.
Anlatmak ve anlaşılma
gayesi. Bunu da artık attım şıkların arasından. Çözümsüz bir sorunun cevabını
neden aramaya devam edeyim ki. Anlamak da istemiyorum artık. İç
hesaplaşmalarının peşinde ve küçük hesaplarla iştigal edenler hiç mi hiç
ilgilendirmiyor şahsımı.
Gerçek olan bir şey
varsa; zoru seviyorum ve hayatım boyunca hep ama hep zorluklarla mücadele
ettim. Çocukluğumdan bu yana üstelik…
Dışarıdan görünen ise;
şanslı ve mutlu bir çocuk olduğum yönündeydi. Ne de olsa; dışı seni içi beni
yakar. Şükretmediğimi söyleyemem ama şu da bir gerçek ki; zor bir babanın
evladıydım daha doğrusu evlatlarıydık. Herkesi tenzih ederek şunu söylemek
istiyorum ki; hiçbir müdahale söz konusu değildi. Bir eli yağda bir eli balda
bir çocuk ve bir dediği iki edilmeyen. Ama ne sokakta top oynamam söz konusu
idi ne de ergenlik yılarımda arkadaşlarımla dolaşıp gezmem. İnsanlara istediğim
kadar yakın ya da uzak olayım hiçbir önemi yok. Çünkü sadece kısıtlı imkânlarım
oldu insanları tanımak adına.
Çok rağbet gören bir
terim var, sıklıkla da rastlıyorum…
Hayat okulundan
mezunum, diye.
O okulu bitiremedim
ben. Çok da gülüyorum kendime. Çok insan tanımış olabilirim bu güne değin ama
onlar gerçek anlamada benden üstünler. Yaşama teknikleri olsun, davranış
kalıpları olsun ya da gerçekleri algılamaları.
Aslında bu kadar geri
planda tutulmam ailem tarafınca tek bir gerekçeye dayanmakta: Sadece ve sadece
hayattan ve kötülüklerden koruma gayreti güttüler. Nereye kadar koruyabildiler
ki. Sonuçta adımlarken yolu üstelik tek başıma; sudan çıkmış balık misali
debelenip durmaktayım.
Pes etmek ise
literatürümde en üst sırada yer alır. Yaptığım işi beğenmemek bir yana tuttum
sayısız mesleğe yönelip bir de ekstra kafa patlatıp eğitimini aldım. Strateji
uygulayamamak da benim nihai sorunum. Zira gerçek hayat ne doğallığı kabul
ediyor ne de samimiyeti. Olmadık insanlar, olmadık tutumlar.
Yok, yok ben adam
olmam.
Yaşıtlarım torun torba
sahibi, ben hala kararsızlık içerisinde arayışımı sürdürmekle meşgulüm. Ne
zaman ki gayemden ya da hayallerimden bahsedeyim bu sefer işler daha arapsaçına
dönüyor. Çenem de inanılmaz düşüktür. Bilen bilir. Hani gelen telefon
faturalarının haddi hesabı yok. Ne de olsa faturaları ödemekle mükellef
değilim. Ben sadece tüketici olarak ekonomiye katkı sağlamakla meşgulüm.
Sonuçta döngüye müdahale edilmesi lazım.
Baktım ki işler böyle
yürümüyor ben de hem faturaların meblağsını azaltmak hem de dert yanmak için
yazıyorum. Ama gelin görün ki; şimdi de internet limiti aştığı için hane
halkında darboğaz yaşanmakta. Yok, yok ben adam olmam.
Zaten adam olmak gibi
bir niyetim yok. Hem halimden hem de cinsiyetimden memnunum. Adam olmayanlar
düşünsün.
Nereden nereye geldim…
Pes etmekten
bahsediyordum, değil mi?
Çalıntı bir hayat
sürmüyorum ve sadece bahşedilen bir yolu adımlamak tüm gayem ama çarpık bir
yönelim değil; düzgün ve emin adımlar. Yalpalasam da zaman zaman koşmak geliyor
içimden mütemadiyen.
Hayallerimi terk etmek
ise kendime yapacağım en büyük ama en büyük haksızlık.
Gerçi bazı konularda
oldukça demoralize oldum ama bunun da yaşanması gerekiyormuş ki sahip
olduklarıma dört elle sarılayım.
Kavramlar olmadık
zamanlarda farklı bir seyir takip etse de kanıksadıklarım sarsılamayacak kadar
sağlam. Müphem insanlarla ve konularla da artık ilgilenmiyorum. Her ne kadar
kafa yormadan duramasam da. Çünkü açılımım ivme kazanmakta tartışılır
zihniyetlerin farklı izdüşümleri ve kıymet verdiklerim daha da değer kazanıyor.
Benzemek ya da örnek
almak ise ne derece önem arz edebilir ki. Bu yüzden tüm mücadelem benliğimi
vakıf kılmak ister istemez. Kaygım yok bu yüzden. Tek kaygım sürdürülebilir bir
hayat mutlulukla eşgüdümlü. Tabii ki de huzur ve vicdanın işbirliği
neticesinde…
Normal ya da farklı
olmak ise göreceli bir kavram. Madem ki benzemek kaygım yok demek ki normal
addedilen tutumlar geliştirmek mecburiyetinde de değilim. Durduk yerde de asla
yükselmez sesim ama yapılan haksızlıklar girdi mi işin içine sakin kimliğim bir
anda değişime uğrayabilmekte. Bazen sesli bir taarruz bazen sükunetimi koruma
içgüdüsünün eşliğinde. Asla sükût ikrardan gelir, diye de bir tutum değil tam
tersine gücümü arttırmak adına kendime yaptığım telkinler. Doğrusu bu konuda
oldukça yol kat ettim. En azından teknik itibariyle irademi sınamak konusunda
kimseler elime su dökemez. Yaşanmışlıklar ve zamanında getirilen uçsuz bucaksız
sınırlamalar taş gibi bir irade ile sonuçlandı. Taş kalpli olmasam da sağlam ve
güçlü bir iradedir içimde saklı tuttuğum. Bu yüzden de yeri geldi mi disiplinli
yeri geldi mi bir o kadar umarsız.
Mizaç ve karakter girdi
mi işin içine akan sular durmaz mı. Her ne kadar set çekenler ellerinden geleni
ardına koymasalar da…
Alışkınım da ve bir o
kadar korunaklı önüme bariyer çekenlerin varlıksız varlıklarına. Önceleri
kendimi silik bir gölge olarak kanıksamış olsam da işin gerçeği şu ki ne eksim
var diğerlerinden ne de yanlışım. Doğrularım benim için ne kadar önemliyse bir
o kadar onları korumakla mükellefim ve bundan da inanılmaz mutluluk duyuyorum
her ne kadar tek kişilik mücadele zor olsa da.
Zor bir insan olmak
kadar zorluklara göğüs germek. Ama hayatı yaşanılır kılan bu benim için. Zira
bir o kadar alışkınım illa ki bir takım şeylerin yolunda gitmemesine. Eğer ki
her şey yolundaysa bu sefer bende bir sorun var demektir.
Katlanılması zor bir
insan ve bir o kadar dirençli her ne kadar görüntü itibariyle zayıf ve
incinebilir dursam da. Büyük ihtimalle gündelik telaşların ve maddiyatın
adımlarca uzağında. Yoksa şu an bu satırları yazıyor olmazdım. Büyük ihtimalle
müdür koltuğumda ve yüklü bir gelirin hazzıyla yaşayıp gitmekteydim.
İşte bu yüzden
seviyorum kendimi: Farklı, alışılmışın dışında ve zorun peşinde… Bir o kadar
uzağında kanıksananların ve kendi düzenini kabul ettirmekle uğraşan. Hayal
gücümün eşliğinde bir o kadar yalıtmış kendini çağın gereklerinden.
Hayallerinizi hep
kollayın. Ve asla izin vermeyin hayallerinizin çalınmasına. Ne çalıntı bir
hayat ne de çalıntı hayaller. Bizi biz yapan her ne ise sevip, koruyup
kolladığımız.
Sevgilerimle…