Uyanmakla uyanmamak arası bir devinim. Gerçeğinden ayırt edilmeyen bir rüya besbelli. Senaryosu kurgulanmış ve bir o kadar kurcalanmış. Sayısız yanılgı da olsa, kısacık bir zaman dilimi hatta bir düş ötesi…

 

Düş ertesi yeni bir güne yelken açarken nasıl da umutla dolar insanın ruhu. Ruh, gönül ya da yürek ne derseniz deyin. Bizi biz yapan değil mi her bir katman. Kısaca benliğimiz, bütünümüz, eşkâlimiz, kimliğimiz ve taşıdığımız hangi vasıfsa bize dair.

 

Yudumlarken hayat denen şifalı suyu ara sıra canımızın yanmaması muhtemel mi hadi itiraf edin. Kim bilir hangimiz nasıl da boyunduruğu altındayız sayısız bilinmezin ve engelin.

 

Kiminin bedensel iç çekişleri kiminin çalkantılı ruhu kiminin bitmek bilmez istekleri hem de konu ne olursa olsun ve söz konusu her kim ise.

 

Ara sıra su aldı mı bindiğimiz tekne hadi uğraş dur batmamak adına. Gerçi her an alabora olma ihtimalimiz var ama bir de ek olarak aldığımız darbeler şiddetlendi mi seyreylin.

 

Kırılganlığın niyaz etmediği ve eşlik eden o ılık esinti belki de…

 

Sayısız belki, sayısız keşke…

 

Bir rüya idi belli ki; görüp göreceğim, senelerce tezahür dahi etmemiş, aklın kıyısından köşesinden dahi geçmemiş.

 

İhanetin, yanılgının, özlemin olmadığı ve zamanın teklemediği üstelik. Her ne kadar sayısız kere teklemiş olsa da yürek, bir mihenk taşı, kucak dolusu ne varsa kalpten taşan.

 

Sonsuza odaklı ve başlangıcı bir milat…

 

Ne varsa geride kalan tarihin tozlu sayfalarına gömülü ve açmaya tenezzül dahi etmediğim ve etmeyeceğim.

 

Çok mu ya da bir suç mu?

 

Yoksa fazla mı alıştı şu ruh yokluğa. Ne varsa alışagelmiş sürüp gitmesin istedim sadece. Ne hata ne yalan ne suç ne de ayıp üstelik. Ne varsa helalim en az varlığım kadar. Ne varsa kabulüm en az yoksunluğun kadar. Ve ne varsa kabulün onca dirayetsizliğime rağmen.

 

Ne var ki kişilikle de bire bir ilintili bir durum burada söz konusu olan.

 

İçe dönük bir yapının asla girişken olması söz konusu değil. Asla da asla dememeli zira her birimiz sürekli bir evrim geçirmekteyiz. Kimimiz bunun farkında olmasa da her yeni gün ve tanıdığımız her yeni insan ve yeni öğretiler hep buna yol açmakta.

 

Diğer yandan sosyal ilişkileri ağır basan onca insan. Kısaca tam bir kaos insan denen varlığın gelişimi ve gidişatı. Zaten bu da tespiti mümkün olmayan ve olasılıklar dâhilinde yaşanan ve yaşanacak olan uzun bir süreç.

 

Varlığımız yaratıldığımız ilk günden beri süregelen komplike bir sistem: Beden, ruh ve yürek eşliğinde. Ve sonuç itibariyle bizi biz yapan tüm değerler ve etkileşim halinde bulunduklarımız: Sayısız faktör gidişatımızı belirleyen ve sayısız bilinmez önümüzü belirleyen ama diğer yandan da tahmini bile mümkün olmayan.

 

Ne varsa ket vuran hali hazırda ve nöbette. Hep de öyle olmadı mı şu ahir ömürde…

 

Kademe kademe artan şu boğucu ve boyunduruğuna alan sayısız engel. Alışmış olmak lazımdı oysa. Ama alıştığıma kani oldum sadece. Çok daha naif duygular vardı akabinde şimdi yokluğuna alışmam gereken.

 

Sabır da bir yere kadar, sükûnet de.

 

Her güzel şey çabuk sona erer, bilinci vakıf en az bilincimi yitirmiş olmam kadar. Mantık da beraberinde karıştı yokluğa. Akıl başta mı kalır devrede iken duygular…

 

Tabii ki bunlar tamamen olayların gidişatı ve bizim hissiyatımızla ilintili. Mantık çerçevesinde hiç de kayda değer değil bu ihtimaller ama unutmamalıyız ki; biz insanlar her ne kadar aklımızla hareket etsek de eninde sonunda devreye duygularımızı bir şekilde sokuyoruz.

 

Asla sorgulamamalı zira sebepli iken pek çok sonuç bir o kadar kifayetsiz ve gereksizdir yapılması gereken açıklamalar. Öyle ki açıklama sözcüğü bile yetisini kaybetmiştir bazı noksanlıklar neticesinde.

 

Ne çok noksan ne çok hicap ve kefareti ödenen onca bedel. Bedelli ya da bedelsiz ama tek gerçek; kabullenmenin getirdiği ve yüreğe oturan acı.

 

Bir rüya idi kâbusun nihayetinde vuku bulan ve bitiminde yeniden bastı karanlık. Gün yitirdi hükmünü bir kez daha. Işığı kayboldu o ahenkli melodinin en az içine gömüldüğüm karanlık kadar.

 

Sorgu sual hak getire. Muzdarip olmamalı en az yoksunluğun getirdiği yük kadar.

 

Mesuliyetimde sayısız yaptırım en az nezdinde olduğum kadar. Biraz kader, biraz keder biraz da sonuç. Ama ne varsa süregelen haricimde işlemekte süreç. Yasama, yürütme ve yargı derken infaz saati.

 

Yine yolun tam ortasında ve bir o kadar ıssız…

 

Bir rüya besbelli gördüğümü sandığım ve bir ömre bedel ve dimağımdan asla silinmeyecek…

 

Hep de öyle olmaz mı? Tek kişilik bir oyundur hayat zaman zaman oyun dışı kaldığımız…

 

 

 

 

 

( Bir Rüya İdi Belli Ki... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 12.06.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.