Bakıp da görmemek…
Çok şeye vakıf
olduğumuzu sanırken, hiç koyuyor muyuz elimizi vicdanımıza?
Hiç soruyor muyuz
kendimize bulunduğumuz noktayı?
Sürekli yargılıyoruz
biz gibi olmayanı ve müphem kişiliğimizi elden geldiğince geri çekiyoruz
bambaşka bir kimlikle tam da yolun başında dururken.
Nasıl da meyilliyiz
gördüğümüzü sandığımızı yadsımaya. Nasıl da köreltiyoruz bağnaz tutumlarımızla
parlayan güneşi. Ve nasıl çekiyoruz ellerimizi uzanan eli yok sayıp.
Çok şeye vakıfız: Bilgi
belki ya da para denen o kâğıt parçası.
Evet, çok şeye vakıfız:
Sayısız insan bizi çevreleyen. Ve boş gözlerle görmekten alıkoyuyoruz tüm
berraklığıyla parlayan kim ya da ne varsa çevremizde.
Gerçek miyiz? Elbette
ama bir gerçek daha var: Yadsıdığımız ve benzerlik teşkil etmeyen yürekleri. O
yürekler ki; masumiyetin saf dokusuyla bezeli. Ve yeri geldi mi de aptallıkla
suçluyoruz sırf emsal teşkil etmediği için.
Hepimizin
dokunulmazlığı var, öyle mi… Tabii ya; nasıl da güçlüyüz, nasıl da emsal teşkil
ediyoruz zira ne çok var bizlerden.
Mühim olan benzemek mi?
Benzemek ve aynı havayı solumak ve aynı gemide yol almak. Ya, bireysel
tutumlarıyla farklı olanlar… Ya da aynı güvertede kalmayı reddedip, küreklerini
kendi çektiği sandalda hayatta kalmaya çalışanlar.
Beş parmak bir mi
olmalı, söyleyin. O zaman neden her birimizin farklı bedenleri ve farklı
algıları var.
Hayat görüşlerimize ne
demeli? Farklı ideolojiler, farklı öngörüler ve farklı öğretiler.
Ortak paydada buluşmak
ve kalabalığa karışmak adına illa ki aynı dili mi konuşmak lazım? Peki, ortak
dilin adı sevgi ve insaniyet ise niye herkes birbirini belirli kalıplara sokmak
istiyor.
Yeri geldi mi de; ne
güzel ahkâm keseriz. Ve yerden yere vururuz hem de gücümüz el verdiğince, birlik
olup nasıl da üstünlük taslarız.
Hava parçalı bulutlu
hiç olmadığı kadar. Güneş bile aydınlatamazken bazı dipsiz karanlıkları, ben şu
fani bedenim ve ruhumla nasıl değiştirebilirim ki zihniyetleri.
Nasıl da hava karardı,
bakın oysa henüz vakit çok erken. Öylesine erken ki yoksa çoktan mı vakti geldi
çekip gitmenin…
Hayır, ne çekip
gitmenin zamanı ne de gerek var. O denli geniş ki şu evren ve Yaradan’ın
haznesi: Herkese bir yer var şu düzenekte.
İster umarsız ister
körelmiş. İnsanız; olması gereken her ne kadar kabul etmesek de…