Merhaba, kocaman bir
merhaba sana…
Sen, o, siz, her kim
isen…
Belki de sesi çıkmayan
ve o hiç büyümemiş çocuk seslendiğim yoksa yitirdiğim hayaller mi yakardığım
ama en azından içimden geçenleri bilen biri var. O biri ki beni ömrüm boyunca
koruyup kollamış ve her ne kadar göremesem de duyamasam da hep duyumsayıp ta
içimde hissettiğim.
Bir tek ben de değilim
oysa bu yakınlığı hisseden. Kimler kimler O’nun yardımıyla sayısız kere
doğrulmuş düştüğü yerden. Kimler kimler insan olmanın yarattığı o azim ve bir o
kadar yaşadığı kifayetsizlikle yeniden can bulmuş ve yeni doğan güne uyanmış.
Neyim ki ben ya da kimim
ki? Ama biliyorum her daim O beni duyup, görüp, kollamakta.
Kim bilir kaç milyon
kez tökezleyip görünmez engellere boylu boyunca yere serildim. Ve kim bilir kaç
milyon kez yeniden doğdum kül diye addedilen benliğimden.
Nasıl da cılız çıkar şu
sesim kapana kısıldığımda.
Nasıl da güçsüz ve
yetersiz hissederim ve hissedilirim uyumsuzluğumla.
Nasıl da görmezden
gelinirim.
Ne çok şey kaybettim ve
bir o kadar da kazanımım oldu.
Zengin miyim ya da
fakir? Ne fark eder ki milyonlarım olsa eğer ki içimde umut taşımasam?
Güzel miyim ya da
çirkin? Ben benim işte ara sıra dünyanın en çirkini ya da evrende yaşayan en
güzel varlık. Neyi nasıl istersem öyle algılarım her ne kadar ara ara yetersiz
hissetsem de kendimi çoğu açıdan.
Yeterli ya da
kifayetsiz… Kime göre nasılım? Nasılsam nasılım, her ne kadar umursasam da dış
sesleri, içimdeki beni en iyi ben bilirim. O ben ki; sayısız imkânsızlıktan
muzdarip…
O ben ki; suskun
düşlerinde yeri geldi mi avazı çıktığı kadar bağıran.
Ben, sen ve o… Ya biz
denen ne olabilir ki? Gerçek manada biz olmak; belki de bir ütopya. Ne bizler
görüyorum sadece ve sadece üçüncü tekil şahıstan ibaret.
Ne yüklemim ne tümleç. Olsa
olsa gizli özneyim kendini her daim gizleyen.
Hiç mi görünmemekteyim
acaba ya da bir o kadar meydanda ve göze mi batmaktayım?
Evet, itiraf ediyorum
işte: Göze batmak, hep gelmiştir başıma. Neresi olursa olsun bir şekilde
yakarlar canımı ta çocukluğumdan beri üstelik.
Geliştirdiğim sayısız
savunma mekanizması da cabası. Ne var ki gücüm olmadı fazla kendimi korumak
adına. Ne yalan söylerim ne incitirim incitilmek pahasına da olsa.
İsyanım lal oldu artık
dilimde. Ne olumsuz bir duygu var yaşadığım ne inkâr ne de öfke. Ne yazık ki
zaman zaman içine girdiğim o kabuk dışında yoktur kimseye zararım. Ama her
nedense ahtapot kollarıyla gelir bulurlar beni o en derin ve en girift ve hatta
en korunaklı düzeneğimde.
Desturum hep sevgi
oldu. Eh, ne de olsa koca bir aptalım. Ama yine de sevmeye ve sevilmeye değer
bir dünya ve bir o kadar insan olduğuna dair inancım sarsılsa da hala sürüp
gitmekte.
Ya, diğer değerler? Hangi
birini irdeleyebilirim ki sonuna kadar? Beşeri ihtiraslar, kabuk bağlamış ama
asla kapanmayan yaralar ve süre gelen sayısız kompleks ve bir o kadar da
mefhum.
Yargılar, hükümler ve
sayısız seçenek ile kuşatılmış bir sorgu âlemi.
Hep de bu oldu
yöneldiğim yol. Ne zaman ki gücüm yetmese illa ki sorgularım hayatı. Zor ama imkânsız
değil. Suskun bir benlik ama için için kaynayan.
Her birimizin kim bilir
neler saklıdır zihninin derinliklerinde. Hayır, bilinçaltından bahsetmiyorum
zira bilip, itiraf edemediğimiz ne çok dogma var iteklediğimiz her ne kadar
bilicinde olup görmezden gelsek de.
Bilinçaltında yatanlar
ise akla zarar. Freud kalksa mezarından gerisin gerisin kaçardı geldiği yere.
Evrim geçirmiş bir
dünya bulunduğumuz nokta. Yitip gitmiş nice insan, nice değer. Kimin değeri
kime göre önem arz eder bu da ayrı bir soru işareti. Ya da kimin doğrusu kime
göre yanlış. Kimin söylediği hangi yalan doğru bir şeyler barındırabilmekte mi
acaba?
Ne suç ya da kim suçlu?
Bunun hesabını soracak tek merci o ilahi güç.
Ben ya da sen ya de her
kim isen… Ne fark eder? Sonuçta hepimiz birbirimize öylesine benzemekteyiz ki… Fiziki
görünüm, duygu ve düşünceler ne kadar farklı olsa da sonuç itibariyle hepimizin
bir kalbi, vicdanı ve nefsi var. Ve tabii ki iradesi. Tek değişken nitelik ve
nicelik acısından önem arz eden iki farklı unsur.
Evet, nitelik ve
nicelik bakımından farklılık arz eden bir insan kitlesi.
O’nun ışığını gören ya
da görmeyen nicesi…
Belki de aynadaki içsel
yansımasını görmezden gelen sayısız varlık.
Benliğini reddeden ve
farkındalık düzeyini yitirmiş bir çoğunluk…
Sadece ve sadece bir
gizli özneden ibaret ben: Çoğumuz gibi ya da çoğumuzun fark etmediği gibi. Ne
fark eder ki etken ya da edilgen olsak. Nihayetinde tek etken ve nihai güç O;
sadece ve sadece O…