Uzun zaman geçti sen
gittiğinden beri çok uzun hem de…
İtiraf ediyorum; şu an
yanımda olmanı çok isterdim. Çünkü şiddetle ihtiyacım var senin öngörülerine ve
öğütlerine.
Evet, artık seni
eskisinden iyi anlıyorum. Cevapsız kalan tüm sorularla tek tek yüzleştim son
zamanlarda. Hele ki geçen son birkaç yıl zarfında.
Biliyorum, o korunaklı
günlerim çok ama çok gerilerde kaldı. Ama ben yine de gardımı yüksek tutuyorum
olsan da olmasan da. Mecburum buna…
Gerçi ara sıra
istisnalar oluyor ama bil ki; dünyam hala eski günlerdeki gibi.
Şunu bil ki; geçen
zaman zarfında kimliğimden hiçbir şey yitirmedim: Senin ön gördüğün ve
öğrettiğin gibi kısaca.
Elbet vardır benim de
yanlışlarım ama eğer kendimi tanımak ve çözmek adına ise, pek de yanlış olduğuna
inanmıyorum izini sürdüklerimin.
Artık biliyorum neden
zamanında bu kadar üzerime titrediğini.
Şu an hayatta olsan kim
bilir nasıl da telaşlı ve kaygılı olurdun. Zira hayat ve insanlar çok daha
farklı senin zamanından: Daha acımasız, daha kırıcı…
İyiler yok mu? Elbette
var ama fazla değil sayıları. Bazıları ile yolumun kesişmesi adına mutluyum
yine de.
İlk düsturum sevgi ve
saygı olmuştur ömrüm boyunca ama karşımdaki kim olursa olsun: Kadın,erkek,
yaşlı ya da genç ve konumu ya da makamı ne olursa olsun.
Elime ne mi geçti…
Sorma gitsin.
Sevgiden nasiplenmemiş
ne çok insan var. Diğer yandan hak edenlerin sayısı da azımsanacak gibi değil.
Her şeye ve çoğu insana rağmen, sevmekten vazgeçemedim gitti.
Bazı şeyler sözde kalsa
da hayat yine de yaşamaya değer.
Neyi hak edip
etmediğimin önemi yok artık. Zira sorgulamıyorum eskisi gibi: Ne kendimi ne de
insanları.
Üç ciltlik bir
otobiyografi bile yazsam biliyorum ki; derdimi anlatamayacağım. Hadi okudular
diyelim, çözemeyecekler ki satır aralarında gizlenenleri.
Kim bilir, belki de
çoktan pes etmişimdir anlaşılmak adına çırpınmaktan. Ben bile zaman zaman
çözemezken kendimi, kim neyi ne ölçüde algılayıp özümseyebilir ki…
Tam sonuca yaklaşırken
yeni bir bilinmezlikle karşı karşıya gelip ta başa dönüyorum: Her şey ve herkes
arapsaçı.
Keşke sevgi denen her
ne ise başrolde olsa insanların kendi hikayelerinde. Kutsal, özel ve
karşılıksız olduğu unutulmuş olsa bile.
Söylesene neden yalan
denen o başroldeki oyuncuyu hayatıma hiç dahil etmedin? Kim bilir şimdi her şey
nasıl da farklı olurdu. Mutlu mesut karışırdım ben de benzediğim insanların
arasına: Torbamdan çıkarırdım yalanları ve süslü püslü sözleri bir o kadar da
bahtiyar olurdum ben bile inanırken kendi yalanlarıma.
Hayat okulundan mezun
olamadım gitti, baba. Hani öğretmenimdin sen benim hatta ilk öğretmenim.
Daha dört yaşımdayken
nasıl da sayardım birden başlayıp…
Nasıl tanırdım harfleri
o bacak kadar boyumla.
Ama hiç uygunsuz ya da
üzücü kelime öğretmedin sen bana: Nefret gibi, yalan gibi, suç gibi, acı gibi…
Şimdi kelimeler nasıl
da kol kola girip, ihanet ediyor tüm güzelliklere.
Ne acıyı bilirdim ne
yalanı ne suçu ne de nefreti. Az çok öğrendim ama yine de haz edemedim gitti.
Sevmenin, inancın ve
güven duygusunun zaman zaman suç olduğunu öğrendim. Gidip ihbar edeceğim
kendimi:
‘’Evet, suçluyum çünkü
hala ümidim var ve hala inanıp güvendiğim insanlar var’’
‘’Evet, suçluyum. Yalan
söylemeyi beceremiyorum.’’
‘’Evet suçluyum. Rol
yeteneği olmayan berbat bir oyuncuyum.’’
Payıma düşen mi bunca
suç arasında… Hala mutluyum desem ara sıra hüzün uğrasa da kapıma… Hala iyiyi
ve güzeli arıyorum ara sıra hayal kırıklığı yaşasam da… Ve hala kaybetmedim
inancımı desem onca olumsuzluğa rağmen…
Ya ilkelerim…
Ya beynim…
Al sana,
sigortalattığım iki mefhum. Ne işe mi yaradı… En azından kendime saygımı
kaybetmedim.
Gerçi çok kök söktürdüm
yabancılara ve bana da kök söktürüyorlar ama hala bu değerler adına sürmekte
mücadelem.
İyilikler, güzellikler
ve mutluluk… Ara sıra gölgelense de hala gün yüzüne çıkmamış ne çok şey var.
Ve inanç…
Sorgulamışımdır ben de zaman zaman ama sapasağlam yerinde inancım. Çünkü tek
dayanağım maneviyatım. Kudretini o kadar sık duyumsamaktayım ki hele son
zamanlarda.
İnancım ne göstermelik
ne de abartı. Ama sıkı sıkı taşıyorum içimde.
Belki de görüntü
itibariyle içimdeki inancı yansıtamıyorum ama biliyorum ki; kimseye inandırmak
ya da beğendirmek zorunda değilim.
İnancım ve içimde
faiziyle birikmiş insan sevgim: Çocukluğumdan beri içimden koparıp atamadığım…
Sevmeyi, korumayı ve
güven duygumu kimden aldım sanıyorsun?
Anlaşılıp anlaşılmamak
artık pek önem arz etmiyor bu saatten sonra. Zira ben yapacağımı yaptım.
Kendinden bihaber bu kadar insan varken beni anlamaları o kadar da önemli değil
açıkçası.
Evet, yel
değirmenlerine karşı tek başıma mücadele veriyorum. Ama en azından doğru
bildiğim yoldayım. Vakur, sebatkar ve hala umut dolu.
İsterse güneş gizlensin
bulutların ardına.
Bilmez miyim İstanbul’un
havasını. Her an güneş göz kırpabilir, bilirim.
Bilmez miyim kendimi:
Bugün ağlarsam birazdan gülebilirim de.
Bilmez misin sen
kızını: Varsın bilmesinler beni…
Ben kendimi bildikten
sonra…
Ve Yaradan beni görüp,
koruyup kolladıktan sonra…
Devam edecek...