Kabullenmek istemediğimiz
ne varsa, gerçek aslında: ‘’Eski çamlar bardak oldu.’’ İşte, hayatın özeti. Ana
fikir, tema, içerik; ne derseniz deyin, gerçeğin ta kendisi bu dört kelimede
gizli.
Kavramlar yerli yerinde
ama uygulamada ters giden bir şeyler var.
Duygular biçim
değiştirmiş bir halde anlamını yitirmiş artık. Daha doğrusu, bu çılgın tüketim
çağında; kendimizi de, değerlerimizi de tüketmiş bir haldeyiz. İşte suskunluğumuz
bu yüzden çoğumuzun. Belki de güvensizliğimiz, hayal kırıklıklarımız ve
şaşkınlığımız da sırf bu yüzden.
Sevgi, saygınlık, yitip
giden onur, haysiyet, şeref ve diğer önem arz eden duygular artık, ne yazık ki
talep görmüyor. Görenler ise, Maslow’ un ihtiyaçlar hiyerarşisinde altta
bulunan temel, basit içgüdüler. Ve de görünürde belli kılıflar içinde arz
ediliyor. Tercihler farklı olsa da, o yönde. Her şey çok bariz.
Eksik olan o kadar çok
şey var ki gözlemlediğimiz ve daha neler farkına sonradan varabildiğimiz.
Şahsiyetler, makamlar,
unvanlar ve günümüz insanının rağbet ettiği ne varsa… Farklı farklı sunuluyor
her şey. Ama sunanların içi ve dışı o kadar farklı ki, inanası gelmiyor insanın
çoğu zaman.
Her halükarda aynı
sonuca varmak mümkün. Farklı kriterler yüzünden gruplaşmalar hayli yaygın
vaziyette. Değerler artık kutuplaşmış; kimin ne yaptığı belli olmaz bir halde,
insanlık almış başını gidiyor; bireylerin ve zihniyetlerin önderliğinde.
Başrolde egolar, maddi
beklentiler ve bazı fiziksel ihtiyaçlar. Peki ya, ruh sağlığımızı, manevi
değerlerimizi korumak adına çırpındığımız nice olgu nerede. Gelgitler yaşanıyor
bu yüzden. Kalıp yargılar sayesinde insanlar arasındaki uçurum git gide
açılmakta. Artık kimin eli kimin cebinde, çözmek zor.
Gereksinimler,
beklentiler sonsuz. Doyumsuz egolar at başı önde.
Kutsal diye tabir
ettiğimiz nice mefhum öyle müphem bir hal almış ki… Keşke tam tersi olsaydı tüm
bu yaşananlar. Tek hâkim, tek lider: Paranın satın alma gücü. Bu sebeple de
gözden çıkardığımız çok şey var. Farklı görüntülere tekabül eden iç dünyalar,
anlamsız tavırlar ve olumsuz ne varsa sürüp gitmekte.
Masumiyet öylesine
yitirilmiş ki; tertemiz duygular azınlıkta. Öyle ki; masum kalmayı başaranlar
‘’saf’’ tanımı ile tabir ediliyor.
Kitle iletişim araçları
sağ olsun: Küçücük çocuklar bile nasibini almakta bu kirlilik içinde. Öyle ki;
büyük bir adam ya da kadın edasıyla bilgiç bilgiç konuşmaları normal
karşılanmakta. Asla onların suçu değil bu: Tam tersine, mağdur olanlar ta
kendileri bu çocukların.
Evet, teknolojinin
nimetleri uçsuz bucaksız ama bırakın biz yetişkinleri, içimizde nadiren sakladığımız
çocuk bir yana; ufacık bedenler ve zihniyetleri bile istila edilmiş vaziyette.
Nereye gittiğimizi
bırakın, nereden geldiğimizi unutmuşuz çoktan. Konu uzar da uzar.
Kavram kargaşası bu
denli yoğun iken; kendimizi, kimliğimizi çoktan kaybetmişken, durup düşünmeli
ve mümkün mertebe silkelenmeliyiz bir an evvel. Özellikle; eğitim açığımız,
pratikte kabullendiğimiz ‘’değer’’ adı altındaki tutarsızlıklarımız bizi her
geçen gün daha da geriye götürmekte, biz ilerlediğimizi, geliştiğimizi
düşünürken…
Teknoloji ve bilim
almış başını gidiyor ama toparlamakla mükellef olduğumuz çok şey var. Aşırı
uçlara kaçmadan, sahip çıkmalıyız kaybettiğimiz değerlere. Hem de en kısa
zamanda ve iş işten geçmeden.
İçimizdeki potansiyel
enerji kinetik hale gelmek için bekliyor bizim harekete geçmemizi.
İnfilak etmeden
geleceği şekillendirmek ve kendimize sahip çıkmak zorundayız. Vakit daralmakta:
Çünkü çocuklarımız bizim hatalarımızın bedelini ödemek için gelmedi bu hayata.
Çocuğumuz ister olsun, ister olmasın; artık insanlık global anlamda kocaman bir
aile olduğu için, onlar hepimizin çocukları. Bilinçli olarak attığımız her
adım, geleceğimizin tek garantisi ve mirasçımız olan bu masum yavrular, bizim
bayrağımızı taşıyacak.
Gelecek artık duyarlı
zihniyetlerin elinde ve onların işlevsel tutumlarıyla şekillenecek. Bir an
evvel, harekete geçmeli ve bu gidişata dur demeliyiz. İnsan olmanın,
olabilmenin anlamını özümsemek bizim asli görevimiz…