18 - Kölelikten Sultanlığa - 2

 

Değerli Kızım;

Bu mektupta kaldığım yerden yazamaya devam edeceğim. Kölelikten sultanlığa giden yolun ne çileleri, ne zorluk ve imtihanları vardır. Bilemezsin… Allah’a köle olanlar, en asude sultanların ta kendileridir. 

Diğer yanda Züleyha bir hükümdar kızı… Nazik mi nazik, güzel mi güzel, imkân mı imkân sahibi… Sarayın sevincesi, neşesi, şakıyan bülbülüdür. Birkaç kezdir rüyasında güneş gibi gördüğü, görür görmez gönül verdiği gence âşık oluverinceye kadar…

 

İlahi kader tecelliye sebepler halk etmekte, arada binlerce kilo metre mesafe olsa da birleşmeye, buluşmaya namzet olaylara gebe…

 

Züleyha’nın rüyasında gördüğü genç, hayaline düştükçe yemekten, içmekten, gülmekten ve uyumaktan kesilir, bir hayale döner Züleyha… Sarayın gül bahçelerinin en kuytu yerlerinde gezinmekte, sevdiğinin hayaliyle konuşmaktadır.  Günden güne zayıflamakta, yemek içmekten kesilmektedir. Ayın on dördü iken, hilale dönmektedir. Dadısının nasihatleri asla kar etmemektedir Züleyha’yı sevdasından döndürmeye…

 

Günler su gibi geçmekte, uykusunda, rüyalarla onunla konuşmak istemekte, onun kim ve nerede olduğunu bilmek arzusuyla yanıp tutuşmaktadır.  Adını ve sanını bilmediği genç rüyasında “… Eğer bana âşıksan ve aşkında sadıksan beni bekle… Sabredersen sevenlerden olursun” diyordu. Uyandığında yüreği göğsüne sığmaz oldu.

 

Hükümdar olan babası çareler aradı, hekimler getirttirdi. Babası çaresiz kalınca, biricik kızını zincire vurdurup bir odaya hapsettirdi. Yüreğini aşka, ayaklarını zincire kaptırmıştır Züleyha…

 

Üçüncü kez gördü onu rüyasında… Ona yalvardı. Adını sanını sordu. O ay yüzlü insan “Kenan güneşiyim. Mısır’ın aziziyim,” dedi ve yine kayboldu. “Dosttan haber aldım” deyince serbest bırakıldı ve saraya tekrar neşe geldi… Sıhhatine yeniden kavuştu.

 

Uzak, yakın birçok ülkenin kralı Züleyha’ya talipli oldu. Gelen gidenin hesabı yokken, gelenlerin arasında Mısır’ın azizi yoktu aralarında… Hükümdarlar onurlarının kırılması pahasına da olsa, Züleyha’nın ret kararına isteksizce de olsa saygı gösterdiler.

 

Züleyha “ Ey felek sana ne ettim, beni bu hale soktun? Gelenler arasında Mısır azizi de olsa ne iyi olurdu?” sözünü işiten babası el altından Mısır azizine kızına talip olması için mektup yazdı. Kralların hayal kırıklığı içinde bir netice alamadan dönmelerini duyduğundan hayret ve şaşkınlığı bir kat daha arttı.

 

Mısır azizi Züleyha’nın sarayında izzet ve ikram içinde ağırlanırken uzaktan onu gördü. “Hayır, hayır… Rüyamda gördüğüm, yolunda ömrümü verdiğim bu olamaz… Gül beklerken nasibim diken olamaz…” diyerek gözyaşları içinde kendini kaybetti…

 

Baygınlıkla aygınlık arasında tekrar onu gördü. “Ey Züleyha sabreyle… Aşk demirden bir leblebi gibidir, âşık olmak kolay olsaydı, herkes âşık olurdu. Ağlayıp feryat etme… Seni bana getirecek olanı kapından reddetme…”  diyordu.

 

Züleyha tereddütler içinde kalmıştı. Bu nasıl olacaktı? Neden olaylar bir başka şeklide seyrediyordu? Neden sevdiğiyle değil de, bir başkasıyla evlenmek zorunda kalıyordu? Soruların ardı arkası kesilmiyordu. O ay yüzlü insana yürekten inanıyordu. Züleyha çaresizlikler içinde Mısır aziziyle evlenmeyi kabul etti ve çok şatafatlı bir düğünle Mısır’a gelin gitti.  

 

Gerdek gecesine hazırlıklar yapıldı. İktidarsızlık illetine musallat olan Aziz’in Züleyha’dan murat almasını engelledi. Bu evlilikleri sözde kaldı. Züleyha onun iktidarsızlığını ne yüzüne vurdu, ne de başkasına söyledi. Hatta işine bile geldi… Onun bu asil duruşu Azizi daha da hürmetkâr yapıp kendine bağladı. Züleyha hasta olacak olsa, Mısır azizi can çekişir, gülse yüzünde güller açardı.

Kader ağını örmeye devam ediyordu. Bir bahaneyle Züleyha’yı mağripten Mısır’a getiren güç, Yusuf’u da Mısır’a sürüklüyordu. Kervancı Mısır’a gelmiş, mallarını satmış, sıra Yusuf’un köle olarak satışına gelmişti ama bir türlü onu satın almaya gücü yeten çıkmamıştı.

 

Onu görenler “Alsa alsa ancak Mısır’ın azizinin gücü yeter” diyorlardı. Züleyha’nın güzelliği Mısır’da dillere destandı. Mısır’da satılan en güzel köle de onun olmalıydı. Yusuf’un güzelliğinin şanını Mısır’da duymayan kalmamıştı. Züleyha’yı da bir merak salmıştı.

 

Züleyha tüm saraylı ihtişamı içinde esir pazarına geldi ve kimsenin güç yetiremediği köle Yusuf’a baktı.  Onu görünce aklı başından gitti. Bir ah çekerek yere yıkıldı. Bakışı Yusuf’ta, bedeni yerde kaldı Züleyha’nın…

 

Durumu gören aziz, kıskançlığından köleyi almaktan vazgeçmek istedi.  Züleyha ayıkınca “Onu belki evlat ediniriz” diyerek Yusuf’u almaya Aziz’i ikna etti. Yusuf’un ağırlığınca altın verilerek, şahitler tutularak, sözleşme imzalanarak satın alındı. Yusuf’un boynuna “Züleyha’nın kölesi Yusuf” levhası asıldı.

 

“Yakup (as) bir gün bir oğlağı anasının gözü önünde kesmiş, Allah da buna razı gelmemişti de ayrılığı ayrılıkla gösterip, Yakup (as) evladın ayrılık acısıyla imtihana tabi tutmuştu…” diye hikâye olunur. Doğrusunu Allah bilir.

 

Diğer yanda ise Yusuf (as), gençliğe atım attığı günlerden birinde aynada suretine bakıp güzelliği çok hoşuna gitmişti. Ve kendi kendine: “Bir köle olsaydım beni satarlardı da beni satın alacakları para bulunmazdı…” Allah da Yusuf (as) kölelikle imtihan eylemişti.

 

Yusuf’u satan kervancı, içindeki endişeyi ve merakı bir türlü yenememişti. Yusuf gerçekten bir köle miydi? Onu satanlar yalan mı söylemişlerdi? Kervan yolculuğu boyunca asla bir köle gibi davranmamış, asil duruşu, doğru görüşlü, kanaatkâr ve iyi huylu olarak görmüştü.

 

Son anda da olsa merakını gidermek için Yusuf’la baş başa görüşmek için Aziz’den izin istedi. Yusuf’la perde gerisinde baş başa kaldığında “Gerçekten sen Yakup oğullarının kölesi miydin?” diye sordu kervancı… Yusuf da “Kimseye söylemeyeceğine yemin edersen, sana gerçeği söylerim,” dedi. Yusuf kısaca başından geçenleri anlattı.

 

Kervancı nara atarak bayıldı. Ayılınca Yusuf’un kendini affetmesi için yalvardı. “Beni mazur gör… Beni affet ey nebi oğlu nebi…” diyerek. Kervancı başı bu alış verişten vazgeçmek istediyse de aziz bunu kabul etmedi. Züleyha hala kendini rüya görüyor zannediyordu. Sevdiğine kavuştuğu için gönlü neşeyle dolmuştu.

 

Yusuf için ana yok, baba yok, kardeş yoktu. Her yer, her şey yabancıydı burada… Kervancı görüşmelerinde Yusuf’a verdiği sözü yerine getirmek için gidişinde Kenan iline uğramış, gördüklerini anlatmış, Yakup (as) ah çekip bayılmış, kervancı mahcup ve üzgün oradan uzaklaşıvermişti.

       …

Günler ve aylar su gibi gelip geçiyordu. Yusuf’a babasından bir haber gelmedi.  Bülbüllerin âşık olduğu, her seher yelinin onun eşiğini yaladığı, güneşin onun ayaklarına yüz sürdüğü birine Züleyha nasıl âşık olmasın, yüreği nasıl dayansındı. Yusuf’un adı anılsa Züleyha’nın yüreği titrerdi. Ne makam, ne şöhret, ne köşk ve saray umurundaydı. Ne var ki Yusuf ona yasaktı. Zahirde evli, sözde eşi ve bir de evi vardı Züleyha’nın…

 

Yusuf bir köleydi. Yusuf suskun, Yusuf durgundu. Yusuf haddini biliyor, Allah’tan korkuyordu. Ekmeğini yediği efendisine ihanet edemezdi. Evli birine gönül ve ümit veremezdi. Çocukluğundan beri yanında olan dadısı Züleyha’ya acıyordu.

 

 “Yüzün neden gülmüyor?” dediğinde, dadısının yüzüne bakıp; “Rüyamda görüp gönül verdiğim, kendisine ulaşmak için her türlü çileye katlandığım, zincirlere vurulup zindanlara atıldığım Yusuf yanı başımda… Günler ve aylar geçiyor yüzüme bile bakmıyor. Sultanlar bile önümde köle olurken, ben bir kölenin kölesi olmaya çalışıyorum. Kölem yüzüme bile bakmıyor,” şeklinde içinin kan ağladığını anlatan alevli sözler anlatıyordu. Zorla güzellik olmadığını biliyordu.

 

Dadısı gün doğmadan bir kahvaltı hazırlayarak Yusuf’u kahvaltıya çağırdı. Kahvaltı yaparken bir yandan Dadı’nın Züleyha’yla ilgili anlattıklarını dinliyordu.

 

“İnandığın dinde garibanı sevindirmek sevap değil midir? Seni yaratanın güzel hakkı için Züleyha’ya iyilik yapsan, dediklerini yapıp gönlünü eğlendirsen ne kaybedersin? Senin için zincirlere vurulup zindanlara atıldı.

 

Bu evliliği bile sana ulaşmak ümidiyle kabul etti. Senin yanındayken sana hasret… Söyle bu acıya kim dayanabilir? Seni anmaktan, seni hayal etmekten hayale döndü. Ona görünsen, yüzüne bakıp tebessüm etsen, izzetinden ümitlensen, güzelliğinden ne eksilir?”

 

 

Züleyha emeline nail olabilmek için sarayın bahçesine bir süslü bina yaptırdı. Adını da “Sürür Evi” koydu. Züleyha kendisi süslendiği gibi, Yusuf’u da güzel güzel giyindirdiler ve o binaya davet etti. Züleyha gerçekten beyaz tenli ve çok güzel bir kadındı.

 

İç içe yedi kapı geçildi. Her geçişlerinde Züleyha Yusuf (as)dan habersiz geçilen yedi kapıyı da kilitledi. Yürürlerken Züleyha “ Ey Yusuf, bu süslü evi senin için yaptım!” dedi.

 

Yusuf (as): “Ey Züleyha haram şeyler için beni terk et! Yakup (as) evlatlarının bana yaptıkları, bana yeter. Onlar bana zillet, hüzün ve kölelik elbisesini giydirdiler. Ey Züleyha senin Sürür/Sevinç evi diye adlandırdığın evin, hüzün evi ve perişanlık evi olmasından korkuyorum!” dedi.

 

Züleyha “Ey Yusuf senin ne güzel gözlerin var!” dedi.

Yusuf (as) “Toprağa ilk akacak olan şey gözlerimdir!”dedi.

Züleyha “Senin yüzün ne güzeldir!” dedi.

Yusuf (as) “Yüzüm toprağındır!” dedi.

Züleyha “Senin ne güzel saçların var!” dedi.

Yusuf (as) “Bedenimi ilk terk edecek olan şey saçlarımdır!” dedi.

Züleyha “Bak ipek yatağım serilmiş ve hazırlanmış! Kalk gel, hacetimi bitir!” dedi.

Yusuf (as) “O takdirde benim cennetteki nasibim elden gider!” dedi.

Züleyha “Benim bakışlarım senin muhabbetinden sarhoştur. Lütfen gözlerini yerden kaldır, benim güzellik ve cemalime bak!” dedi.

Yusuf (as) “Senin kocan, senin güzellik ve cemaline bakmadan benden çok hakkı vardır!” dedi.

Bunun üzerine Züleyha “…ve dedi. Haydi! Seninim…”

Yusuf (as) ”Doğrusu o benim efendim… Bana güzel baktı. Hakikat bu ki, zalimler felah bulmaz. Ben sığınmak ile Allah-u Teâlâ’ya sığınırım…”dedi.

 

Züleyha “O düşmandan/Mısır azizinden fikir ve söz etme… Sen diyorsun ki, Benim Rabbim kerimdir. Daima günahkârları rahmet ve mağfiretiyle bağışlar. Benim altın ve gümüşten yüz hazinem var. Eğer sen muradımı kabul edersen, senin günahlarının bağışlanması için onların hepsini feda ederim. Ve bunlarla senin özrünü Allah’tan talep eder ve bağışlanmanı isterim.

 

Yusuf (as) “Ben o kişi değilim! Benim payıma ne düşerse o makbulümdür. Rabbim mağfiret edicidir ama o rüşvetle mağfiret etmez,” dedi.

 

Züleyha kötülük yapmada, Yusuf (as) ise keremdeydi. Züleyha onun olması ile o işin olmasını istedi lakin Yusuf ismetini korudu. Peygamberler asla günah işlemezler. Züleyha Yusuf’u kucaklamaya kalkınca Yusuf (as) kapıya doğru koşmaya başladı.

 

Kilitli kapılar kendiliğinden bir bir açılıyordu. Züleyha gazaba geldi. O da onun ardından koştu ve Yusuf (as)’ın gömleği arkadan yırtıldı. Son kapıda gömlek yırtılınca, Züleyha’nın elinden kurtulup dışarıya çıktı. O anda hanesinden bir takım has yakınlarıyla Mısır azizi oradaydı.

 

Züleyha kendini temize çıkarmak için “ Senin ehline fenalık yapmak isteyenin cezası nedir?” dedi.

Mısır Azizi sordu: “Kim benim ehlime kötülük murat etti?”

Züleyha “Ben yatağımda uyuyordum. Bu İbrani köle geldi benden nesrin çiçeğimi (nefsimi) istedi…” Benim gülistanımın hürmetini çiğnedi. İzin ve ruhsat almadan gül bahçeme girdi,” dedi.  

 

Mısır Azizi “Layık değildir… Bu afat dolu şeylere bulaşman… İhsan ehline mükâfat, ihsan olmalıdır.”  

 

Yusuf (as) “O, kendisi benim nefsimden kam almak istedi…” dedi.

Hanımın akrabasından bir şahit de şöyle “Eğer gömleği önden yırtılmışsa hanım doğru söylemiş, bu yalancılardandır… Yok, gömleği arkadan yırtılmış ise, o yalan söylemiş ve bu sadıklardandır…”diye şahadet etti.

 

 “Vakta ki gömleğini gördü, arkasından yırtılmış. “Anlaşıldı” dedi; “O siz kadınların keyfinizden. Her halde sizin keyfinizden çok büyük… Yusuf, sakın bundan bahsetme. Sen de kadın, günahına istiğfar et… Cidden sen büyük günahkârlardan oldun.”

 

Beşikte yatmakta olan altı aydan ufak çocuk beşikten kalkarak Aziz’in yanına kadar geldi. “Ey Aziz, çok acele etmektesin. Yusuf (as)’u cezalandırma, o daha ziyade lütuf ve merhamete layıktır,” dedi de Aziz buna şaşırıp kaldı.

 

Aziz Züleyha’nın etrafındakileri uzaklaştırdı da Züleyha yalnız kaldı. Aziz zannediyordu ki, Züleyha hadiseni teskin edip, olayı yatıştırdı. Aşk hiçbir zaman gizli kalmaz. “Yazık! Benim o tuzağımdan av dışarıya gitti…” diye yine feryat ve figanda kaldı da, bu halkın kulağına gitti.

 

Züleyha’nın esrarı gül gibi açıldı. Kadınlar “Azizin karısı delikanlısından murat istiyormuş…” diye dedi kodu edip Züleyha’yı kınıyorlardı. Hâlbuki aşk sahipleri mazurdur. Kınanmaz.  Aşk, ifrat derecesinde olan muhabbettir. Mecazi aşklar, hakiki aşkın köprüleridir.

 

Dedikodular Züleyha’nın kulağına gelince “Onlar için dayalı döşeli bir sofra hazırladı. Mısır’ın ileri gelen kadınlarını davet etti.  

 

Züleyha Yusuf (as)’ın ayağına dip önünde diz çöktü. Züleyha ağlayarak “Ey iki gözümün nuru, Gönlüm mihnetle dolu… Çok sıkıntıya düştüm. Senden dolayı milletin diline düşüp, rezil ve rüsvay oldum…” diyerek Yusuf (as) kendini acındırdı.  Onu süsledi, giyindirdi.

 

Onlar mükellef sofradan sonra meyvelerini yerken Züleyha Yusuf’a “Ey Yusuf çık…” dedi. Züleyha’nın emeriyle kadınların karşısına çıktı. “Hepsi onu görür görmez… Ve kendilerinin ellerini doğradılar…” “…Ve haşa. Dediler, bu bir beşer değil, ancak mahza bir melektir Hatta içlerinden bir kısmı kan kaybından ölenler oldu. Ne akıl kalmıştı, ne sabır, ne de gönül…

 

Züleyha kadınlara dönüp “Yemin ederim ben bunun nefsinden murat istedim. O fikri ismetle imtina etti. Yine yemin ederim ki, eğer emrimi yapmazsa, mutlak/muhakkak zindana atılacak…” Yusuf (as) kadınların hikâyelerini ve kuruntularını dinledi. Hatta öyle ileri gittiler ki, “Sen Züleyaha’yı bırak bizlerle birlikte ol…” Kadınların konuşmalarından dolayı Rabbine münacat ederek dua etti.

 

“Ya Rabbi zindan bana, bunların davet ettikleri fiilden daha sevimli… Ve eğer sen beni bu kadınların tuzaklarından bertaraf etmezsen ben onların sevdasına düşer ve cahillerden olurum,” dedi.

 

Onları seyre gelen melekler ona acıdılar ve onun için ağladılar. Cebrail ona göründü. “Ey Yusuf Rabbin sana selam ediyor ve Rabbin sana ‘Sabret’ diyordu. Züleyha’nın hırs ve hıncı yüzünden kendine boyun eğinceye kadar, Aziz ise dedikodu duruluncaya kadar düşüncesiyle Yusuf (as) “…Hapse atıldı.” Aziz kendi yularını Züleyha’nın emrine vermişti. Züleyha’nın sözünü kabul etti.

 

Züleyha Yusuf (as) üzerindeki temiz ve güzel elbiseleri çıkarttırıp, yerine ham ve kaba yünden bir elbise giydirdiler. Boynuna ve ayaklarına ise zincir vurup, bir eşek üzerinde bütün sokaklardan dolaştırılarak: “İşte söz dinlemeyen kölenin sonu böyle olur,” diyerek götürüyorlardı. Tüm mahlûkat onları seyrediyordu.

 

Onu hapishaneye teslim edeceği zaman “Gerçekten sen beni yordun. Sana yapmış olduğum bütün tuzakları kesip attın. Sana tesir edemedim. Şimdi seni işkencecilere teslim edeceğim…” diyordu Züleyha. Ayarsız ve iyi olmayanlarına arasına koydular.

 

Yusuf (as) içeriye girince gözünden birkaç damla yaş aktı. Cebrail ona göründü. “Niye ağlıyorsun?. Hapishaneye girmeyi sen tercih ettedin,” dedi.

 

Yusuf (as) “Ağlamam hapishane için değil… Benim ağlamam hapishanede namaz kılabileceğim temiz bir yer olmamasındandır…” dedi. Cebrail: “Sen istediğin yerde kıl… Allah senin için temiz kıldı…” dedi.

 

Zindanda ölmüş gibi olan cisimlere can geldi. Mihnet yerine bir muhabbet ver hoşluk geldi. Yusuf (as) hapishane ehline duada bulundu. Züleyha Yusuf (as) kıymet ve değerini bilemedi. Kendini ayrılık ateşine attı, didarını uzaklık dağıyla yaktı da Züleyha’nın evi bir zindana döndü. Dünyası karardı. Rahatı kalmadı, huzuru kaçtı. Kaç defa intihar etmek istedi ise de dadısı ona mani oldu. Hep sabrına yenik düştü.

 

Züleyha sarayının penceresinden hep onun hapishane duvarlarını seyrediyordu.  Dayanamadı da Züleyha dadısını da alarak gece yarısı zindana gelerek uzaktan onu seyretti. Mizacı bozuldu. Kan aldırma ihtiyacı doğdu. Akan kanı bile yerde Yusuf yazıyordu.    

 

 Hapishane halkı Yusuf’un etrafında toplanıyor, onun gül cemalinden, ümit ve huzur bahşeden sözlerini dinliyorlardı. Gardiyan bile “Eğer gücüm yetseydi, şu anda seni serbest bırakırdım. Senin kaldığın yeri güzel ve temiz yapacağım. İstediğin odada kalabilirsin,” diyordu.

 

Beş yıl hapis yattı. Melik’in Sucusu ve Ekmekçisinin rüyalarını tabir etmişti. Birinin iltifata diğerinin ise idama muhatap olacağını bildirdi. Onlar hapishaneden çıkarılırken Yusuf (as) “Efendinin yanında beni de an…” dedi. Şeytan ise ona bunu unutturdu.

 

Allah’u Teâlâ “Ey Yusuf! Sen benden başka vekil mi edindin? Elbette senin hapishanede kalma süreni uzatacağım,” buyurdu. Yusuf (as) çok ağladı ve dua etti. Yedi yıl daha zindanda kaldı.    

 

Melik bir rüya gördü de adam gibi tabir edecek birini bulamadı. Hapishaneden çıkıp kurtulan Melikin durgun ve hüzünlü halini görünce rüyasından bahsetti. Kurtulan kişi ise yıllar sonra Yusuf (as) rüya tabir ediciliğini hatırladı. Melikten izin istedi ve Yusuf (As) gitti. Melik ise “Onu getirin bana…” dedi.

 

Yusuf (as) ise “Çıkmam için neden zindana atıldığımı o kadınlara sorsun…” dedi. Melik ise kadınları huzuruna topladı “Melik o kadınlara sordu: Derdiniz ne idi? O vakit murad almaya kalktınız…” dedi. Kadınlar “Biz onun aleyhinde bir fenalık bilmiyoruz,” dediler. “Aziz’in karısı dedi ki, Şimdi hak tezahür etti… Onun nefsinden ben kam almak istedim. Ve o ise şeksiz şüphesiz sadıklardandır,” diye itirafta bulundu.

 

Melik haber gönderdi. “Kadınlar hata ve günahlarını itiraf ettiler ve senin temiz olduğunu söylediler. Gel senin huzurunda onlardan intikam alayım” dedi.

 

Yusuf (as) ise: “Benim maksadım intikam almak değildir. Azizin hata ve günahın benden olmadığını ve gıyabında ben ona hıyanet etmediğimi bilmesi içindir…” dedi. Elbette sadık olanlara gamdan sonra sevinç vardır.

 

Allah kulu ve peygamber kıldığı Yusuf (as) güç, kudret ve makam bahşetti. İlerleyen zamanda yanına davet ettiği babası Yakup (as) ve kardeşlerini muhteşem bir kalabalık ve törenle karşıladı. Onca hüzünden sonra bu sevince ortak olmak için melekler ise semayı doldurmuşlardı.

 

Yakup (as) ve oğulları şükür için yere secdeye kapandıklarında Yusuf (as) “Ey babacığım, dedi; ‘Ben rüyada on bir yıldızla güneş ve kameri gördüm. Gördüm onlar ki, bana secde ediyorlar. Hakikaten Rabbim onu hak kıldı.”

 

Vuslat tahakkuk etti. Yıllar Züleyha’nın güzelliğinden çok şeyler alıp götürmüştü. Yusuf (as) mucizesiyle on sekiz yaşında bir kız güzelliğine kavuştu. Zülyaha Yusuf (as) eş oldu ve murada erdi.

 

Yakup (as) yüz kırk yedi yaşında vefat edince Şam’a götürüp defnetti. Yusuf (as) ise babasından yirmi üç yıl sonra yüz yirmi yedi yaşında vefat etti. Mısırlılar Yusuf (as) nereye gömüleceği hususunda ihtilafa düştüler. Önce Mısır tarafına gömüldü, Mısır berekete kesti. Sonra Nil’in Sina tarafına gömüldü, o taraf bekeekete kesti. İhtilafı gidermek için demir içine yerleştirilmiş bir mermer sanduka içinde Nil nehrine gömüldü.

 

Feryat figanı duyan Züleyha bayılarak üçer defa üç gün baygın yattı. Yusuf (as) mezarına gitti toprağını öptü ve orada öldü. Bunda da ölüm yine Züleyha’yı Yusuf (as) dan ayırımıştı.  

 

Allah şefaatlarına nail eylesin...

 

Km-140208

 

( Bilge Kıza Mektuplar-20 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 31.08.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.